Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Vicdan ile cüzdan arasında sıkışmak!

Vicdan ile cüzdan arasında sıkışmak!

1946 yılında Demokrat Parti kuruluyor. Bunu hazmedemeyen devrin tek partisi CHP, var gücü ile bu yeni fidana saldırıya geçiyor. Maksat, neşv-ü nema bulmadan bu partiyi yıldırmak ve kepenk indirmeye zorlamak. Tabii bunun için en önemli baskı aracı valiler.

Zira devletin bütün imkanlarını kullanma yetişkisine sahip valiler tamamen CHP’nin emrindedir. Vur... Vur, kır... Kır! Tabii valiler seçilirken kişilik zafiyeti olan, kullanılmaya müsait şahsiyetler, öncelikli olamak şansına sahiptirler. Bu valilerden biri, yeni kurulan Demokrat Parti mensuplarına adeta kan kusturur.

Böylece İsmet Paşa’nın gözüne girmeye hak kazanmaktadır. Gün olur, devran döner ve 1950 yılında beyaz devrim gerçekleşir. Artık Demokrat Parti eze eze iktidarı ele almıştır. Oyun yeniden kurulmaktadır. Bu arada ilginç bir gelişme yaşanır.

Daha önce 1946’oda Demokrat Parti’ye devletin bütün imkanlarını kullanarak zulümlerden zulüm yaşatan o valinin terfian daha büyük bir ile tayini gündeme gelmiştir. Bütün Demokrat Parti teşkilatı ayağa kalkmıştır. Bu tayin asla olmayacaktır, olmamalıdır! Mesele en sonunda Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a ulaşır. Celal Bayar, kendisine gelen DP’nin ileri gelenlerinden olşuan heyete şu açıklamayı yapar:

- Bu tayin kesinlikle olacaktır. Ben böyle istiyorum. Zira artık benim o valiye yaptıramayacağım hiç bir kötülük yoktur.

Tayin jet hızıyla gerçekleşir ve gerçekten de o vali, bu defa görev yaptığı ilde CHP’lilere kan kusturur. Bayar, gayesine ulaşmıştır.

Aradan uzun yıllar geçer, Anasol-D hükümeti denilen bölük-pörçük koalisyon iktidardadır. Başbakan Bülent Ecevit, 28 Şubatçıların önünde diz çökmüş, teslim olmuş ve iktidar mührünü onlara teslim etmiştir. Sahibinin sesi gibi Genelkurmay’dan ne talimat verilirse ertesi günü medya önünde ya da Meclis’te tekrarlanmaktadır. Önce Meclis’te halkın oyları ile seçilen Merve Kavakçı’ya bir düşmana saldırır gibi saldırıya geçer:

- Bu kadına haddini bildiriniz!

Sonra günlük olarak aldığı talimatları uygular. Hedefte bu sefer Milli Eğitim ve öğrenci yurtları vardır. Okullarda, bilhassa da İmam Hatip liselerinde alabildiğine bir kıyım sergilenir. Ardından öğrenci yurtları... Hemen müfettiş ablukasına alınır bu yurtlar. Gerisini sağduyu sahibi, bu milletin değerleri ile barışık bir müfettiş dostumuzdan dinliyoruz:

- Bir yurdu teftiş ettik, kütüphanesi halıfleks kaplıydı. Hem de o güne kadar müsbet bildiğimiz bir müfettiş arkadaş bir rapor yazdı. Raporda zehir-zemberek tesbitler vardı. “Kütüphane halıfleks kaplı olduğu için irticai faaliyete müsaittir.” Ezcümle halıfleks kaplı olduğu için burada namaz kılınmakta idi.

Direkt olarak namazı zikretmeyen müfettiş, üstü kapalı olarak bunu yukarıdakilere gammazlıyordu. Ve bu rapora dayanarak o yurt ve pek çok yurt maalesef kapatıldı. O arkadaşa çok yalvardık ama sonucu değiştiremedik. Arkadaş ödül olarak müdür yapıldı. Biz de bu vesile ile aramızdaki çürük bir arkadaşı tanımış olduk.

İşte size iki olay aktardım. Bu olayların kahramanlarına, daha doğrusu sahte kahramanlarına halkımız “Her devrin adamı” gibi bir yaftalama yapmıştır. Onlar da vicdanla cüzdan arasında bir tercih yapmışlar ve cüzdanda karar kılmışlardır. Allah, cümlemizi bu kiralık katillerden korusun...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi