Recep Garip

Recep Garip

Yol

Yol

Birdenbire nereden çıktı şimdi bu? Hiçbir şey birden bire çıkmaz mı dedin? Öyle demiş olmalısın? Her şeyin bir nedeni olmalı? Trenin geçişin de bir nedeni olmalıdır? Bu saatte bu konuşmanın da bir nedeni olmalı? Kapının zili çaldı, kundaktaki bebek güldü, birden bire gök gürledi bir nedeni, sebebi olmalı?

 Sabah ezan sesiyle uyanmıyorsan eğer, trenler menziline nasıl ulaşır? İnsan, alıştırınca iç aygıtını, içten, incelerek inceliyor, estetik bir donanımla ayarlanıveriyor. Saatin tik takı gibi istediğin vaktin sahibi kılınıyorsun. Vaktin sahibi olan Allah’tır bunda kuşku yok, iman ve itikat var. 

Kast edilense, ayarlanılmış vaktin sana ikram edilişidir. Kur kendini, saat gibi işlemeye başladığını görebilirsin. Az sonra-güneşe doğru- kıyama kalkacak bütün kuşlar, henüz güneş doğmamışken güneşe doğru kanat çırpmaya başlayacaklar. Sen de kalkmalı ve dirilmelisin sabah suyuyla. İlk su damlaları ellerinde sevinmeli ki sonra ağzın, burnun, gözlerin, yüzün, kolların, başın, kulakların, ensen ve ayakların bayram eylesin. Suda bulunan paklayıcılığın ötesinde bir aydınlanmayı görmek istersen, gözlerinden perde kalkıverir, nurdan bir elbiseyle kıyam vaktine adını yazdırmanın bereketi ulaşır ömrüne.

Beş vakit namaz kılmanın, yılda bir ay oruç tutmanın, faiz yememenin- faize bulaşmamanın-, karşındaki insanın bağırmasının, delikanlının sürekli dersten kaçmasının, muhalefetin bir türlü dikiş tutturamamasının, ilk defa iktidarın hükümet kuramamasının, yeniden seçimi mecbur kılan nedenlerle namaz vaktine uyanır gibi uyanacak yurdumun insanları.  Arı, duru, sahici, içten, yürekten bir besmeleyle yurdumu, milletimi ve insanlığı, esenliğe çağırmanın keyfini yaşamalısın. Sen de katılmalısın bu soylu ödeve, kırık not almamak için kalbini dinle ey genç adam. Erkenden, geç kalmadan yapmalısın bunu. Tutup elinden götürmelisin tembel tembel oturanları, bilinçsizleri. Çünkü bu gayret bir insanlık ödevidir, bir gün ta yürekten anlayacaksın. Sözü doğru söyle, söylediklerimi, yürek gözünle görmeyi dene. Görmek isteyince Allah(cc) gösterir, duymak isteyince duyurur, bilmek istediğinde de bildirir. Güç ve kudret sahibi için zorluk yoktur. Her şeyin sahibi Allah’tır. Sen iyi olmayı denersen sana kolaylık vardır. Sen kalkmak isteyince iç saatin seni uyandırıverir. Uyan ve milletin kurtuluşu için, adaletin terazisinde yerini al.

 Resulullah (sav) efendimiz ile Ebu’d Derda(ra) arasında geçen önemli bir konuşma aynen şöyledir;

 Ebu’d-Derda(ra): Yâ Resulallah! Mümin hırsızlık yapar mı?

 Resulullah (as): Evet bazen olabilir.

 Ebu’d-Derda(ra): Peki, mümin zina edebilir mi?

 Resulullah (as): Ebu’d-Derda hoşlanmazsa de “Evet!”.

 Ebu’d-Derda(ra) Peki, mümin yalan söyler mi?

 Resulullah (as): Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.”buyurdular.

Durup dururken insan neden iç denizini kışkırtır ki? Zamanı olur mu bu kışkırtıcılığın? İnsan aklının ne çok evreleri var öyleyse. Aklımı kullanınca mı daha çok başarılıyım? Aklını kötülükte kullananlar, şeytanın oyuncağı olanlar mıdır diyorsun? Sen, aklını kullan kurtulsun gemi. Tek tek aklını kullananların bir gün mutlaka galip geldiklerini göreceksin. Hak ve adalet er ya da geç yerini bulur. Peki, sen, sağına soluna şaşkın şaşkın bakınıp duran, ne kadar çok kullanıyorsun aklını? Aklım başımda mı ki diyorsun? Başında değilse nerelerde geziyor bu akıl? Birden bire insanı bırakıp gider mi? Gidince ne yapıyorsun peki?

 Tren gidiyor. Metro gidiyor. Hayat gidiyor. Oldukça hızlı gidiyor. İnsanlar trende daha bir rahat. Kendi kompartımanında odasını kilitleyip bir dünya iş çevirebilir. Bir düşe tutulabilir. Hayal kurdukça hayallerinin peşine gider mi insan? Hızlı trenle kara tren arasındaki fark, zamanın hızla akması mı? Kocaman kompartımanda -ki iki kişinin kalabileceği kadar kocamandır- yalnız başına bir yolculuk düşlesem mi? Bu kadar yol, yalnız başına nasıl katlanılır mı diyorsun? Marmaray hizmete girdiğinde nasıl bir heyecan duyar insanımız yaşayınca anlayabiliyorsun. İki kıtanın birbirine birleşmesi 150 yıllık bir rüyaymış meğerse. Bende binebilecek miyim günü gelince Marmara’ya? Hala neden binmedin öyleyse? Gün cumadır, Üsküdar’dan binivereceksin Marmaray’a Beyazıt’ta, Sultanahmet’te namazı kılıp tekrar döndüğünde iki kıtayı birbirine bağlamış olacaksın. Müthiş keyif veriyor. 

 Sahiden de katlanılmaz yalnız başına hiçbir yolculuk. Gel öyleyse birlikte şu yolculuğu yapalım. Tren hızla gidiyor. Adam bir gidip bir geliyor. Bir çıkıp bir iniyor. Bir dışarı, bir içeri büyük bir hışımla, içinden geçen fırtınalara tutulmuşçasına öyle gidip geliyor nefesi daralıyor adamın.

Sen geliyorsun ya adam derin bir ah çekiyor rahatlıyor birden bire, yüzü gülüyor nefesi yerine geliyor adamın.

Adam ve sen trendesiniz. Tren geceye benziyor. Tünellerden geçer gibi geçiyor vadilerden.

Kompartımanın penceresinden dışarıya bakıyorsunuz. Sen önde, o senin arka tarafından yaslanmış birlikte geçişleri gözlemliyorsunuz. Pencere açık, hava Temmuz, gecenin soğumaya gücü yetmiyor. Saçlarınızı tarayıp geçiyor rüzgâr. Kokularınız geceye karışıyor. Gece sizin üzerinize çöküyor.

Perdesini çekiyorsunuz pencerenin. Bir an düşünüyorsunuz gözlerinize perde çekiliverince hayatın duruverdiğini. Perde kapanmadan Kudüs’ün yeryüzünün gönlü olduğunu tekraren söyle. Kudüs tanıklık etsin sözlerine. Yol, böylece sürüp güdüyordu. Hayatın yol olduğunu öğrenince, her anın bir yolculuk hali olduğunu aklımdan çıkaramamalıymışım meğerse. İnsan ömrünce yolculuk yapıyor ezelden ebede doğru. Ezel kapısından girdirilip ebed kapısına doğru bir yolculuk kast edilen. İki dünyayı birlikte yaşama denemeleri yapılıyor bu yolculuklarda. Ebede hazırlanmış bir vaziyette yolcular olunmalı. Buna sebeptir ki gönül kırma, gönül incitme yerine gönülde kalma, gönle girme, gönül yapma ve gönlü fethetme denemeleridir bu yolculuk. Gönülden gönüle yol bulup gitme, gönüllerden gönüllere destanlaşma, şiirleşme, türküleşme denemeleridir bu yolculuk.

Yol halinde insanın insanla sınavları söz konusudur. Her insan, diğer insanlarla sınava tabi tutulur, bu sınav zincirleri bitmeksizin sürer. Yolculuğun emarelerinden birisi de her an tetikte olmak ve her an azık bulundurmaktır. An gelir tetikte olunmaz ise, bir fırtına alıp götürebilir, uçurumdan aşağıya yuvarlayabilir, an gelir deprem olabilir, an gelir aklı çelen, şaşırtan meselelerle karşı karşıya kalabilir ve an gelir küçük bir suda hayatı son bulabilir insanın. Her an dikkatli olmaya mecburdur yolcu. Hava şartları, iklim şartları, mevsimlerin getirdikleri şartlarla boğuşa boğuşa geçilir tehlikelerden. Asıl yolcunun tehlikesi vesvesedir ve nefsin telkinleridir. Dahası şeytanın yol boyunca kurduğu tuzaklar ve oyunları idrak etmeden gelişi güzel gidilecek olursa tepetaklak yuvarlanma ihtimali yüksektir. Gönül gözünün açık olması, aklın ve ruhun canlı ve diri olması icap eder. Aklı, gönlü ve ruhu diri tutacak olan Allaha ve resulüne tabi olmaktır yolculukta. Yolu aydınlatacak, selamete erdirecek olan ışık Kuran ve sünnet ışığıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi