Ahmet Türk

Ahmet Türk

İktidarın ‘Gezi Parkı Travması’ ve Alması Gereken Dersler

İktidarın ‘Gezi Parkı Travması’ ve Alması Gereken Dersler

Birçok ilklerin yaşandığı on bir senelik uzun iktidar sürecini yöneten Ak Parti hükümeti, tarihinin en travmatik hadisesini son beş gün içinde yaşadı ve hala yaşamaya devam ediyor. Hatta 2008’de açılan kapatma davası bile bu kadar sarsmamıştı bu iktidarı. Son alınan bilgiye göre Altmış sekiz ilde ve birçok yabancı ülke başkentlerinde ses getiren eylemlerin detaylarına inildiğinde, hadisenin bir grup çapulcunun işi olduğu noktasına indirgemek ve bu noktadan vaziyet tespiti yapıp istikamet tayininde bulunmak ciddi hata olur. Bu kitlevi çatışmalar, üzerinde soğukkanlı analizler yapılmaya ve dersler çıkarılmaya muhtaç durumda…

Şu anda olayların dozu düşse de hala devam etmekte… Bir yandan şiddet devam ettirilirken diğer yandan Susurluk olaylarında gördüğümüz sivil itaatsizlik yöntemlerinin yaygınlık kazanması için çaba sarf edilmekte!

Gelinen aşamada “Başbakan TV ve medyadan uzak durduğu ve promtersiz konuşmasına mani olundukça süreç yavaşlayacaktır” tespitlerine katılıyorum. “Biz istesek meydana 1 milyon insan yığarız” gibi benzeri ifadelerle ‘marjinal’ ‘faşist’ ve ‘provokatör’ veya ‘çapulcu’ diye nitelediği kesime ‘kuyruğumu hala dik tutuyorum’ mesajı vermek, hem lüzumsuz hem de anlamsızdır.

Önümüzdeki günlerde devreye “Ak Parti Aklı”nın gireceğini ve durumu kontrol altına alacağını düşünüyorum! ‘Ak Parti Aklı’ndan kastım, Abdullah Gül ve etki alanıdır! Gül, kaygı verici olarak nitelediği gelişmelerde oradakileri tahkir etmeden herhangi bir sıfat yerleştirmeden sağduyu çağrısında bulunması aslında ciddi bir krizi önledi…

Başka mülahazalara girmeden bu girişle yetinip, işi mecrasından saptırmadan ve zülf-ü yârede dokunmaktan imtina etmeden bu travmatik olaylardan Ak Parti’nin ve Başbakan Erdoğan’ın çıkarması gereken derslerin şunlar olduğunu düşünüyorum:

1-) İktidar-Güç-Otorite-zenginlik Müslümanlar için ciddi imtihan araçlarıdır. Kontrol edilemediğinde bünyede deruni bir sarhoşluğa ve bunun neticesi bencil davranış modellerine itebilecek, nalıncı keseri gibi her şeyi kendine yontacak şartlara müptela edebilecek “afetlere” yol açabilir. Güç çürütür! Dostça tenkitleri ve uyarıları bile hakaret olarak algılayabilen alıngan sineler ya da “haklı da olsa kimse bizi eleştiremez” biçiminde takınılan tavırlar çürümeyi hızlandırır! Ak Partinin ivedilikle çözüme kavuşturması gereken en mühim sorunu budur.

2-) Ülkede muhalefet boşluğu olduğu doğrudur. Ne siyasette ne de medya da muhalif düzlemde siyaset yapanlar temsil edilemedi. Bu muhalefetin acziyetinden de kaynaklandı, Hükümetin engellerinden de… Neticede Türkiye’de biriken “muhalefet enerjisi” ne siyasette ne de medya temsil edilmedi/edilemedi. Başbakan Erdoğan’ın “yavru muhalefet” diye alaya aldığı ve salı günü canlı yayınlanan grup toplantılarında “muhalefete muhalefet etmenin” dayanılmaz kolaylığına düşüp onlarla cedelleşmenin çok ciddi argüman olduğunu sandığı bir ortamda “sokak muhalefeti” ile tanışması beklemediği bir şeydi! 

Gelinen noktada Başbakan Erdoğan’ın ve Hükümetin  %51’lik meşru oy oranının her türlü kaygıyı ortadan kaldıracağını sanması ve sürekli bu oranı hatırlatması ciddi bir siyasi hatadır

3-) Nasıl ki Arap baharı işsiz bir üniversitelinin intiharı ve bunun protestosu değilse, bu da sadece gezi parkı-ağaç mevzusu değildir. Bu olayların çıkış sebebini ‘salt’ AKP ya da Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı gibi görmek de yaşanan olayları hafife almaktır. Ama olayların gidişatı geniş kitleleri bu yönde kutuplaştırmaktadır!

4-) Şehirlerde yaratılan çarpık yapılaşma, şehirlere kimlik katan ruh veren ve kullanım değeri yüksek olan yapıların bahçelerin parkların talan ciddi bir sorundur.  Ali Ağaoğlu gibi sonradan görmelerle, “önceden mücahit idiler sonradan müteahhit oldular” dönüşümünün türedi zenginlerinin “aynı algıda buluşması” daha da ciddi bir sorundur!  Orman Bakanının ve Başbakanın ‘biz falan milyon sayıda ağaç diktik’ demesi önemli ama kent yaşamında karşılığı olmayan bir bahanedir. Dağa, taşa ve şehrin çarpık yapılaşmaları geçiş güzergâhlarında gözükmesin diye otoban kenarlarına dikilen ağaçların kent içindeki yok olmaya giden park bahçe ve yeşilliklerle pek alakası yok. Kent dokusu içerisinde en ufak milli emlak veya kamu malı ya ucuz kiralarla birilerine işletilmesi için peşkeş çekiliyor ya da müteahhitlik sektörünün elinde talan ediliyor!

5-) Hükümet son beş gündür toplumsal ve siyasi karşıtlıkların sokaklarda buluştuğu çok güçlü bir muhalif duruşla ve iddialarla tanıştı. Türkiye’nin yüz yıllık sorunlarını çözeceğim derken, bu ülkenin önemli kesimlerinin kaygılarını arttırmanın bir bedeli olabileceğini hiç düşünmedi! Günün sorunları ve devletin bekası ile alakalı kaygılar giderilmeden 2023’ün ve 2071’in millete pazarlanması gibi politikalar hep endişe yüklüydü. Başbakanın hala azınlık çoğunluk ya da oyun kadar konuş argümanlarına sarılması hem anlamsız hem de karşılıksız bir argümandır… 

6-) Bence bu olayların en büyük sebebi ve travmatik hafızada yerleşmiş en kırılgan noktası “Hükümet-Öcalan müzakereleri” ve sistem değişikliği ile alakalı kaygılardır. Bu tespitim çoğu insana garip ve ekstrem bir yorum gibi gelebilir ama zaman bu iddiamı haklı çıkaracaktır.  Vatandaşlarımızın; %71’i Apo- MiT görüşmesini onaylamıyor, %65’i bölünme korkusu yaşıyor, PKK’nın silah bırakıp sınır dışına çıkacağına ve terörün biteceğine inanmayanların oranı %76,  parlamenter sistemden yana görüş bildirenlerin oranı ise %87…  Elli vilayette yapılan manipülasyonsuz bu anket sonucu gerçektir ve sürecin paratonerleri akillerden ve milletten saklanmaktadır! Öte yandan Nevruz görüntüleri milletin travmatik hafızasında mühim bir yer tuttu.  Şu anda terör yok lakin PKK ile yapılan pazarlığın takvimi geldiğinde ve eşkıyanın talepleri anayasal güvenceye kavuşturulmadığında bu sahte barışın gerçek yüzünü herkes görecektir! Türkiye'nin boğazı sıkıldığında elinden herhangi bir şey alınabileceğine ve taviz verebileceğine dair umutları arttıracak ve ‘bölünmeyi’ hızlandıracak, psikolojik kopuş ve sosyal fragmantasyon ortamı gitgide yayılmaya başlandı. Nevruzda “mağlup olmuş bir Türkiye ve muzaffer bir eşbaşkan Öcalan “ görüntüsünü, sahte çekilme komedilerini, bu işlerin pazarlık ve vaatler çerçevesinde geliştiği gerçeği bir saplantı haline gelmiş bu milletin travmatik hafızası eninde sonunda kusacaktı… Ve kusmaya da devam edecektir.

7-)  Olayları canlı takip eden bir gazeteci dostum ilginç bir tespit yaptı: “ Bizzat polis müdüründen dinledim; göstericiler aslında polisin kendisine uyguladığı kadar şiddet uygulamadı polise... PKK olayları daha şedit ve kural tanımaz geçiyormuş!”  Sonra bizzat gözlerimle şahit oldum; Göstericiler en büyük şiddeti kime uyguladı biliyor musunuz? NTV'nin yayın aracına! Aracı büyük bir hınçla mahvettiler. Neden polisten çok NTV'ye öfkelendiler? Çünkü iktidar tarafından manipüle edildikleri ve gelişmeleri paylaşmayan medyayı protesto için!.

Yirmiye yakın “en etkin” ulusal kanalı kontrol altına alındığı, "Tayyip Bey bu tip haberlerden rahatsız oluyor " tırsak kıvama sokulan medya patronları ve yöneticilerin olduğu bu ülkede, Başbakan Erdoğan’ın hala bu olayları bir kaç medyanın kışkırtması olarak kamuoyuna şikâyet etmesi gerçekten şaşılacak bir şey. Tahammülsüzlükle güç sarhoşluğu arasında bir illiyet kurulabilir ama bu kadarı da fazla hani!

8-) Sosyokültürel değişim dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda, eski sokak siyaseti geleneğini yeni iletişim teknolojilerinin yarattığı dijital sokaklarda etkinleştirenleri, sosyal ve siyasal değişimin doğrudan aktörleri haline getirebiliyor. Bu ‘Gezi Parkı Olayı’nda olduğu gibi ülkeyi yönetenlerin bilişim çağının teknolojisine sahip olmakla birlikte, onun akışkan doğasının bilgisine sahip olmadıkları açıkça görülmüştür. Onlar interneti ve mobil iletişim teknolojilerini, eskiden sokağı nasıl yönetiyorlarsa, öyle yönetebileceklerini zannetmişlerdir!

Düşünebiliyor musunuz? Günde 9-11 milyon arasında tweet’in atıldığı Türkiye'de, Taksim'deki olayların şiddetlendiği 31 Mayıs ve 1 Haziran’da ‘geziparkı',  'Taksim' veya 'Gezi Parkı' kelimelerini kullanılarak dünyada atılan tweetlerin dörtte biri atılıyor! Hatta Arap Baharı döneminde sıkça rastlanan ve pek işe yaradığı görülmeyen-bir panik tedbiri hayata geçirildiği halde yani eylemler sırasında birilerinin sinyal karıştırıcı jammer cihazlarla bölgedeki mobil internet ve iletişim kestiği halde bunlar oluyor!

Dünyada hiç bir güç binlerce insanı 6 ağaç için Taksime toplayamaz!

Bu kadar tweeti konsantre ederek bu kadar milleti mobilize edersen, Wall Street Juornal'de ve Financial Times'da manşet olursun!

9-) Polisin orantısız güç kullanımının en kötü örnekleri bu son olayda uluslar arası topluma da yansıdı. Bu konuda İçişleri bakanlığı ve Başbakanlık internet ortamında yayınlanan ama medyaya yansımayan onlarca tek bir kişiye birçok polisin uyguladığı ve diğer sağduyulu polislerin mani olamadığı polis şiddeti görüntülerini gözden geçirmeli ve gerekeni yapmalı. Polis  “korku” ve “öfke” ile yoğurduğu şiddet dozunu arttırdıkça, sokakta ki gösterici sayısı da arttı. Polisin hızını alamayıp, Gümüşsuyu Askeri Hastanesi önünde zırhlı polis aracının manevra yapılmasına izin vermeyen askeri yetkililere “ bir gaz bombası da buraya atarız demesi ve askerin “bizde elimizdekileri size atarız” demesi güvenlik güçleri arasındaki çatışmayı olduğu gibi ortaya koyuyordu. Hükümet temsilcisi “polis” algısı ve gazdan etkilenmesin diye vatandaşa maske dağıtan “asker” görüntüsü ibret verici ve üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir vakadır!

10-) Bu iş travmatik bir etki bırakır lakin ne bir devrim nede bir demokratik milat ile sonuçlanmaz. Başta halen dokuz sekizlik ritimle onu da yaparım bunu da yaparım diye açıklamalar yapan Başbakan Erdoğan olmak üzere, ‘Ortadoğu’ya demokrasi getirenler bize de demokrasi getirmesin’ diyen herkes sakin olmalı, herkes elinden geldiğince çevrenizdekileri sakinleştirmeli.

Hülasa…

Farkında değiller ama sokak hareketlerini örgütleyen ve onlara bulunmaz fırsatlar verenler hükümet bizzat kendisidir!

Seçim kazandıktan sonra ABD’li liderler gibi soluğu aldığı balkon konuşmalarında “biz, bize oy vermeyen vatandaşlarımızın da hâmisiyiz ve hâdimiyiz” sözleri bu travmatik olaylardan sonra başta Başbakan Erdoğan olmak üzere diğer yöneticiler tarafından “sözde değil özde” hatırlanır olacaktır! Başbakan Erdoğan kendi kendini provoke etme huyundan kurtulmalı, herkesi ve her şeyi merkezinde toplama huyundan vazgeçmeli. Yöneticilerinin ‘beyefendi ne der endişesi” taşımadan inisiyatif alma becerisini arttırmalı! Kendilerini vazgeçilmez olarak sunan ama kamuoyu itibarı sıfır mesai arkadaşları hakkındaki ciddi tenkitlere kulak vermelidir! En önemlisi Kurandaki tembihe uymalı, yumuşak ve kreatif bir dil kullanmalıdır.

Neticede mühim olaylara gebe Türkiye’de bir şeylerin fitili öyle ya da böyle ateşlenmiştir! Sokak hareketlerinin nerede son bulacağını kimse kestiremez! Olayların ekonomik bilançosunu ve bankalardaki pozisyonu, seçim takvimi ile alakalı sürpriz gelişmeleri ilerleyen günlerde göreceğiz.

Çok olağanüstü bir hata yapılmazsa bundan sonraki seçimde yine AKP seçilir; hatta bu güçlü bir şekilde mümkündür. Ama bu ‘Gezi Parkı Travması’ndan sonra, kadrosundan tarz-ı siyasetine ve sonraki politik manevralarına kadar hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
52 Yorum
Ahmet Türk Arşivi