Ahmet Varol

Ahmet Varol

Fuhuş Yetimleri

Fuhuş Yetimleri

Yaklaşık yirmi yıl önce Müslüman üniversite öğrencilerinin, Miskolc İslâm Kültür Merkezi’yle işbirliği içinde düzenledikleri bir yaz kampına davet edildiğim için Macaristan’ın Miskolc (okunuşu Mişkolc) şehrine gitmiş, bir hafta süreyle başkentin epey uzağında yer alan bu şehirde ve başkent Budapeşte’de kalmıştım. Bir gazeteci olarak gittiğimiz ülkelerde toplumun yapısı, sorunları, gelenekleri ve Müslüman kimliğimizden dolayı o ülkedeki Müslümanların durumu hakkında ayrıntıya dair bazı bilgiler edinmeye çalışıyoruz.

Bu seyahatimde öğrendiklerim arasında dikkatimi çekenlerden biri de Miskolc’daki bir çocuk yuvası hakkında verilen bilgilerdi. Burada üç yüzden fazla çocuk bulunduğunu, bunların sahipsiz yetimler gibi büyütüldüğünü, ancak gerçekte babaları veya anneleri öldüğü için yetim kalmış çocuklar olmadıklarını, hepsinin de gayrimeşru ilişkilerden doğmuş ve anneleri tarafından terk edilmiş dolayısıyla kendilerine devlet eliyle sahip çıkılan çocuklar olduklarını söylemişlerdi.

Yani bu çocuklar ebeveynlerinden birinin ölmesi sebebiyle yetim kalmış değil ama fuhuş yetimleriydi. O zaman, Macaristan toplumundaki ahlâk erozyonu hakkında verilen bilgiler bu çocuklardan birçoğunun annelerinin evlilik dışı da olsa sadece belli bir partnerle değil doğurduğu bebeğin babasını tahmin edemeyecek kadar karışık ilişkiye girmiş olmalarının mümkün olduğunu gösteriyordu. O sebeple belki dünyaya getirilen çocuğun babasının tespiti ve en azından ona sahip çıkma konusunda bir görev belirlenmesi için birkaç farklı kişiden kan örneği aldırmaya ihtiyaç duyulacaktı ki kimse bununla uğraşmak istemezdi.

Toplumda tabii bu tür ilişkilerden doğan çocukların sayısı sadece söz konusu yurtlara bırakılanlar kadar değildi. Evlilik dışı ilişkiler bayağı normalleştirildiği için toplum bu tür ilişkilerden kaynaklanan doğumları da pek yadırgamıyordu. Ama bazı anneler o çocuklara bakma sorumluluğunu ve yükünü tek başlarına yüklenmek istemiyor o yüzden devlete teslim ediyor, “ben doğurdum al sen bak ve büyüt” diyordu.

Böylece modern bir toplumda normalde anneleri ve babaları sağ olan ama kendilerine hiçbiri tarafından sahip çıkılmayan bir yetimler gürûhu ortaya çıkmıştı. Onlar da fuhuş yetimleriydi.

Burada zikrettiğimiz bilgi sadece bir örnektir. Yani gelişmiş bir Batı ülkesinin, alelade bir şehrinin bir banliyösüne inşa edilmiş kimsesiz çocuklar yuvasına bile üç yüzden fazla fuhuş yetimi terk edilmişti.

Almanya’nın resmi istatistiklerine göre son çeyrek yüzyılda dünyaya gelen çocukların yüzde yirmiden fazlası evlilik dışı ilişkiler sonucu doğmuştur. Üstelik bilindiği üzere bu ülke, doğum oranı oldukça azaldığı için nüfus artış sorunu yaşayan Avrupa ülkelerinden biridir. Bu ülkelerde ayrıca evli kadınların kocalarından başkalarıyla girdikleri ilişkiler sonucu doğurdukları çocukların sayısı yüz binleri aşıyor. Yani bir evlilik anlaşması var ama doğurduğu çocuğun kime ait olduğu belli değil.

Fuhuş yetimliği, ebeveynden birinin ölümünden kaynaklanan yetimlikten daha ızdıraplıdır. Her şeyden önce ebeveyninden birini kaybetmiş çocuğa hayatta kalan anne veya babası sahip çıkar. Ama fuhuş yetimlerinin büyük çoğunluğu her ikisi tarafından terk edilerek tamamen devletin veya toplumun insafına kalır. Devlet veya toplum bunlara ne kadar sahip çıksa, ilgi gösterse de bir aile yuvasının sağladığı sıcaklığı sağlamaları ve ona “yavru” olarak bakıp ilgi göstermeleri mümkün değildir.

Ölümden dolayı yetim kalan çocuğun anne veya babası bedenen ölmüş olsa da ruhen kalbinde yaşar, çocuk onun sevgi ve saygısıyla büyür. Ama bir fuhuş yetiminin kalbinde kendisine sevgi ve saygı besleyeceği anne ya da babası yoktur. Normalde yaşıyor olsalar da yetimin nazarında her ikisi birden hem bedenen hem de ruhen ölmüştür. Üstelik o yetim kendisini terk ettikleri için hem annesine hem de babasına karşı kin ve nefret duygusuyla doludur.

Bu yüzden bizim ahlâkî değerlerimiz evliliği teşvik ederken evlilik dışı ilişkilere yasak getirmiştir. İnsanın sahip olduğu değerlerin ve neslin korunması ailenin korunmasıyla mümkündür.

İsrâ suresinin 32. âyetinde özellikle “zinaya yaklaşmayın!” deniyor. Hz. Peygamber (s.a.s.) de bir koruluğun etrafında dolaşanın içine düşmesi ihtimalinin yüksek olduğunu hatırlatır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Varol Arşivi