Serdar Demirel

Serdar Demirel

Sünnet ve medeniyet inşası ilişkisi üzerine

Sünnet ve medeniyet inşası ilişkisi üzerine

İslâm’ı bünyesinde canlı yaşayan bir toplum ve medeniyet projesi peşinde koşanlar, Sünnet’i esas almadıklarında bunu kurmanın imkânını da yitireceklerdir.

Bugünkü yazımızda Sünnet’in medeniyet inşasındaki rolüne birkaç örnek zikrederek yukarıdaki hüküm cümlemizden ne kastettiğimizi vuzuha kavuşturacağız inşaallah.

İslâm medeniyetinin özgün şehir modellerine bakanlar, hayatın cami etrafında örgülendiğini görürler. Bu sadece şehirlere has bir durum da değildir, köy ve kasabalardaki hayat da cami ve mescid eksenli kurulmuştur.

Biz bu modelin aslını Hz. Peygamber’in (sas) Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra ilk proje olarak ortaya koyduğu Mescidi Nebevi’nin inşasında ve Medine’de hayatın bu mescid etrafında yeniden inşa edilmesinde görüyoruz. Bu daha sonra kurulacak bütün Müslüman şehirlerde sâbit model hâlini alacaktır.

Camiler ibadet merkezleri oldukları kadar halk ve ümerânın, halk ve ulemânın beraber olma imkânı elde ettikleri çok fonksiyonlu hizmet mekânları olmuştur.

Yine Müslüman pazar modelinin aslını da Sünnet’te buluyoruz. Efendimiz (sas) Medine’ye geldiğinde pazarı yeniden yapılandırmıştı. Medine’ye vardığında tek bir pazarın olduğunu, bunun da Yahudilerin kontrolünde ve faiz esaslı çalıştığını görmüş hemen bu pazarın kurallarından bağımsız ama Müslümanlara has ve onların değer sistemine uygun alternatif Müslüman pazarını kurmuştu.

Bu pazarda faiz yasaklanmış, domuz eti ve içki gibi özü haram olan yiyecek ve içeceklerin alışverişine izin verilmemiştir. Serbest pazar kurallarını esas alarak paylaşımcı ve âdil bir sistemi İslâm dünya görüşü perspektifinden pazara yansıtmıştır.

Bu pazar modeli, daha sonraki yıllarda ve asırlarda inşa edilecek İslâm medeniyetlerinin pazar sisteminin esasını teşkil etmiştir. Hz. Peygamber’in (sas) devlet reisi olarak uygulamaları ve onu takip eden ashabının yolu piyasa kurallarının, Müslüman pazarının referans kaynağını oluşturmuştur.   

Sünnet’in medeniyet inşasındaki rolünü ifade eden başka önemli bir husus da Medine Vesika’sıdır. Efendimiz (sas) çok kültürlü ve çok dinli bir toplumda beraber yaşamanın prensiplerini teorik ve pratik olarak vazetmiştir.

Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiğinde karşısında siyasi bir birlik kuramamış ve halkının birlikte yaşamakta zorlandığı, kabilelerin zaman zaman birbirleriyle savaştığı takriben 10 bin nüfusa sahip bir şehir bulmuştu.

Dışlayıcı değil kuşatıcı bir özle Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ve müşriklerin bir arada toplumsal bir sözleşme esasında yaşamalarının imkânını, bir diğer ifade ile barış içinde beraber yaşama paradigmalarını burada hayata aktarmıştır.

Bunu da şehir halkını oluşturan farklı toplum kesimlerini bir şehir devleti halin­de teşkilâtlanmaya ikna ederek ve bu teşkilâtın esaslarını yazılı bir metin (sahife) halinde ortaya koyarak yapmıştı.

Bu sahife sadece o günkü Medine şehir devletini oluşturan toplu­lukların birbirleriyle ve yabancılarla olan münasebetlerini, bu topluluk­ların idarî ve adlî yapılarını, fertlerin sa­hip oldukları din ve vicdan hürriyetini belirli esaslara bağlamadı, sonra birbiri ardına inşa edilen İslâm medeniyetlerinin de üzerine kurulduğu sistemin siyasî ve hukukî yapısıyla modelini oluşturdu.

Beraber yaşamanın tarihî modelleri olan Kudüs, Yeni Delhi, Tahran, Kahire, Mardin, İstanbul, Gırnata, Sarayova ve diğer nice Müslüman şehir modelleri bu tecrübenin meşruiyet kanatları altında ete kemiğe büründü.

Sözün özü, Efendimiz’in sünnetini ihmal eden, ıskalayan ve itibarsızlaştıran bir bakış yeniden ayağa kalkma hamlesinde kendini modelsizliğe ve dolayısıyla başarısızlığa mahkûm edecektir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi