İbrahim Bektaş

İbrahim Bektaş

Yok edilen ormanlarımız kaybolan geleceğimizdir

Yok edilen ormanlarımız kaybolan geleceğimizdir

Dünya kurulduğundan beri ormanlarımız ve gençliğimizin baltalanmasını bir türlü önleyemedik.

Gençlik, neslimizin devamı ve ümmetin bekası için korunup, en güzel şekilde yetiştirilmesi gerekirdi. Hâlbuki biz onu yabancı kültürlerin hodbin anlayışına teslim ettik. Sonra da beklenen güzel ati niye gelmedi diye homurdanıp durduk.

Oysa emanet ettiğimiz “emperyalizm” onları kollarında çoktan uyutmuştu bile. Biz ise, hâlâ “gençliğim eyvah” türünden ninnilerle avunuyoruz.

Ormanlarımızda da durum farklı değil.

Dedelerimizden hep işitiriz. “Benim çocukluğumda şu dağın eteğindeki ormanlık alanda mandalar otlarken kaybolurdu.” Şimdi oralarda gelincikler bile gizlenemiyorsa sorumlu kim, mandalar mı atalar mı? Biz ise “baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana” tekerlemesine takılıp kalmışız.

Gözümüzü kırpmadan hoyratça baltaladığımız körpe kuzularımızın geleceğimiz olduğu aklımıza geldiğinde ise, payımıza düşen “sorumsuz bir gençlik” ve “ormansız bir vatan” olmuştu.

Bu girişi, yarının (21 Mart) Dünya Ormancılık Günü olması hasebiyle yaptım.

Ormanların yok olmakta olduğunu fark eden, Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) tüm dünyada, Kuzey yarım kürede ilkbaharın, Güney yarım kürede ise sonbaharın başlangıcı olan 21 Mart’ı, 1971 yılında Dünya Ormancılık Günü olarak ilan etti.

Son yıllarda Nevruz kutlamalarının gölgesinde kalsa da, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Orman Fakültelerimizde Dünya Ormancılık Günü bir hafta boyunca çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Amaç ormanlara dikkat çekerek, ağaç sevgisini nesilden nesile aktarabilmektir.

Dünya Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (WWF), dünyada yılda yaklaşık 13 milyon hektarlık orman alanının yok olduğunu bildiriyor.

Bu alan, Türkiye orman alanlarının yarısına tekabül ediyor. Yani her yıl insanoğlu, Türkiye ormanlarının yarısı kadar bir ormanı yok ediyor. Buna “bize ne” diyemeyiz, çünkü hepimiz aynı gemideyiz.

Ve ne yazık ki Cennet’te Âdem Babamızın (as) yasaklandığı halde yaklaşarak kaybettiği ağaçla imtihanını, günümüzde de insanoğlu ağacı bilinçsizce yok ederek kaybediyor.

Bilmiyor ki, ormanlar sadece günümüzün değil geleceğimizin de vazgeçilmezlerindendir. Çünkü ormanların bugün ana fonksiyonu, insanlığın barınma ve ısınma ihtiyaçlarını karşılamaktan daha ziyade, insanlık için hayati öneme sahip karbon ve oksijenin ana kaynaklarından biri olmasıdır.

Gelişen sanayi sonucu ortaya çıkan zehirli gazlar (CO2 gibi), hem canlılara hem de ozon tabakasına önemli ölçüde zarar veriyor. Ormanlar ise bu salınan zehirli gazları absorbe ederek, karbonu kendi ihtiyaçları için tutarken, oksijeni de bizim kullanmamız için dışarıya atar. Böylece ormanlar, kirli karbondioksiti alıp, temiz oksijen vererek canlılar için bir akciğer vazifesi görür.

Yapılan araştırmalarda, 1600 m2 yaprak yüzeyine sahip bir ağacın (kayın), on kişinin yıllık oksijen ihtiyacını karşıladığı belirlenmiştir.

Bilim adamlarınca, 1 ton fırın kurusu odun hammaddesi içinde yarım ton karbon bulunduğu ve bu miktarın 4 ton Karbondioksite eşdeğer olduğu hesaplanmıştır.

Bir hektarlık ormanın yılda ortalama olarak 50 ton toz tutabildiği tespit edilmiştir.

Ormanların oksijen üretimi olarak yaptıkları katkı ise, odun olarak kullanılmaları durumundaki katkılarından yaklaşık 2,5 kat daha fazladır.

Yine küresel iklim değişikliğinin ana itici gücü, karbondioksittir. İşte ağaçlar ve yağmur ormanları, bu noktada devreye girerek, karbondioksiti tutmak suretiyle küresel ısınmayı bir noktaya kadar frenler.

Yani bizim anlayacağımız değerli okurlarım, yok edilen her ağaç, daha fazla karbondioksit, daha az oksijen, daha kirli hava ve daha kötü yaşam şartları demektir.

Bunun içindir ki, bizim için ideal bir hayat modeli olan “Harem Bölgesi”nde bırakın ağacı kesmeyi, bir yaprak koparmak dahi yasaklanmıştır. Atalarımız da “yaş kesen baş keser” diyerek bu konudaki kararlılığını göstermiştir.

Ayrıca, ormanlar bekçi ile değil sevgi ile korunacağına göre, onu sevmeden nasıl koruyacağız, hiç düşündünüz mü?

Güzel bir gelecek için “elimizde bir fidan var ise, kıyamet kopsa bile onu dikelim (H. Şerif)” ki, atimiz de mazimiz gibi kararmasın ve ümitlerimiz hep yeşil kalsın.

Olur mu?

¥

Not: Bu yazıda Ü. ASAN ve arkadaşlarınca hazırlanan “İstanbul korularının karbon depolama, oksijen üretme ve toz tutma kapasitesinin kestirilmesi” isimli makaleden faydalanılmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Bektaş Arşivi