Recep Garip

Recep Garip

Denizin Gözleri ve Ömer Seyfettin

Denizin Gözleri ve Ömer Seyfettin

Na­sıl an­lat­ma­lı yar koy­nu­nu, sa­hil saç­la­rı­nı di­ye baş­la­sa öy­kü, el­bet­te müm­kün­dür. Gök­yü­zün­de de­vi­nip du­ran şey­ler, in­san bil­gi­sin­den öte âlem­le­rin var­lı­ğın­dan ha­ber­dar eden ge­ce, gün­düz ve için­de­ki­ler di­lin kıv­rak­lı­ğı­na pek de izin ver­mi­yor. Öy­kü yal­nız­ca gi­riş cüm­le­siy­le ka­lı­yor san­ma­yın. Uy­mu­yor kaş­la­rın hi­lal­le kı­yas­lan­ma­sın­da, gam­ze­nin bir yağ­mur dam­la­sıy­la cö­mert bir Ni­l’­e dö­nüş­me­sin­de bu­lut­lar üs­tü bir coğ­raf­ya ül­kü­sü­nün düş­ler ta­pı­na­ğın­dan ha­ber­ler ta­şı­ma­sın­da eş­lik et­se de şi­ir yet­mi­yor cey­lan ba­kı­şı­na.

Yar ev­de ve ocak­ta, tar­la­da ve ta­kım­da ça­lı­şa dur­sun va­tan mü­da­fa­ası için cep­he­de ölüm ka­lım der­din­de olan Ha­san ma­ta­ra­sın­da­ki son yu­du­mu iç­ti­ğin­de, son­ra­sı ne ola­cak di­ye dü­şü­ne­cek du­rum­da de­ğil­di. Çün­kü kar­şı te­pe­ler­den ge­len mer­mi­le­rin se­ki­şin­den son­ra atış yap­ma­nın doğ­ru ol­du­ğu­na ina­nı­yor­du hem ken­di­si hem de ar­ka­daş­la­rı.

Gün­ler­dir sü­ren ça­tış­ma­lar­da en ya­kın ar­ka­daş­la­rı­nı va­tan için şe­hit ve­ri­yor­lar­dı. Son ne­fes­le­ri­ne da­ya­nın­ca­ya de­ğin mü­ca­de­le sü­rü­yor, ölü­mü his­set­tik­le­rin­de ke­li­me-i şa­ha­det­le ruh­la­rı­nı tes­lim edi­yor­lar­dı. Da­ya­nı­la­cak de­ğil­di el­bet­te cep­he­ler­de yok­luk için­de var­lık mü­ca­de­le­si ver­mek.

Bu­na rağ­men iman­la, aşk­la va­ta­nı mü­da­fa­a et­mek şim­di bi­zim gö­re­vi­miz. Biz­den ön­ce­ki­ler na­sıl ki şe­ha­det­le bu yur­du bi­ze bı­rak­mış­lar­sa şim­di sı­ra biz­de di­yor­lar­dı. Bir an ça­tış­ma dur­muş­tu ki Ha­san ya­nı ba­şın­da­ki can dos­tu, cep­he ar­ka­da­şı Meh­me­t’­e ben he­men bir te­yem­müm­le ab­des­ti­mi alıp öğ­le­nin far­zı­nı kı­lı­ve­re­yim son­ra sen kı­lar­sın di­ye­rek göz gö­ze gel­miş­ler­di. O yıl­lar kıt­lık, yok­sul­luk ve su­suz­luk yıl­la­rıy­dı. Za­man çok hız­lı ve di­ri du­ru­yor­du bu­ra­da. Dip­di­ri, cap­can­lı his­se­di­yor­lar­dı ken­di­le­ri­ni. Cep­he­de ol­ma­la­rı­na rağ­men va­ta­nın her ka­rış top­ra­ğı uğ­run­da şe­hit dü­şen dost­la­rı­na rağ­men tam bir tes­li­mi­yet içe­ri­sin­de ab­dest alıp hu­şu için­de kı­ya­ma du­ru­yor­lar na­maz­la­rı­nı as­la ge­çir­mi­yor­lar­dı. İm­re­ni­le­cek bir du­rum­du bu nor­mal ha­yat için. Nor­mal ha­yat şart­la­rın­day­sa ca­mi­ler­de saf saf du­rur­lar kı­ya­mın ne ol­du­ğu­nu bi­lir­ler­di. Kar­şı­la­rın­dan ge­len her bir in­sa­na te­bes­süm­le se­lam ve­rir­ler hal ha­tır so­rar­lar­dı. Bir­bir­le­ri­ne bak­tık­la­rın­da ih­ti­yaç­la­rı­nı göz­le­rin­den okur­lar­dı.

Ça­tış­ma­lar ye­ni­den baş­la­dı­ğın­da sa­ğa­nak sa­ğa­nak üst­le­ri­ne yağ­mur gi­bi mer­mi­ler ya­ğı­yor­du. Kor­ku ne­dir as­la bil­mi­yor­lar­dı. Va­tan de­mek can de­mek­ti, kan de­mek­ti, şe­ha­det de­mek­ti.  Ha­ya­tın bir ya­nı cen­net­se di­ğer ya­nı zin­dan­dı san­ki.

Şöy­le söy­le­ye­bi­li­riz bel­ki de; sen hır­çın rüz­gâr­la­rı bi­lir mi­sin? Fır­tı­na­la­rı bi­lir­sin la­kin hiç ona ben­ze­mez. Yaz yağ­mur­la­rı ah­ma­kıs­la­tan di­ye ün­le­nin­ce her bi­re­yin ak­lın­da ka­lan ıs­lan­ma­lar düş­le­ri süs­ler. Çi­se­le­yen bu yağ­mur in­ce­cik­ten, ka­na­vi­çe­nin iş­len­me­si­ne ben­zer. Ço­ğun­luk­la son­ba­har, ilk­ba­har ve yaz yağ­mur­la­rı son­ra­sın­da gör­dü­ğü­müz ele­ğim­sağ­ma­da ye­di ren­gin atar­da­ma­rı or­ta­ya çık­sa da sa­yı­sız renk­le­rin var­lı­ğın­dan da ha­ber­dar eder­ki şi­ir, bu renk­ler ara­sın­da­ki ge­çiş­ler­de bu­lu­nur.

Az ön­ce Ha­sa­n’­la Meh­me­t’­in cep­he­de­ki duy­gu­la­rı­na ta­nık ol­duk. Na­ma­za olan has­sa­si­yet­le­riy­le va­tan için şe­ha­de­tin aş­kıy­la asil du­ruş­la­rı­na ta­nık­lık et­tik. Bu du­rum ba­na Rah­met­li Ömer Sey­fet­ti­n’­i çağ­rış­tır­dı. Ömer Sey­fet­ti­n’­in eser­le­ri­ni ço­cuk­luk yıl­la­rı­mız­da da­ha­sı ilk genç­lik ya­şı­mız­da oku­duk. Şim­di ise ço­cuk­la­rı­mız ve genç­li­ği­miz için şu­ur ve­ri­ci hi­kâ­ye­ler, dü­şün­dü­rü­cü ha­yat ders­le­riy­le do­lu olan bu ki­tap­lar ve ben­zer­le­ri mut­la­ka okun­ma­lı­dır. Şim­di­ler­de ço­cuk­la­rı­mız mil­li de­ğer­le­ri, er­dem­li va­sıf­la­rı ner­den öğ­re­ne­cek­ler? El­bet­te ki an­ne­ler­den, ba­ba­lar­dan, öğ­ret­men­ler­den ve çev­re­den öğ­re­ne­cek­ler. De­ğer­ler sis­te­mi di­ye de ifa­de ede­bi­le­ce­ği­miz bu asil mil­le­tin geç­miş bi­ri­kim­le­ri ev­ren­sel bi­ri­kim­ler­dir. Yir­min­ci yüz­yıl Türk rea­list hi­kâ­ye­ci­li­ği­nin önem­li si­ma­la­rın­dan bi­ri­si­dir Ömer Sey­fet­tin. Yol gös­te­ri­ci, eği­ti­ci ve öğ­re­ti­ci olan öğ­ret­men­ler dü­nün ve bu gü­nün ya­zar­la­rı­nı mut­la­ka oku­ma­sı ve okut­ma­sı ge­rek­li­dir. Ge­le­cek için umut­la bü­yüt­tü­ğü­müz yav­ru­la­rı­mız ha­ya­tı, olay­la­rı na­sıl kav­ra­ya­bi­lir yok­sa?

Ömer Sey­fet­tin, hi­kâ­ye­le­ri­ni ço­cuk­luk yıl­la­rın­da ya­şa­dık­la­rın­dan der­le­yip to­par­lar. Eğer bir ço­cuk ede­bi­ya­tı var­sa en gü­zel ör­nek­le­ri Ömer Sey­fet­tin or­ta­ya koy­muş­tur. Ba­ba oca­ğın­da alı­nan ter­bi­ye, üs­lup, dav­ra­nış, ah­lak ve ka­rak­ter ömür bo­yu in­san­la bir­lik­te ya­şar.  “And, Fa­la­ka, Ka­şa­ğı­” ço­cuk­luk yıl­la­rın­dan dem­le­ne­rek ka­lem­den kâ­ğı­da dö­kül­müş­tür.

Yi­ne ör­nek ol­sun ka­bi­lin­den; Bal­kan­lar­da, özel­lik­le Ru­me­li ve Bul­gar böl­ge­le­rin­de ya­şa­nıl­mış in­san­lık dı­şı vah­şet­le­rin, ci­na­yet­le­rin, te­ca­vüz­le­rin Ömer Sey­fet­ti­n’­in hi­kâ­ye­le­rin­de yer al­dı­ğı­nı bi­li­riz. Türk ve İs­lam düş­man­lı­ğı­nı an­la­tan “Be­yaz La­le, Tu­haf Bir Zu­lü­m” bu tür ko­nu­la­rı iş­le­mek­te­dir.

Ömer Sey­fet­tin hi­kâ­ye­le­ri­ni ya­şa­dı­ğı top­lum­dan ve de­ğer­le­rin­den alır. On­la­ra ait kah­ra­man­lık­lar, des­tan­sı hi­kâ­ye­ler, ef­sa­ne­ler ve folk­lor­dan fay­da­la­nır. “Yüz Akı, Üç na­si­hat, Ku­ru­muş Ağaç­la­r” böy­le ça­lış­ma­lar için ör­nek ve­ri­le­bi­lir. “Yal­nız Efe­” ro­ma­nıy­sa bi­ti­re­me­di­ği ese­ri­dir ki Ana­do­lu ef­sa­ne­sin­den bes­len­di­ği­ni ifa­de ede­bi­li­riz.

Ömer Sey­fet­tin, 23 Şu­bat 1920 de Hay­dar­pa­şa Has­ta­ne­si­ne kal­dı­rı­lır. 6 Mart 1920 de has­ta­ne­de ru­hu­nu tes­lim eder. Sa­hip­siz­dir. Şe­ker has­ta­sı ol­du­ğu­nu ne ken­di­si ne de dok­tor­lar bil­me­mek­te­dir. Bü­tün ede­bi­yat­çı­lar, sa­nat­kâr­lar gi­bi sa­hip­siz ya­şar ve sa­hip­siz ölür. İs­tis­na­lar ka­ide­yi boz­maz. Nu­mu­ne­de kim­se­siz­ler sı­nı­fı­na ko­nu­la­rak Tür­k e­de­bi­ya­tı­nın önem­li bir ka­le­mi ma­ale­sef ka­dav­ra ola­rak kul­la­nıl­mış bu­nuYu­suf  Zi­ya Or­taç “Bir Var­mış Bir Yok­muş: Por­tre­le­r” ki­ta­bın­da an­lat­mak­ta­dır.

De­ni­zin göz­le­ri­ni gör­düm. Fır­tı­na­da gör­dü­ğüm şah­me­ran ir­kil­me­sin­den öte bir şey­di. Göz­le­ri­ne da­lıp de­ni­zin dip­le­rin­de ge­zin­di­ğim, in­ci mer­can­lar­la en­va­i tür­de­ki ba­lık­la­rın bir­bir­le­riy­le na­sıl da se­viş­tik­le­ri­ni, ko­nuş­tuk­la­rı­nı gör­dü­ğüm­de­ki he­ye­can ba­na Yu­nus ­pey­gam­be­rin “la­ila­he il­la en­te süb­ha­ne­ke in­ni kün­tü mi­nez­za­li­miy­n” zik­ri­ni ha­tır­lat­sa da gaf­let ır­ma­ğı, bu­la­nık ak­mak­ta­dır. Bel­ki de Yu­nu­s’­a öze­nin Yu­nus­lar eş­li­ğin­de bu zik­re de­vam, töv­be­ye de­vam ni­te­li­ği de ta­şı­mak­ta­dır. De­ni­zin göz­le­ri­ni gör­düm alıp gö­tür­dü be­ni.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi