Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

1435 Yeni bir hicrî yıla girerken (1)

1435 Yeni bir hicrî yıla girerken (1)

Müslümanlar için bir dönüm noktası olan hicret, tarihte yeni bir sayfa açmıştır. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicretin gerçekleştiği gün, Hz. Ali’nin teklifiyle hicrî takvimin başlangıcı sayılmıştır. O günden itibaren de İslâm âleminde 1 Muharrem hicrî takvimin başlangıcı olarak kabul görmüştür.
Hicret, insanın ‘Ben’ini, hırslarını, ihtiraslarını, malını, mülkünü terkettiriyor; dünyanın ayartıcı, körleştirici, köleleştirici kapılarını birer birer kırıyordu: Mülk âleminden melekût âlemine açılan yolculuktur Hicret. Allah rızası için; anadan, babadan, evlattan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve meşakkatli bir hayatın gerçeklerinin insanlığa takdimidir Hicret. Yüce dinimizin rahmet yüklü tebliğini bütün insanlığa ulaştırmak için çıkılan kutlu yolculuğun adıdır.

Hicret, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, fedakârlığın, diğergamlığın, dostluk ve kardeşliğin tesisidir. Din kardeşine kucak açarak onunla evini, işini, malını mülkünü, yiyeceğini ve varlığını paylaşmanın; kardeşini himaye etme ve sahiplenmenin adıdır.

Hicret denilince mü’minlerin Mekke’den Medine’ye veya daha önce Habeşistan’a göç etmeleri akla gelir. Hicret Kur’an’da, yanlış inanç ve davranışlardan, yanlış inanç ve davranış sahiplerinden ve bütün bunların hakim olduğu ortamdan şuurlu bir şekilde uzak duruşu ifade etmektedir. Bu manasıyla her mü’min hicret edendir. Eshab-ı Kehf’in mağaraya sığınması da bir nevi hicret değil mi? Şirk toplumundan, tevhid inzivasına hicret. Ölüm bile hicret değil mi? Dünyadan ahirete, ruhu teslimiyetten dirilişe hicret...

Hicret, çok yönlü incelenip kafa yorulması gereken İslâm tarihinde ayrı bir yeri ve önemi olan, bir takvim ve tarih başlangıcı olarak kabul edilen, irşad ve tebliğde metot, düşmanla münasebette siyasi taktik olarak tarihteki yerini almıştır. İlk İslâm devletinin kuruluş vesilesi olmuştur. “Hicret”i düşünürken olayların arkasındaki fikri ve mesajı iyi anlamak “hicret medeniyeti”nin çocukları olduğumuzu unutmamak icab eder. Hicretin her konuşulup yazıldığı yerde, Peygamber Efendimiz’in hayat tarzını bir bütün olarak anlamadan, Kur’ân’ı da, İslâm’ı da, dünyayı da, dünyanın meselelerini de anlayamaz, kavrayamaz ve anlamlandıramayız. İmkânların bittiği yerden, imkânların üretildiği yere intikaldir hicret...

La Tahzen! İnnALLAHe meana! Asırlar öncesinden, hicretin en can alıcı noktasında, Sevr mağarasından bütün insanlığa bir teselli mesajı yükseldi: “La Tahzen! İnnALLAHe meana!” “Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” Pekiyi, sadece Hz. Ebu Bekir’e miydi bu teselli?

Sadece müşriklerin şerrinden sığınmaya mıydı? Zaman ve mekân üstü bir dinin bugüne de tebliği vardı; o da, maddi-manevi tedbirlerden sonra; teslimiyet, emniyet ve tevekkül içinde “Üzülme/Tasalanma! Allah bizimle beraber” diyebilmekti. Ayet-i celile de: “Eğer ona destek vermezseniz, unutmayın ki ona Allah yardım edecektir. İnkârda direnenler onu sürüp çıkardıkları zaman (Muhammed) sadece iki kişiden biriydi. Hani o ikisi mağaradayken, arkadaşına ‘Tasalanma! Allah bizimle beraberdir!’ demişti de, bunun üzerine Allah ona katından bir sükûnet indirmiş ve onu sizin göremediğiniz güçlerle takviye etmişti. Böylece inkârda ısrar eden kâfirlerin davasını alçalttı. Allah’ın dini ise zaten yücedir. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir.” (9 Tevbe 40) (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). (Esasen Allah’ın davasını kimse yüceltmez, o zaten yücedir, ancak insan onunla kendini yüceltir.)

Bizden öncekilerin yaşamadığı en dehşetli gurbeti, modern zamanların insanları yaşıyor. İnsanlık, insanlığının garibi oldu. İnsanın insanlığından “göç” ettiği bir dünyada yaşıyoruz.

Bu; modern oyuncaklarla oyalanan, hipnotize edilmişçesine insanlığından sürülüp çıkarılan, âdeta iç dünyalarında bir “hicret” bekleyen topluma ‘hicret medeniyeti’nin çocukları olarak ne götüreceğiz? Mücehhez bir halde miyiz? İnsanın insanlığından edildiği toplum ; kendine / özüne / fıtratına dönüşünün hicretini bekliyor. Toplum sürgünde âdeta... Bu, farkında olmadan düştüğümüz veya düşürüldüğümüz bir sürgün. Öyle bir sürgün ki; kendi kendimizin uzağına düşürülen bir sürgün! Bizi bu sürgünden kurtaracak bir “hicret seferberliği” başlatmalıyız. Önce, Kur’an’ın “Aranızda hayra çağıran, iyi, doğru ve güzeli emredip, kötü, yanlış ve çirkinden sakındıran bir topluluk bulunsun” dediği o topluluk kendine hicret etmeli. Günahtan-sevaba, kötülükten iyiliğe, alçaktan yüceye, değersizden değerliye, evden sılaya, dünyadan ukbaya hicret... Kutsala hicret!

(Devamı yarına İnşaallah)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yaşar Değirmenci Arşivi