Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Büyüklere küçük bir masal (2)

Büyüklere küçük bir masal (2)

Bir birlerini hiç çekemeyen komşu kral, bizim krala doğum günü armağanı olarak üç altın heykel göndermiş…

İlk bakışta bir birinin tıpkısı olan heykeller aslında bir birlerinden farklıymışlar ve derin bir de anlam ifade ediyorlarmış…

Bizim kral ülkenin aklı başında tüm insanlarını sırrı çözmekle görevlendirmiş, ancak kimse bu işin üstesinden gelememiş.

Aradan günler geçmiş. Bizim kral, komşu kral karşısında küçük düştüğü için çok üzülüyor, fakat çıkış yolu bulamıyormuş.

Öte yandan Kral’ın sıkıntısını halk da duymuş ve yardımcı olmak için kitleler halinde heykelleri görmeye gelmişler, ne var ki onlar da olayı çözememiş, farkları bulamamışlar.

Gel zaman, git zaman, Kral çaresizlik içinde yeni arayışlara girip yeni isimler hatırlamaya çalıştığı bir sırada, vezirlerinden biri huzura gelmiş ve zekâsıyla ünlü bir delikanlının adını fısıldamış;

“O kadar zekidir ki, heykelciklerin sırrını çözse çözse ancak o çözer.”

“Denize düşen yılana sarılır” derler, Kral, çaresizlik içinde denemeye karar vermiş:

“Hemen getirin.”

Delikanlıyı aramışlar, taramışlar, sonunda sarayın zindanında bulmuşlar: Meğer kızına sevdalandığını duyduğu için, Kral onu zindana attırmışmış…

Hemen zindandan çıkarıp Kral’ın huzuruna getirmişler. Kral, heykellerin hikâyesini anlatmış önce, sonra da heykelciklerin sırrını çözmesi halinde, onu hem serbest bırakacağını, hem de kızıyla evlendireceğini vaat etmiş…

Delikanlı heykelcikleri büyük bir heves ve dikkatle inceledikten sonra, ince bir tel getirmelerini istemiş.

Getirilen teli birinci heykelciğin kulağından içeri sokmuş. Heykelciğin kulağından giren telin ucu, ağzından çıkmış.

İkinci heykele de aynı işlemi yapmış: Tel bu kez heykelciğin diğer kulağından çıkmış...

Sıra üçüncü heykelciğe gelmiş. Delikanlı teli almış üçüncü heykelciğin kulağına sokmuş. Seyirciler, bir kulaktan giren telin, öbür heykelciklerde olduğu gibi ya diğer kulaktan, ya da ağızdan çıkmasını bekleye dursun, tel hiç bir yerden çıkmamış...

Meğer ancak ince bir telin sığabileceği kadar daracık bir kanal kalbe iniyor ve orada kalıyormuş.

Delikanlı gülümseyerek, Kral’a dönmüş:

“Heykellerin sırrını çözdüm Sultanım” demiş, mutlu mutlu; “dikkat ettinizse, birinci heykelin kulağından soktuğum tel ağzından çıktı, bununla komşu hükümdar size demek istiyor ki: ‘Kulağından gireni ağzından çıkartan, yani sır tutmayan insan, makbul insan değildir!”

Gülümseyerek devam etmiş:

“İkinci heykelin kulağından soktuğum tel diğer kulağından çıktı. Bununla komşu hükümdar, ‘Bir kulağından gireni diğer kulağından çıkaran insan da makbul insan değildir...” demek istiyor.

Derin bir nefes almış:

“Geldik sonuncu heykele: Gerçekten de bu diğerlerinden çok farklı: Kulağından soktuğum tel doğruca kalbine gitti. Komşu hükümdar demek istiyor ki: ‘En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.’ Hepsi bu kadar Kral hazretleri.”

Böylece delikanlı sırrı çözmüş, zindandan kurtulup hükümdarın kızıyla evlenmiş.

Bu tür masalların sonunda “Kıssadan hisse” bölümü olur ya, ben o bölüme girmeyeceğim…

Nasılsa herkes işine geldiği gibi yorumlayacak…

Ayrıca zaten “hisse” bölümü masalın kendi içinde var.

Hadi bana müsaade…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi