Fırsat kaçarsa, yazık olur!

Fırsat kaçarsa, yazık olur!

Evet, PKK gitgide sıkışıyor! Bu konuda herhangi bir kuşku yok.
Nokta operasyonları, PKK'nın uluslararası diplomatik alanda da tecrit edildiğini gösteriyor.
Ve bu izolasyon sürecinde, PKK'nın şiddet ve silahı bırakması için değişik yönlerden büyük bir baskı dalgasının kabardığı dikkati çekiyor.
ABD'nin desteği çok açık.
AB, anlayışlı bir havada.
Arap dünyası sessiz.
Komşu ülkeler de öyle.
Talabani'yle Barzani'ye gelince...
Kendi kamuoylarına dönük olarak onlardan sessiz kalmaları beklenemez. Ama bu tepkilerinin daha çok 'politik' boyutunun ağır bastığı söylenebilir.
Her iki Kürt lider de, işin gerçeğine bakılırsa, PKK'dan hiç de memnun değiller. çünkü Türkiye'yle başlarının belaya girmesini istemiyorlar. Türkiye'nin düşmanlığını değil dostluğunu önemsedikleri için de, -ve tabii ABD'nin de itişiyle- PKK'yı sıkıştırıyor Talabani'yle Barzani...
Kısacası:
Erdoğan hükümeti, PKK'ya karşı hedef küçültme konusunda diplomatik ve askeri açılardan başarılı bir çizgi izlemiş durumda.
Bugüne kadar böyle.
Ama daha işin başındayız.
Arkasının gelmesi lazım. Meselenin özünde silah değil siyaset yatıyor çünkü. Silah-siyaset dengesinde ölçü eğer bundan sonra yine kaçarsa, hava bir anda değişmeye başlayabilir.
Buna dikkat gerekiyor.
Askeri operasyonlarla gelen medyatik başarı geçmişte de yaşandı. Ama 'medyatik başarı' ile yetinildiği için de değişen bir şey olmadı. Dağın yolu yıllardır kesilemedi. PKK silah bırakmadı. Şiddet sona ermedi.
Bir başka deyişle:
Resmi tez devam edip gitti.
Devletin ezberi de değişmedi:
"Kürt sorunu yoktur; yoksulluk ve terör vardır; PKK'yı bir güzel döver, ekonomik paketleri açar, bu arada Kürt realitesi falan diye ağızlara bir parmak bal çaldık mı bu iş biter."
Ama bitmedi!
Sorun kötüleşerek devam etti.
Bu süreç yine yaşanacak mı?
AKP hükümetinin bu kez sorunu daha farklı açılardan, daha kapsamlı, daha bütüncül tutmak istediğine dair belirtiler baştan beri var.
Dağdan indirme konusunun da 2003 deneyimine göre daha farklı tutulacağı öne sürülüyor.
Bilemiyorum.
O kadar çok şey yaşadık ki, yoğurdu üfleyerek yemekten başka çaremiz yok.
Oysa kritik bir noktadayız.
Medyatik başarı ile yetinmeyelim.
Yanlış, eksik adımlar 'dağın eli'ni bundan sonra da güçlendirir.
PKK içinde silah ve şiddeti bir hayat tarzı olarak benimsemiş olanların bütün bekledikleri, Ankara'nın meselenin özünü, yani 'Kürt sorunu'nu eskisi gibi görmezlikten gelmesidir. Sorunu, yalnız 'şiddet ve yoksulluğa' indirgemesidir.
Bir fırsat var avucumuzda.
Kaçmasın, yazık olur.
Bejan Matur'un yazısı güzeldi:
"Evden gitmiş olanlar geri dönsün. Dönsünler ki, bu toprakların ürettiği kardeşliği, acıyı, kederi hep beraber savurup yeniden hatırlayalım. Onların gitmesiyle artan boşluğu onların dönmesi doldurmayacak, sadece bunu bilelim.
Bizim, ölen herkes için hep beraber gerçek bir yas tutmaya ihtiyacımız var. Hesaplaşmaya, yüzleşmeye ihtiyacımız var.
Bahçe kapısı açık kalsın yine; ama hatırlayalım, o çocuklar öldü. Ve soracaksak hesabımızı doğru soralım.
O çocuklar dönsün ve kim nerede kayıp, kim ne uğurda yok oldu görülsün. Karda ölenlerin, kurşuna dizilenlerin hesabı görülsün ki, kardeşlik epeydir kaybettiği anlamını yeniden üretsin.
Eline aldığı silahı hiç kullanmamış olan bir sabinin dağda donarak öldüğünü biliyorum. çünkü benim çocukluk arkadaşımdı o. Onun kaybının bendeki tek tesellisi, karda ölmenin mutlu bir ölüm olduğunu bilmek.
ölümlerden mutlu olanını seçmek dışında bir ihtimal bırakılsaydı keşke bize...
O çocuklar dönsün ve yuva yuvalığına kavuşsun. çünkü yuva olmayan, ev olmayan bir ülke memleket değil." (Bejan Matur, Zaman, 25 Aralık 07, s.22)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi