1915 Tehciri, soykırım ve çok basit bir soru

1915 Tehciri, soykırım ve çok basit bir soru

Hukuki niteliği olan bir tanımı tartışırken içini doldurmak, soykırım suçunu hangi unsurların oluşturduğunu bilmek gerekir.

Soykırım (Genocide) tanımı Naziler’in Yahudilere karşı yürüttüğü imha politikasını tanımlamak için yaratılmıştır.

Terimin isim babası Raphael Lemkin (1900-1959) isminde bir Polonyalı-Yahudi’dir.

Lemkin, ırk ya da kabile anlamında Yunanca geno kelimesi ile öldürmek anlamındaki Latince cide kelimesiyle birleştirerek “genocide” (soykırım) kelimesini oluşturdu. Yani bir ırkı, kavmi ortadan kaldırmayı amaçlayan eylemleri hedefledi.

Burada sözkonusu olan belli bir etnik veya dini gruba yönelik imha amaçlı koordineli bir plan varlığıdır.

Birleşmiş Milletler, 9 Aralık 1949 tarihinde Soykırım Suçlarının Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile bu suçun kapsamını belirledi:

“Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu, kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur:

(a) Gruba mensup olanların öldürülmesi,

(b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel ya da zihinsel zarar verilmesi,

(c) Grubun bütünüyle ya da kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek,

(d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla önlemler almak,

(e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek...”

1915’te yaşananlar artık üç aşağı beş yukarı herkesin malumu. Bu olayın soykırım kapsamına girip girmediğini yukarıdaki unsurlara bakarak vicdanınıza göre cevaplayabilirsiniz aslında.

Yani plan olacak, belli bir kavim hedef alınacak, bu kavmin kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması amaçlanacak, kavmin yaşam koşulları bu amaçla değiştirilecek, çocukları başka bir gruba kaydırılacak.

Yani, onlar öldürdü, biz öldürdüğün ötesinde bir kritere göre cevap vermeniz gerekiyor.

Çok zor da bir soru değil aslında...

Muhabirler ve gözaltı

Bizim mesleğin en çileli çalışanları onlardır.

Bir imza uğruna gece-gündüz demez koştururlar.

Bu çaba içinde bazen PKK bağlantısı olan, bazen mafya bağlantısı olan isimlerle de bir araya gelir, bilgi alırlar.

Aslolan, haberlerini onların talimatı doğrultusunda değil, elde ettikleri bütün bilgileri harmanlayarak yapmalarıdır.

Kandil’e gittiği, PKK’lılarla görüştüğü gerekçesiyle çok sayıda muhabirin gözaltına alınması, Türkiye’de basın özgürlüğünün üzerine düşmüş ağır bir gölgedir açıkçası.

PKK ve terörle mücadele edelim elbette ama bunu yaparken temel hak ve özgürlüklere saygıdan şaşmayalım.

Reyting operasyonu yalan oldu galiba!

Eğer, organize bir suç söz konusuysa, örgütten bahsedeceksek reyting şirketi ve yapımcılar arasındaki ilişkiye bakmak gerekir herhalde. Sonuçta firmanın bir adamı, bir örgüt oluşturmuş ve kar amacıyla elindeki bilgileri, yine kar amacı güden yapımcılara satmış. Televizyon kanalları, reklam verenler ve halk dolandırılmış sonuçta. Ama herkesin iyi-kötü bir kanalı var ya, Fenerbahçe’ye çarşaf çarşaf yer ayıranlar, “Aziz Yıldırım hakemleri bile fişlemiş” haberleri yapanlar, reyting skandalına değinmiyor bile.

Savcılık ve adliyeden ne telefon görüşmesi, ne bir bilgi sızıyor. Ellerinden gelse mahkemeden yayın yasağı alacaklar. Herkesin kızdığı reyting şirketi gitti, dava bitti gibi görünüyor. Böyle bir medyaya güvenilir ve itibar edilir mi! Bul karoyu, al parayı sistemi işte budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi