Mehtap Yılmaz

Mehtap Yılmaz

Dicle Üniversitesi’nde neler dönüyor?

Dicle Üniversitesi’nde neler dönüyor?

Kafayı mı yediniz siz? Dicle Üniversitesi’nde “Karşıt görüşler çatıştı” lafı da neyin nesi? Hakikaten tiksinti duydum! Bu ne raf ömrü tükenmiş 12 Mart zihniyeti? Yok, Kürt-Türk çatışmasıymış, yok Hizbullah-PKK çatışmasıymış…

Yine barış sürecine girildi ve yine bildik senaryolar güncellendi!
Dicle Üniversitesi’nde baş gösteren olaylar, dışarıdan güdümlü ulus devletçilerin, Kürtleri tek başlık, tek slogan altına tıkıştırma girişimidir. Farklı toplumsal üniformalar giydirerek dövüştürme, birbirini kemirtmek suretiyle tüketme mücadelesi… Kürtlerin bir kısmını, diğerinin ensesinde Demokles’in kılıcı gibi sallamak suretiyle, ikisini birden, birbirleri eliyle kontrol edebilme stratejisi…
Kanla beslenen, acımasız bir toplum kontrol yöntemi. Hatta acıklı bir toplum kontrol mekanizması olmasının da ötesinde, düzeneğinden cesetler fışkıran bir imha trajedisi…
Dicle’nin çocukları uzun yıllar, bu kurgulanmış oyunların kurbanları oldu. Bu toplum kontrol etme stratejisi metoduyla sistem, binlerce gencin katili oldu. Kötü adamlar, bu genç kurbanların bedenleri üzerinden güç ve iktidar sahibi olurken, olan ölenlere ve içi yanan yakınlarına oldu!
12 Eylül Diyarbakır zindanlarının duvarları dahi gizleyemedi bu oyunu! Gidin, gezin, dolaşın… Şimdi dahi çığlıklarını duyarsınız Dicle kıyılarında… Sur diplerinde, Azrail soluğuyla dolaşan gölgelerin ayak seslerini…
Yok, ama artık değil… O kadar kolay değil… Provokasyonlarla kamuoyunu dolduruşa getirenlerin gazına gelecek kadar algı yolları düğümlenmiş “azaltılmış insan numuneleri”nin sayıları azaldı bu memlekette!
Biz, ne adam olmayandan gelen habere inanırız ne de her tasmalıdan duyduğumuza eyvallah deyip inanacak kadar uzağız meseleye!
Doğup büyüdüğüm Diyarbakır’da, en sıcak dönemlerde dahi fitillenemeyen Türk-Kürt, Hizbullah-PKK ateşi, onca zaman barış sürecini mi bekledi? Buna inanmamızı mı bekliyorsunuz? Hadi oradan siz de!
Dicle Üniversitesi’ndeki çocukların uslusu da, yaramazı da bizim! Kavga ediyorlarsa, iki tarafla da konuşun! Onları dinleyin, anlamaya çalışın! Şiddet eğilimli çocukların bu hale gelmelerini önleyemeyen sisteminizin arızalarını saptayın! Özeleştiri yapın! Çareler arayın…
Üniversitede, bu konuyla ilgili bir kriz masası oluşturun. Çocuklara psikolojik destek verin. Öfkeleri dininceye dek dişinizi sıkın,  sevgiyle sabır gösterin.
Unutmayın ki müşfik anne-babalar, kavgalı çocuklarını bir arada, şefkatle göğsüne sığdırabilir! Anne-babalar, çocukları huysuzluk etse de kucaklayabilen, sorunlarını şefkatle çözebilendir. Öyle madem, kızıştırmayı değil, uzlaştırmayı deneyelim bu kez şafak sökmüşken… Barış arifesinde, kavgaları güncellemeyelim yeniden!
Çocuklarımızı, bölücülük yapmaksızın sevelim. Dicle Üniversitesi’nde huysuzluk eden, huzursuzluk çıkaran bu çocukların arasına düşmanlık değil, barış ve uzlaşı ekelim. Çünkü huylusuyla huysuzuyla bu çocuklar bizim. Eğer bu delikanlıların, hayatları boyunca kanlılar olarak yaşamalarını istemiyorsak, öfkelerine öfkeyle karşılık vermeyelim!
Gruplar arasında biriken negatif enerjiye ateşle yaklaşmak yerine, şefkatle sakinleştirelim! Eğer bu ateşi körüklemek istemiyorsak! Barışı hakikaten istiyorsak! Vicdanımız varsa şayet! Öfkelerin üzerine taş basıp, barış ve kardeşçe yaşamaları için elimizden gelen çabayı gösterelim!
Unutmayın ki, dövüşen çocuklardan herhangi biri, sizin de oğlunuz veya kızınız olabilirdi! Sahi olsaydı, “gaz”la mı yaklaşırdınız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehtap Yılmaz Arşivi