Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Çanakkale Ziyâretlerini Nihal Atsız Başlattı

Çanakkale Ziyâretlerini Nihal Atsız Başlattı

1932 yılında, şâir ve yazar Nihal Atsız, kendi çıkardığı Atsız Mecmûa’da, devletten bir heyetin Gülcemal vapuru ile Çanakkale’ye gidip sâhillerden bakarak güyâ şehitleri ziyâret etmesini eleştirir ve Çanakkale ziyâretinin gemi ile değil, İstanbul’dan yaya olarak yapılması ve bizzat harp alanının ve şehitliklerin gezilmesi gerektiğini ifâde eder. Hattâ, o sene bunu yapmak istedikleri hâlde yapamadıklarını da ekler.

Nihal Atsız, ertesi yılın Mart ayında, “Andımız”ın yazarı Reşit Gâlip tarafından fakülteden attırılır. Sebep, târih kongresindeki bir tartışmadan sonra Reşit Gâlib’e çektiği telgraftır. 

Ben, bu meselenin bu kadar basit olduğuna inanmıyorum. Düşünsenize, Lozan Antlaşması’nda İngilizlere teslim edilen şehitliklerimizi ziyâret etmek yasak iken birdenbire bir ses yükseliyor ve ezber bozuyor. Bunun bedelini, elbette ödetirler.

Atsız, fakülteden atıldıktan beş ay sonra, bir grup arkadaşı ile mezkûr ziyâreti gerçekleştirir. Bu ilk ziyâretin yolcuları, Çanakkale savaşına girmiş ve iki defa yaralanmış olan mütekâit bir yüzbaşı ve 13 yaşındaki oğlu, Darülfünûn’dan bir târih, bir edebiyat ve bir coğrafya talebesi, bir liseli, bir mühendis, bir lise ve bir de orta mektep muallimidir. İçlerinden yedisi, asker çocuğudur. 

Yurdun bu mukaddes köşesinin ziyâretçiden mahrûm olmasına üzülen civardaki köylüler -ki içlerinde Çanakkale gâzileri de vardır-, İstanbul yolcularını görünce çok sevinirler; ikrâmda yarışırlar. Öyle ya yıllardan sonra birileri, Çanakkale şehitlerini hatırlamıştır.

Yolcuların hüznü ve öfkesi, şehitliği dolaştıkça artar. İngilizlerin mezarları ne kadar bakımlıysa bizim şehitliğimiz o kadar perişan ve sâhipsizdir. İşgâlciler için anıtlar dikilmiştir. Mehmet Çavuş’un mütevâzı mezarını görünce ağlayan Atsız, Yeni Zelandalılar için dikilen âbide için şöyle isyân eder :  

“Bu yabancılara niçin âbide dikiliyordu? Uzak yerlerden geldikleri için mi? Bunlar bir zafer mi kazanmışlardı? Her yerde gördüğümüz irili ufaklı İngiliz mezarlarının üzerinde onların ebedî hâtırasından bahsolunuyordu. Halbuki onlar buna lâyık mı idi?

Çok acı şeyler söylememek için haydi şöyle diyeyim: Ey dünya... Sen çok kansız ve çok nankörsün.”

Atsız, bu ziyâreti kaleme aldığı yazısında, gençliğe şöyle seslenir:

“Eğer siz Lozan’ın ne demek olduğunu anlamak istiyorsanız ve gözleriniz Lozan muâhedesiyle tanıdığımız ecnebi mekteplerini görmüyorsa Çanakkale savaşının olduğu yerlere gidin... Âbidelerini ve âbidelerimizi görün. Türk yurdunun en kutlu parçasını İngiltere hâline sokan manzaraya bakın. O mukaddes topraklarda insanın içinde riyâ kalmıyor. O riyâsız dakikada hükmünüzü verin!”

Sonra Lozancılara seslenir:

“ ‘Lozan, Avrupalılarla müsâvî şartta imzâladığımız ilk muâhededir.’ demek, şimdiye kadar esir hayâtı yaşamış olduğumuzu kabul etmek demektir. Yalandır efendiler! Ya bilgisizsiniz ya da dalkavuksunuz. Biz Lozan muâhedesiyle topraklarımızın büyük bir kısmını kaybettik. Boğazları herkese açtık. Buraları tahkim etmemeyi kabul ettik. İçimizde propaganda yapan alçak papazların mekteplerine müsâade verdik. Ve... Vatanımızda düşman âbidelerinin yükselmesine râzı olduk.”

Atsız bunları yazarken, 1916’da şehitlerimiz için dikilen âbidelerin, Lozan’ın ardından şehitliği işgâl eden İngilizlerce havaya uçurulduğunu muhakkak ki bilmiyordu. Bir de onu bilse Lozancılara neler demezdi.

Bu konuya devâm edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi