Ahmet Türk

Ahmet Türk

M İ T

M İ T

Önceki yazımda kurumlar arasındaki çatışmalardan doğan ortamın, dış müdahaleye zemin hazırladığı gerçeğine değinmiştim. Son günlerde yaşananları bu minvalde değerlendiriyorum.

Devlet Kurumlarında hâkim olan ve sırtını zinde güçlere dayamış “vesayetçi oligarşik zihniyet” ile demokratikleşme, özgürleşme ve tam bağımsızlık konusunda baskın olmaya başlayan zihniyet arasındaki mücadele tam gaz devam ediyor…

Her iki tarafta; meşru, akılcı, işlevsel tedbirler almaya çalışıyor, kendilerini güncelleştirerek etkinleştirmeye çalışıyor.

1926'lı yıllardan beri Harb Okulu çıkışlı milli emniyet reisleri, 1966 yılından beri müsteşarlar tarafından yönetilen ve son on yıldır “sivil” müsteşarlar tarafından yönetilen MİT, son günlerde ciddi tartışmaların içinde yer alıyor. Fonksiyonlarının tartışıldığı, asli işlev ve sınırlarının dışına çıktığı iddiaları ve emniyet istihbaratı ile düzensiz ya da rekabet içinde ilişkiler kurulduğu temalı tartışmalar kamuoyunu hala meşgul etmektedir.

Mevcut iktidarın vesayet rejimine yönelik müdahaleleri içerisinde önemli bir rol üstlenen cemaatin, bu olayda hükümet ve MİT ile karşı karşıya gelmesi ve çatışır görüntü vermesi, işin işine yargının da girmesi, sindirilen vesayet rejimi odaklarının avuçlarını ovuşturmasına sebep oldu. Homojen bir yapı olup olmadığı konusunda soru işaretleri üreten ve kendi içlerinde de bu soru işaretlerine cevap arayan cemaat, bu çatışır görüntüden hiç memnun değil…

Bunların ötesinde gizli veya mahrem sayılabilecek bazı bilgilerin ve durumların ulu orta tartışılması, gizliliklerin deşifre edilmesi, hem kurum içinde hem de kurumlar arasında gerginlik ve çatışmalara yol açtı. Adı geçen kurumların güvenlik anlamında aynı konularda farklı fonksiyonlar icra etmesi, anomik ve kaotik durumların tezahürüne yol açtı.

Gelinen aşamada, toplum algısında mahremiyet prensibinin de dejenerasyona uğradığı bir gerçek. Sıkıntılı süreçlerde sürekli olarak mahremiyet prensibinin arkasına sığınıyor görüntüsü veren kurumlar, toplumda oluşan soru işaretlerini ve “kimin eli kimin cebinde” spekülasyonlarını iyice arttırdı. Kurumsal ilişkilerin temel özellikleri arasında yer alan hesap verilebilirlik ve şeffaflık ilkesi de kamuoyunda sık sık dillendirilmeye başlandı. Bu gerçekten bir zafiyet görüntüsüdür ve milli menfaat ve maslahatları güden herkesi rahatsız etmesi gereken bir durumdur…

Astsubayların okumasına izin vermeyen zihniyeti mahcup edecek şekilde kendini yetiştiren ve bu uğurda askerlik mesleğinden ayrılan, daha sonraları başarılı bir bürokrat kimliği ile öne çıkan Hakan Fidan’ın MİT başına getirilmesinden sonra kamuoyunda tepkiler yükseldi. Hakan Fidan tercihini gelişmiş tüm ülkeler için şaşırtıcı bulanlardan tutunda, bu kuruma yıllarını vermiş birçok gerçek istihbaratçı varken neden Hakan Fidan? Sorusunu dillendirenler olmuştu.

Gelinen aşamada Hakan Fidan tercihinin ve yeni MİT konsepti çalışmalarının bazı ülkelerce niçin ciddi şekilde önemsendiği ve tedirginlik doğurduğu belli oluyor. Bu denli önemseme ve tedirginliğin ipuçları Hakan Fidan’ın "Dış Politikada İstihbaratın Yeri" konulu doktora tezi içinde yer alıyor. Fidan adı geçen tezinde; dış politikada etkin bir istihbaratın önemine değinmiş, tüm istihbarat faaliyetlerinin tek elde toplanmasının ihtiyaç olduğunu vurgulamış, en önemlisi soğuk savaş dönemi istihbarat ve işbirliği stratejilerinin terk edilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. İstihbaratta uzmanlığın önemini ön plana çıkarmıştır. İç güvenliğin yanında dış güvenlik alanında operasyonel ve etkin bir dış istihbarat departmanı kurulmasının önemi yanında, ekonomik istihbarat departmanının kurumda etkin bir şekilde ihdasının sağlanması gerektiği ile alakalı tezler geliştirmiştir.

Bu meyanda düşüncelerin hayata geçtiğini ve inisiyatifi ele aldığını görüyoruz. Türkiye’de askeri vesayet için çalışan karanlık güçlerin, amaç dışı kullandıkları önemli bir mevzi olan ve Türkiye'nin en yüksek kapasiteli istihbarat ve dinleme üssü olarak bilinen GES’in (Genelkurmay Elektronik Sistemler) MİT’e devrini sağladı. İstihbarat havuzu oluşturulmaya başlandı. Yeni MİT vizyonu ve kendisinden rahatsızlık duyan kurum içi odaklar (dış müdahaleye açık) ile mücadeleye girişti. Özellikle yeniden kaynamaya başlayan Ortadoğu kazanında kepçe sallayan ülkelerin içerisinde bende varım diyen, Türkiye’nin lehinde ve aleyhinde gelişmeleri gözetip kollama konusunda mühim adımlar attı… TİKA tecrübesiyle pekişen bir şekilde, Balkanlardan Orta Asya'ya kadar uzanan bölgede tesis edilecek düzenin en önemli öğesi olma ideali peşine düştüğünün işaretlerini verdi.

Fincancı katırlarını ürkütecek hamleleri tasarlayan bir satranç oyuncusu olarak, tam bağımsız ve güçlü bir Türkiye için yeniden revize edilmeye çalışan bir kurumun hedef haline getirilmesi anlaşılamaz değil aslında…

Önce bir kaos ortamı hazırlandı. Sonra siyasi karşı hamleler ile tedbirler alındı. Şimdi tekrar yeni kaoslara kapı açacak hamleler sırada bekliyor!

ABD ile olan bitene razıymış gibi gözüken, ama hâlâ zinde bir gücün “düğmeye basın” direktifini dört gözle bekleyen askeri ve sivil odaklar arasında son günlerde “ciddi temaslar” kurulduğuna yönelik alametler su yüzüne çıkmaya başladı.

Kurumları kendi sınırlarının dışına çıkarmaya ve fonksiyonlarını iyi veya yeterince yerine getiremediği durumlara sokmaya çalışanlar, sistem dışı, meşru olmayan yapılanmalar ortaya çıkarmaya tam gaz devam ediyorlar.

“Yel kayadan ne alır?” ekâbirliğine ve hafifliğine tutulmadan ortalığı toparlamak lazım…

İstikrar parametreleri, hala siyasi parti iktidarı kavramını da aşan bir şekilde önde giden Başbakandan yana…

Egemenlik parametrelerine tekrar tahakküm etmek isteyen iktidar karşıtı koalisyonun yeni hamlelerine dikkat etmek lazım !


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Türk Arşivi