Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Eski aile-yeni aile ve çocuklar

Eski aile-yeni aile ve çocuklar

Her günümüz koşturmaca, her gecemiz televizyon: Gecelerimizi televizyon başında yitire yitire, ailemizi yitirmeye başladık. Ailemizi yitirmesek bile, her gece, geleneklerimizden, göreneklerimizden bir şeyler yitiriyoruz…

Hepimiz bir şekilde sanallaştık: Televizyon dizilerinde yaşananları, hayatımıza yansıtmaya çalışmaktan, kendi gerçeğimizi yaşamaya sıra gelmiyor.

Evlerimiz televizyon stüdyosu değil, hayatımızın her yerinde kamera yok, ancak beynimiz kamera dolu; kendimizi zumluyor, pek de farkında olmadan, rol kesiyoruz: Yaşamak yerine rol yapmak, ne vahim bir tecelli!..

Bunun faturası ağır: Suç oranlarında, boşanmalarda, intiharlarda ve uyuşturucuda büyük artış var! Şehirlerimiz gaspçıdan, çeteciden, soyguncudan geçilmiyor. Yani “Rüzgâr eken fırtına biçer” atasözü boşuna söylenmemiş.

Rüzgâr ektik, soygun, vurgun, rüşvet, kapkaç, gasp, boşanma, uyuşturucu, fuhuş, intihar fırtınaları biçiyoruz!

Tam bu aşamada da en sorumlu makamdan bir çığlık kopuyor: “Kızlı-erkekli öğrenciler aynı evde kalamaz.”

Bu endişeye hak vermemek mümkün değil. Peki ama kişisel hak ve özgürlükler ne olacak?

Bu problem ancak ailede çözülebilir. Öyle bugünden yarına olacak bir iş de değildir: Önce niyet lâzım, gayret lâzım, bilgi ve bilinç lâzım.

Eski dünyamızı yıktık! Yeni dünyaya adapte olamadık. Bir yanda din, bir yanda demokrasi. Bunlar bazı alanlarda uyum içinde olabilirken, bazı alanlarda olamıyor işte. Dini kurallara uysanız demokrasi, demokrasiye uysanız din elden gidiyor.

Din “Yetişkin kızlarla erkek öğrenciler aynı daireyi paylaşamaz, fitne olur” (“Zinaya yaklaşmayınız” hükmü) derken, demokrasi ayrı telden çalıyor: “Kız-erkek birlikte aynı evi paylaşabilir, bu tamamıyla kişisel özgürlükler alanına girer” diyor.

Pirincin taşını ayıklayamıyoruz! Çünkü nesilleri din kurallarına göre değil, dünya kriterlerine göre yetiştiriyoruz. Arıza çıkınca da feryadı basıyoruz: “Böyle olmaz!”

Oysa tam da böyle olur: “Rüzgâr eken fırtına biçer!” Bu dünya “eski dünya” değil, “yeni dünya!” Yeni dünyada söz aileden çıktı, televizyona, internete geçti.

Hatırlayalım ki, eskiden çocuklar anlayamadıklarını anne babalarına, dedelerine-ninelerine, dayılarına-amcalarına, ablalarına-abilerine, öğretmenlerine sorarlardı…

Nesiller arasında, soru ve cevaplardan sıcacık köprüler kurulur, sohbet muhabbete dönüşür, sağlam iletişimin temelleri atılırdı…

Şimdi her şey Google’a soruluyor; Uzun zamandan beri Google, çocuklarımızın annesi-babası, ninesi-dedesi, amcası-dayısı, abisi-ablası ve öğretmeni oldu…

“Eskimez eski” (Necip Fazıl’ın tabiridir) ile aramızdaki bağ koptu. Fıkralar bile artık internetten okunuyor. Mesajlar da oradan aktarıldığından yürekten çıkmıyor, tabiatıyla da yüreğe girmiyor…

Gülümseme sünnetini unuttuk, bir birimizin yüzüne gülümsemek yerine, gülümseyen şekil gönderiyoruz. Gülme yerine de neredeyse kahkaha efekti kullanacağız!

Eskiden evliliklere aile karar verir, aile büyükleri tüm tecrübeleriyle evlatlarına iyi bir eş seçmeye çalışırlardı.

Aşklar platonik yaşanır, iffet sınırları zorlanmaz, edeb dışına çıkılmazdı.

Şimdiki aşklar bile sanal: Aşklar internette başlıyor, “cafe” köşelerinde bitiyor…

Zaten evlilikler de artık televizyon ekranlarında yapılıyor!

Anlayacağınız kendi gerçeğimizden kopuğuz! Bu durumda kanun çıkarsanız ne olacak? Yeniden aileye dönmekten başka çare yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi