Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Osmanlıca gömülü eserler

Osmanlıca gömülü eserler

Arapça “İslam” dilidir. Arapça’yı anadili olarak bilen, okuyan ve yazanlar için de Arapça bir “din” dilidir.

Kafkaslar’da, Afrika’da, Balkanlar’da, uzak, orta yakın Asya’da, Avrupa ve Amerika kıtasının neresinde bir Müslüman varsa, hepsinin ortak “din dili”Arapça’dır.

Yani Arapça, Arap ırkına ait bir dil değil, 14 asırdan bu yana bir “İslam dilidir, Müslümanların din dilidir.”

Müslümanlığı kabul eden Oğuzlar da bu din dilinin harfleriyle “dilini ve dinini” meczederek bütün dünya insanlığına bir Osmanlı medeniyeti sunmuştur.

Haçlı zihniyetinin, Osmanlı’ya karşı yaptıkları bütün hücumların ana nedeni ise dünyaya yeni bir “medeniyet” sunan Osmanlı’nın, “dinini ve dilini” ortadan kaldırmak içindir.

Dün söylediğim 24 milyon kilometrekarelik bir dünyadan, bugünkü 780 bin kilometrekarelik alana sıkıştırıldığımızda elimizde kalan bir tek “dinimiz ve dilimiz” olmuştu.

Koca bir millet aç kalmış, açıkta kalmış, ocağında yakacak bağ çubuğuna bile hasretti. Tarlalar boş, değirmenler durmuştu.

İstiklal mücadelemiz başladığında din bir ilaç gibi kullanıldı ve Müslüman ahali, cihada çağrıldı. Yaralı ve gazi halkımız, Kelime-i Tevhidin sancağı altında yeniden toplandı.

“Kur’an, Vatan ve Bayrak” kutsalı çerçevesinde İstiklalimiz kazanıldı. 780 bin kilometrekarenin her tarafı, “Allah Allah” nidalarıyla kazanıldı.

İstiklal Savaşında da büyük kayıplar verdik. Yine yurdun her yanı şehitliklerle doldu taştı. Mezarlarımız ibadethanelere dönüştü.

Bu kutlu zaferden sonra bağlarımız, bahçelerimiz, mezralarımız ve mezarlıklarımız başka şeylerle doldu.

Şehitlerimizin dışında gömülen başka şeyler, Osmanlıca dini ve milli eserlerdi.

Evet, bugün yurdumuzun neresine giderseniz gidin, arandığında mutlaka toprağa gömülü kitaplar bulabileceksinizdir.

Mesela benim dedem de kitaplarının bir kısmını köye yakın tarlamıza gömmüş, bir kısmını da samanlığımızın dip köşesine saklamıştı.

1966 yılında küçük bir çocukken samanlıktaki o kısmı ilk defa görmüştüm. Yıllarca o köşeye asla saman yığılmadığı gibi oradan tek kürek saman da alınmazmış.

Orası uzun müddet dedemin kitap sandığı olarak kalmıştı. Babamın oradan kitaplar çıkardığını hatırlıyorum.

Bir de yakılan kitaplar vardı. Evinde Kur’an-ı Kerim bulunduranlara gaz ve patiska verilmeyeceği için insanlar pek çok kitapları kışın yakacak olarak kullanmışlardı.

Rahmetli dedem, CHP zulmünün bütün memleketi sardığını, “Allah”diyenlerden tutun da Arapça harflerle yazılı her kitabın affedilmeyen suçlardan olduğunu anlatmıştı.

Hatta dini kitaplar kimin evinde yakalanırsa o insanlara kitapları çiğnetilir, yırttırılır sonra da sokağa attırılırmış.

Yeraltında ciddi bir kütüphane yatıyor. Sadece kitaplar değil, suçtur diye daha nice tarihi belgeler de saklanmış.

Bugün bile define arar gibi bağlarda, bahçelerde mezarlıklarda Osmanlıca eserler aransın bulunacaktır. Bu sebeple gömülü kitapları bulup çıkarmalıyız, bu bir vebaldir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi