Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Reis-ül Kurra Abdurrahman Gürses TRT Anadolu’da anıldı

Reis-ül Kurra Abdurrahman Gürses TRT Anadolu’da anıldı

TRT Anadolu kanalında Kur’an okumanın inceliklerini konu alan bir program izliyorum. Doç.Dr. Mehmet Emin Maşalı’nın sunduğu ve Dr. Mehmet Ali Sarı’nın daimi konuk olarak katıldığı Elif-lam-mim programının bu haftaki konuğu, rahmetli Beyazıt camii İmamı Reis-ül Kurra Abdurrahman Gürses. Keyifle izliyorum. Devletin televizyonunda böyle bir program ruhuma sükunet veriyor ve bir an geçmişe dönüyorum.

Radyoda ilk mevlid, Cumhuriyet döneminde yayınlanmıştır. Mevlidin okunduğu cami ise daha da enteresandır. Ayasofya Camii... Yıl 1932. Ramazan’ın 26. Kadir Gecesi. Gerisini emir-komuta zinciri içerisinde görev yapan, uydurmacı hafız Yaşar Okuyan’ın hatıralarından okuyoruz:

“Sultanahmet Camii’ndeki büyük ilgiden birkaç gün sonra Atatürk beni çağırtıp, ‘Sultanahmet Camii’ndeki dinî merasim çok güzel olmuş ve halk da çok ilgi göstermiş. Bunu daha büyük bir camide yapıp (radyo ile) bütün ülkeye dinletelim, ne dersiniz?’ dediler. ‘Emredersiniz Paşam’ dedim. Hemen emir verip hazırlıkları başlattı.

Ben de 1932 yılı Ramazan’ın 26. Kadir Gecesi olan gecede, o zaman cami olan Ayasofya’da yapılacak mevlid için hazırlıklara başladım. 6 kişilik hafızlar grubunu; Hafız Yaşar Okur, Hafız Burhan, Beşiktaşlı Hafız Rıza, Beylerbeyli Hafız Fahri, Muallim Hafız Nuri, Sultan Selim Rıza olarak seçtim. Ayrıca 20 hafız daha seçerek kadroyu tamamladım. O gün, akşam namazından sonra camide okunup radyo ile yayınlanacak mevlid sebebiyle, cami içinde ve dışında mahşeri bir kalabalık vardı. Bu mevlid; İslâm aleminde ilk defa radyo ile yayınlanacaktı.

ATATÜRK, HAFIZLARI İFTARA DAVET ETMİŞTİ

Teravih namazından sonra ilahi ve ayin-i şerif okundu. Caminin, her tarafına hoparlörler konulduğu için, bu dinî ses herkesi ürpertecek yükseklikte, cami içine ve dışına yayılıyordu.

Hele 20 hafızın okuduğu mevlid pek mükemmel olmuş, halk adeta bu coşkulu ve yüksek sesle kendinden geçmiş, adeta sarhoş olmuşlardı.

Atatürk, bu mükemmel mevlidi radyoları başında dinlemiş ve bütün hafızları ertesi akşam iftar yemeğine davet etmişlerdi.

Ertesi gün bütün hafızlar toplanıp Dolmabahçe Sarayı’na gittik. Sarayın üst katında mükemmel bir iftar sofrası hazırlanmıştı. Atatürk de bizlerle beraber sofraya oturdular. Birlikte yemek yedik.

Paşa bütün hafızlara teker teker iltifatta bulundular. Sonra da, ‘Dünkü dinî merasimi ben de radyodan dinledim. Fevkalade memnun oldum. Hepiniz ayrı ayrı büyük başarı gösterdiniz, teşekkür ederim’ buyurdular.

Yemek bitince bütün hafızlara tek tek Kur’an okutup dinlediler.

Sonra hafızları başyaverin odasına götürdüm. Her birine ayrı ayrı zarflara konulmuş 20’şer lira para verildi ve geç saatlerde otomobillerle evlerimize gönderildik.”

Cumhuriyet döneminde ikinci deneme 1950 yılında beyaz devrimi gerçekleştiren Demokrat Parti zamanında olur. Ezici bir çoğunlukla iktidar Cumhuriyet Halk Partisi’nden devralınmış. Celal Bayar Cumhurbaşkanı... Adnan Menderes’in başvekil oluşunu da yine Celal Bayar anlatıyor.

“BAŞVEKİL SİZSİNİZ ADNAN BEY”

“Çankaya’da, büyük salonun bitişiğindeki büromda bir başıma oturuyordum. Adnan Menderes’in geldiğini haber verdiler. Az sonra kapıdan, ağır adımlarla girdi. Çekingen, mahcup bir hali vardı. Yer gösterdim, oturmadı; ayakta duruyor, ellerini oğuşturuyordu. Bir şey rica etmeye gelmiş mahcup insanların çekingenliği içindeydi. Tekrar yer gösterdim: ‘Buyurun, oturun Adnan Bey’ dedim.

Yine oturmadı; o nazik gülümsemesi içinde yumuşak bir sesle:

‘Sizden bir ricada bulunmaya geldim beyefendi’ dedi, ‘Beni mahzur görmenizi rica ederim...’

‘Buyurun, söyleyin öyleyse..’ dedim, ‘Sizi dinliyorum.’

‘Arkadaşlarımızdan birisini nasıl olsa hükümeti kurmaya memur edeceksiniz. Mahzur görmezseniz, Fuat Köprülü arkadaşımızı tavsiye edecektim.’

Hâlâ oturmamış, ayakta duruyordu. Ellerini oğuşturarak yere bakıyordu. Benden bir karşılık beklediği belli idi.

‘Başvekil sizsiniz Adnan Bey’ dedim.

Şaşırdı!.. Böyle bir şey beklemiyordu… Biraz da -sanırım- telaşlanır gibi oldu...

‘Bendeniz, Fuat Köprülü arkadaşım için ricaya gelmiştim...’

Ben sözümü pekiştirerek tekrarladım:

‘Başvekil sizsiniz, Adnan Bey! Fuat Köprülü arkadaşımız da değerli bir insandır, bilim adamıdır. Tecrübelidir. Dil bilir. Kendisine kabinenizde uygun bir görev verebilirsiniz. Dışişleri Bakanlığı’na uygun bir formasyonu var. Öyle sanıyorum... Tabiî, bu sizin bileceğiniz bir iştir. Kabinenizde, herhangi bir şekilde beraber çalışabilirsiniz...’”

Başvekillik görevine hızlı başlayan Adnan Menderes, hemen radyo yetkililerini uyararak ilk kandilde naklen mevlid yayınlanması talimatı verir. Böylece Celal Bayar’la arasında ilk fay kırılması ve ardından şiddetli bir deprem yaşanacaktır. Radyodan naklen mevlid yayınını dinleyen Celal Bayar, çok şaşırır, öfkelenir ve hemen telefonla başvekalete bağlanır. Adnan Menderes’in yardımcısı Samet Ağaoğlu ilk zılgıtı yiyenlerdendir. Gerisini Ağaoğlu’nun hatıralarından öğreniyoruz:

“Cumhurbaşkanı’nın başkanlığı aradığını söylediler, ‘Bağlayınız..’ dedim. Sayın Bayar, çok yüksek tonda bir sesle şöyle diyordu: ‘Nedir bu yaptığınız?.. Devletin radyosunu camiye çevirmişseniz!.. Bu konuda kiminle mutabıksınız acaba? Eğer demokrasiden anladığınız bu ise, yanıldığınızı göreceksiniz!..’

- Efendim, benim bunlardan haberim yok. Başvekaleti aradığınızı söylediler, emirlerinizi almak için huzurunuzdayım...

‘Sizin haberiniz yoksa kimin haberi var?.. İcraatınız içinde radyoyu camiye dönüştürmek olmamalıydı!..’ dedi ve telefonu yüzüme kapattı.

Radyoda mevlit okunması kararı alındığını bilmiyordum; ama bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan Yardımcısı’na hakaret eder ve yüzüne telefon kapatırsa, yapılacak tek bir şey vardır: İstifa etmek. Ben de öyle yaptım. Hemen, oracıkta istifamı yazdım ve başvekilin bulunduğu Ankara Palas’a gidip hem olayı anlattım, hem de istifamı verdim. Menderes:

‘Bu konu, senin istifanı değil, Bakanlar Kurulu’nun istifasını gerektirir. Devlet Başkanı ile fikir ihtilafı içindeyiz. Ben biraz sonra Çankaya’ya çıkıp kabinenin istifa ettiğini bildiririm’ dedi.

Ben, işin bu kadar büyütülmemesini, işin benim istifamla geçiştirilmesinin daha uygun olacağını anlattıysam da, dinletemedim; nitekim az sonra Adnan Bey kalktı, arabasına bindi ve Çankaya’ya çıktı.

Celal Bayar, Adnan Menderes’in istifasını kabul etmeyecektir ve onun gönlünü almaya çalışacaktır:

- Samet benim oğlum gibidir. Ben babasının arkadaşıyım. Şimdi çağırayım ve gönlünü alayım.

Başbakan Adnan Menderes bu fikre de karşı çıkar:

- Beyefendi, bu bir gönül kırılması değil ki, gönül alarak geçiştirilsin! Bu bir prensip anlaşmazlığıdır. Sizin fikirlerinize saygım var; ancak bendeniz, zatıdevletiniz gibi düşünememekteyim. Demokrasi, vicdan hürriyetini de içine alan bir hürriyetler sistemidir. Dünyanın bütün ülkelerinde, hatta bizim gibi lâik devlet olan Fransa’da bile, her Pazar bütün kiliseler çan çalar, radyoları kiliselerden aynı nakilleri yaparlar!.. Türkiye’de tek radyo var. O radyo da bir kandil akşamı mevlid yayınlıyor!.. Benim Müslüman vatandaşım dinleyecek ve devletin kendisinden olduğunu bir kez daha anlayacak.

İki siyaset adamı olaya farklı pencerelerden bakmaktadır. Menderes, istifasının ardından Mersin’e gidecek ve ülke bir süre başkansız olarak kalacak, bu durum Celal Bayar’ın uyarısı ile kimseye duyurulmayacaktır. Sonra Adnan Menderes dönüşünde iş tatlıya bağlanacaktır. Bundan sonra kandillerde artık devletin radyosu naklen mevlid yayınlayacaktır.

Oysa Celal Bayar’ın “Ben ona iman etmiştim” dediği Mustafa Kemal Atatürk zamanında Ayasofya’dan dünyada ilk defa radyodan mevlid yayınlandığını unutmuştur zahir. Eee, ne demişler; “Hafıza-i beşer nisyan ile malûldur!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi