İbrahim Bektaş

İbrahim Bektaş

Ölüm Ölmek midir?

Ölüm Ölmek midir?

Eski devirlerde halk arasında üç imkânsızdan bahsedilirdi:
Denize köprü kurulmaz,
Göğe direk vurulmaz,
Ölüme çare bulunmaz.
Günümüzde gelişen teknoloji sayesinde denize köprü rahatlıkla kuruluyor.
Göklere direk vurulmasının ise, günümüzde bin metre yükseklikte binalar inşa edilerek ve uzayın kilometrelerce derinliğine gidilmesinin yanında, 1436 yıl önce Allahresulü (sav)’nün Mirac-ı Nebevi (sav)’de Mescid-i Aksa’dan Yüce Rabbi’nin katına çıkarılması ile mümkün olduğu görülüyor.
Ölüme çare bulmaya gelince;
Beşerin gücü burada tam anlamıyla aciz kalıyor.
Arza sığmayıp gökleri mesken tutmaya çalışan çılgın beşer, ölüm karşısındaki çaresizliğini bir türlü yenemiyor.
Yırtınıyor, parçalanıyor, çalışıyor, çabalıyor, yapmadık çılgınlıklar bırakmıyor. Sınırsız denemeler yapıyor ama nafile.
Sonuç hep aynı noktada düğümleniyor;
Acziyet…
Bu azgın beşerin asıl tekâmülünün, ölüm karşısında sürekli kaybettiği bu yarıştan çekilerek, aczini kabul etmesi ile olacağını bilmemesi ise ayrı bir cehalet.
Bu cehaletten kurtuluşunun yegâne çaresi ise her çaresizin, şu mukadder soruyu kendine sorması iledir.
Ölüm nedir? Veya ölüm gerçeği nedir?
Ölüm kaybetmek midir? Ya da ebedi âleme bir uğurlama mıdır?
Evet, yanlış algılanırsa ölüm, canları acıtır, sevenleri incitir ve toplumları ümitsizliğe iter.
O zaman ölümden korkulur, düşman olunur.
Doğru algılanırsa ölüm, sevilir, sevdiklerini kahretmez, kaybetmenin dayanılmaz acılarını yaşatmaz. Ve o zaman “ölüm sevilir”, sıcak bir dost olur.
Ölümle dost olan, âleme dost olur.
Ölüme düşman olan, dostlarına da düşman olur.
Ölümü nefsinde öldüren, kalbinde en güzel dostluklara kapı açar, gönlü gül-gülistan olur,
Ölümü kalbinde yeşerten, nefsine köle olur, açılmış gülleri solar, bağları viran olur.
Ey kendini ebediyete giden yolcusu için paramparça eden divane beşer,
Görmez misin ki dönüşü yok bu yolun, herkes gitmekte birer, ikişer, üçer, beşer.
O zaman bize düşen ölümü sevgiliye vuslatın bir köprüsü olarak görüp, sırası gelenin geçmesine üzülmek yerine sevinmek değil midir?
Ya da hasretle beklenen sevgilinin kavuşmamasını istemek, hasretle yol gözleyenlere haksızlık olmaz mı?
Aynı zamanda, “Lezzetleri tahrib edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz “ diye buyuran Allahresulü (sav)’nün bu güzel tavsiyesi dururken, çıkmaz sokaklarda, sığ sularda ve dönülmez akşamın ufuklarında beyhude çıkar yol aramak niye!
Evet, ölenle ölünmez, lakin ölmeden de ölünmez.
İyisi mi Siz değerli dostlar!
“Fazla ciddiye almayın şu hayatı; Nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız (NFK).
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Bektaş Arşivi