Ahmet Türk

Ahmet Türk

Barış için; Savaş, Savaş, Savaş!

Barış için; Savaş, Savaş, Savaş!

Romantik ve kozmopolit barışçılar tarafından bu yazımın başlığı militarist ve savaş çığırtkanlığı ile yaftalanabilir; lakin bana ait değil! Bu başlık, KCK haber portalının çözüm süreci diye adlandırılan ve silahların bırakılması ile alakalı şarta verdikleri cevap; “Ji bo Aşîtî, Şer Şer Şer! / Barış için; savaş, savaş, savaş!”

Önceki açılımların öncesinde "eğer devlet gerginliği azaltmak ve seçimleri daha güvenli bir ortam içinde yapmak istiyorsa bunun tek yolu ordunun saldırılarını kesmesidir” diyen terör örgütü, hala önde gelen mensuplarının ağzından tehdit ve şantajlarına; aba altından sopa gösterir tarzda devam ediyor. Sabahat Tuncel, PKK’nın yaşayan beş kurucusundan biri olan Cemil Bayık'ın örtülü tehditleri ve Kandil’den yeni dönen Demirtaş’ın dominant açıklamaları ortada…

Bakın size KCK’nın önemli haber portallarından birinde, süreçle alakalı olarak masanın diğer ucunda oturan tarafın her şeyi özetleyen tavrına dair taze bir haber: “T.C devletinin ikiyüzlülüklerine karşı 'gözlerimiz açık' ve "yüreklerimiz net".  TC’nin PKK önderi Öcalan’la, PKK militanlarını ayrıştırma, bunun üzerinden politika yapma küstahlığına pabuç bırakmayacağız. Bugün TC’nin egemen sınıfları; dönem sözcüleri AKP eliyle umut tacirliği yapmakta, barışı ağızlarından düşürmemektedirler… Türk hâkim sınıfları açıktır ki kendilerinde “terör” sorunu olarak gördükleri ezilen ulusun haklı isyanını kontrol altına almak ve kısmi tavizler vererek, ezen ulusun imtiyazlarını yeniden üretmek amacındadırlar. Irak ve Suriye Kürdistan’ındaki gelişmeler mi onları hareketlendirdi, sesini çok özledim dediği efendileri mi kulaklarını çekti… Artık ne oldu bilemiyoruz ama “silahları” bıraktırmak amacıyla “siyasi” yolları deniyorlar.(!) Barış gelecek, barış geliyor, barış gelmek üzere diye kavramsallaştırabileceğimiz bu süreç TC egemen sınıflarına, 90 yıllık tecrübeleriyle tescilledikleri ikiyüzlülüklerini son yılların en iyi performansıyla gösterme fırsatı tanıyor…

Tabi ne “Akiller komisyonu” ne de Türk Milleti bu gelişmelerden ve daha da ötesi müzakerelerin detaylarından ve terör örgütünün çıkışlarından haberdar… Çünkü her iki kesimde süreci yönetenlerin kendilerine verdikleriyle yetinilmesi üzerine kurgulanmış bir süreç yönetiminin faaliyet alanı! Ciddi bir medya ilizyonu ve kontrolü var. Neticede öyle ya da böyle barış gelecek, terör bitecek, analar ağlamayacak! O halde bu terör örgütünün örtülü tehditleri ve kendilerine ‘vaat edilenler yerine getirilmezse, eskiden daha beter ederiz’ tehditleri ve raconları ne için? En can alıcı olan soruyu sorayım: Onlara vaat edilen ne? İşte sıkıntı burada başlıyor…

Şimdi ey süreç yöneticileri ve ey akiller komisyonu!

Size soruyorum: Bu açılım sürecinin ve barış sağlanmasının en önemli göstergesi ne olacaktır? PKK’nın silah bırakması ve ülke dışına çıkması… Öyle değil mi? O halde bununla ilgili soru işaretlerini sizlerle paylaşayım:

1-    Elindeki her şeyini silahla elde etmiş ve mücadele ettiği devleti masa başına oturtmuş bir örgüt; hem de Sayın Başbakanın dediği gibi şartsız şurtsuz pazarlıksız ve taviz koparmadan niçin silahını bırakıp sınır dışına çıksın? Hükümet pazarlık konularını açıklayacak mı, yoksa kurbağa haşlaması deneyine tabi tutulmaya devam eden Türk milleti olarak her şeyi zamanı gelince yaşayarak mı göreceğiz?!!

2- ‘PKK silah bırakıp sınır dışına çıktı’ tanımlamasının siyasi güvencesi nedir?

3- Ne kadar PKK’lının ülke dışına çıkacağını düşünüyorsunuz? Elinizde bir envanter var mı? Elinizde liste varsa ne diye bu zamana dek etkisiz hale getirmediniz? Gündüz külahlı gece silahlı, gündüz memur veya çiftçi gece eşkıya olan güruhta sınır dışına çıkarılacakların içinde mi? 

4-   Peki, bu teröristler ellerindeki silah ve mühimmatla mı çıkacak, yoksa elleri ceplerinde ağızlarında bir türkü tutturup öyle mi çıkacak? Silahlarını, mühimmatlarını, inlerini lojistik merkezlerini “teslim etmeden çıkacaksa” bu silah bırakma işi nasıl olacak?

5-   PKK sınır dışına çıktı diyelim; ortalıkta dolaşan ‘PKK’lılarla paralel olarak bölgedeki askeri unsurlarda kademeli olarak azaltılacak’ iddialarına ne cevap vereceksiniz? Şu anda kendi haber gruplarında yer alan beyanlara göre ‘biz çekilirsek askerde çekilecek şartından taviz vermeyeceğiz’ diyorlar…

Hülasa,

Süreç yöneticileri bu buna benzer sorulara tatminkâr cevaplar vermeli… Vatandaş, Öcalan'ın İmralı'dan sızdırdığı müzakere içeriğinin ipuçları dışında, çözüm süreci denilen bu sürecin detayı hakkında bilgi sahibi değil. Vatandaşlardaki kuşku ve kaygıların nedeniyle, Hükümetin ekser'ün-nâs’ı ikna edememesinin en büyük nedeni de budur. 

Hükümetnet’ ve ‘şeffaf’ olmalı. ‘Her şey benim kurguladığım gibi olacak, vatandaş benim kurgumun dışında bir algıya kapılmayacak’ şeklinde bir anlayış başarısız olmaya mahkûmdur!

Sonra kimse; vatandaşı ve kafasını, iradesini, kesesini, enerjisini, mesaisini sürece kiralamadı diye suçlamasın! Ya da Habur sonrasında olduğu gibi ‘çok iyi gidiyordu ama terörden beslenen odaklar sabote etti’ bahanesiyle suçlamalarda bulunup, hatalardan müstağniyiz havası vermesinler!

 

PSİKOLOJİK MANİPÜLASYON ARACI ‘AKİL İNSANLAR’ PROJESİ!

Sayın Başbakan, apo ile müzakere sürecini başlatırken aynı şeyi söylemişti: “Bu proje Hükümetin değil Devletin projesidir!.” Akil adamlar toplantısı sonrası kendilerine mikrofon tutulan akillerimizin hemen hemen hepsine yakını aynı kelamı zikretti: “Bu iş hükümetin değil, devletin projesidir. Tersi olsaydı kabul etmezdik!”

Hükümet süreçle alakalı detay vermektense ve şeffaf bir şekilde süreç yönetmektense, vatandaşın algısını kendi noktalarına çekmek gibi lüks ve bir o kadar sonuçsuz bir işe girişti. Akiller heyetinin ilk toplantısı sonrası bazı üyeleri TV’lerde olan biteni anlatırken bir ayrıntı dikkatimi çekti. Herkes bir anket sonucundan ve bu anket sonuçlarına göre bölgelere ayrılarak görev paylaşımında bulunduklarından bahsetti. Bu olsa olsa dedim “açılımların efendisi” Beşir Atalay’ın mahsulüdür! Doğrusu kendisinin birden fazla anket firması olduğunu, istatistikî verilerle oynama ve çevresindekileri ‘gözüne fener tutulmuş tavşan’ haline sokma gibi mahareti olduğunu duyuyoruz. Nedense oldum olası bu Beşir Atalay ismi hiçbir zaman bana güven vermedi. Atalay’ın kendisine ait anket firmalarının raporlarıyla “stratejik konularda” gerek Başbakanın üzerinde gerek hükümetin üzerinde ciddi bir manipülasyon yaptığı ile alakalı bizzat Ak Parti orijinli iddialara şahit oldum!

Başka dikkatimi çeken kişilerden ilki ise, bizzat komisyon üyeleri tarafından provokatif üslubuna nezaket sınırları içerisinde atıf yapılıp iğnelenen Hilal Kaplan’dı. Lüzumsuz ve boş konuşan, bazı bazı alaka çekmek için bilinçli olarak ajite edici cümleler kuran, lise seviyesinde bir ideoloji örgüsüne sahip bu hanım kardeşimizin, heyetin içinde paratoner vazifesi gördüğü ile alakalı görüşlere katılmamak elde değil! ( paratoner: düşmeye niyetli yıldırımları üzerine çekip topraklayan bu sayede eş dostun zarar görmesini engelleyen aparatlar… Genelde yüksek yerlerde bulunur o kendini yüksek sanır ama bundan öte bir mahareti ve misyonu olamaz! )

Her ne kadar heyet içindeki KCK’lı,  ateist, kripto gazeteci, dışa bağımlı Truva atı fonksiyonlu akademisyen ve STK temsilcilerini ve süzme kürtçü tayfayı görmezlikten gelip ‘ne yani ırkçıları mı heyete çağırsaydık’ diyerek, aynı zamanda ‘demagoji nedir’ sorusuna örnekli bir cevap veren Hüseyin Çelik’in karın ağrısının ne olduğu zaten malum!

Ama iki akil adamı takdir ettim: İlki Abdurrahman Dilipak; kendisi süreci ve sonrasını gayet iyi okumuş, bulunduğu zamana ve ortama şahitlik yapmanın vecibeleri dışında bir misyon yüklenmediğini ifade ederek “Benim kimseyi ikna etmek gibi bir zorunluluğum yok. Ben düşüncelerimi ve barış ile alakalı söylemimi dillendirir akabinde muhatap olduğum kitlenin süreçle alakalı kaygılarını ilgili makamlara iletirim” beyanı ile sağlam bir duruş sergilemiştir…

Diğer takdir ettiğim kişi ise; hiçbir fikri ortak yanımız yok ama haklı bir konuda birlikte kavgaya bile girebileceğim sağlamlıkta omurgalı biri olan ve kuşdiliyle konuşmadan “Dağdaki ile ovadakiyle kürdün hakkını korumak için buradayım” diyen Celalettin Can’dır “Komisyon olarak görüşmelerimizi sadece panel ve konferanslarla ya da vatandaşla yapmayalım. Ayrıca bu sürecin çok önemli bir tarafı olan İmralı ve örgütün dağ kadrosu Kandil ile görüşelim. İmralı ve Kandil ile görüşülmezse eksik kalabilir.” Diyecek kadar da riyakârsız ve samimi bir tutum izledi. Hatta milliyetçi camianın müzmin hayal kırklıklarından biri olan Vedat Bilgin, Celalettin Can’dan utanıp “bizde buradayız ama milliyetçiliğimizden, Türk kimliği ve vatanın bölünmezliği ilkemizden taviz verdirmeyiz’ çıkışı gerçekten çok manidardı!

Neyse…

Artık bu saatten sonra 63 isimde tarihe geçmiştir. 95 sene sonra bugün birileri “heyet-i nasiha” benzetmeleriyle mukayeselere girişip o dönemin isimlerini ve misyonlarını sorgularken, bundan falan sene sonrada birileri bu süreci, bu komisyonu, üyelerini ve misyonlarını sorgulayacak! Allah; günleri, servetleri, şartları, olayları, imkânları, iktidarları, sürekli değiştirip sınava tabi tutuyor…

Birileri günü kurtarıp herkesi barışla yemlerken, birileri kendi küresel çıkarlarının peşinde harita masalarında oyun kuruculuğa devam ederken, her hâlükârda süreç Ortadoğu’da değişen dengelerin gerektiği gibi ilerleyecek!

Daha öncede yazdıydım; yerleşmiş bir anlayış vardır, “bir işin olmamasını istiyorsan komisyona havale edersin” diye… 'Akil insanlar komisyonu' da tam o hesap! 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Ahmet Türk Arşivi