Terör mücadelesi ve geçmişten ders almak

Terör mücadelesi ve geçmişten ders almak

Aktütün ile başlayıp, Diyarbakır ile devam eden terör olayları gözlerin yeniden PKK ve Kürt meselesi üzerine çevrilmesine vesile oldu. Şehit cenazeleri kaldırılırken gösterilen tepkilerin- etnik öfkeye-dönüşmemesi için çeşitli kesimlerden sağduyu çağrıları yapıldı.

Türkiye 30-40 yıldır terör belasıyla boğuşuyor.

12 Eylül’e kadar kavganın adı sağ-sol çatışmasıydı. Bir tarafta bütün türevleriyle, Marksist-Leninist sol örgütler, diğer tarafta ülkücüler vardı. 12 Eylül ülkücüler için bir milat oldu, kavgaya nokta koyup gerçek hayata döndüler. Sol örgütler ise, 90’lı yılların başına kadar eski güç ve etkilerini kaybetmekle birlikte eylemlerini sürdürdüler, 90’dan sonra ise çözülüp –okul veya asker arkadaşları- derneği benzeri birer nostalji kulübüne veya hiçbir hedefi kalmayan taşeron örgütlere döndüler.

Ülkücülerle-Sol’un sahneden çekilmesi hiçbir zaman doğru-dürüst analiz edilmedi. En bilimsel metinlerde bile, her iki tarafın –darbeciler-tarafından çatıştırıldığı, darbe yapıldıktan sonra işlevlerinin sona erdiği vurgulandı. Bilimsel verilere dayanmayan bu yorumun tek dayanağı 11 Eylüle kadar devam eden terörün 12 Eylül’de sona ermesiydi. Hâlbuki özellikle Solun sahneden çekilmesinin, bugüne ışık tutan yönleri olduğu için iyi irdelenmesi gerekirdi.

Sağ-sol kavgasının 12 Eylül’de bıçakla kesilir gibi kesildiği doğru olmakla birlikte, bu tarafların bütün tutum ve davranışlarının darbeciler tarafından kontrol edildiği anlamına gelmiyor. 11 Eylül’e kadar devam eden terörün, 12 Eylül’de birden bire durmasının birçok sebebi var. Bunların başında bizzat kavganın içinde olanların psikolojisi geliyor. Aslında o kavga, sağı da, solu da çok yormuş, çok yıpratmıştı. Sokakta olanlar bile bu çatışma ortamının bu şekilde devam etmeyeceğini biliyor, bir biçimde bu cinnet halinin sona ermesini bekliyordu. Yani taraflar zaten silah bırakacak noktaya gelmişlerdi. İkincisi, ilk şaşkınlık ve darbenin yönüyle ilgili bekle gör politikasıdır. Darbenin istikameti ile ilgili tereddüt ve beklentiler özellikle Sol’un eylemlerini bir süreliğine rölantiye almasına vesile olmuş, böylece 11 Eylül’e kadar günde 5-6 can alan terör olayları birden bire durmuştur. Üçüncüsü, taraflardan birinin kısmen de olsa hedefine ulaşmış olmasıdır. Ülkücülerin bu kavgada yer almasının sebebi, komünizm tehlikesinin büyüklüğüne ikna olmuş veya edilmiş olmaları ile devlet ve millet olarak varlıklarını tehlikede görmeleridir. Milliyetçi düşünce, o yıllarda devlet merkezli bir düşünceydi. Devletin devreye girmesiyle birlikte, onu ve kendine ait değerleri koruma refleksiyle hareket eden ülkücülerin kavgaya paydos etmelerine yol açmıştır.12 Eylülden sonra sol devam etseydi bile, diğer taraf kavgadan çekildiği için bu sağ-sol kavgası olarak devam etmez başka şekillerde devam ederdi. Nitekim bir müddet sonra Sol daha az yoğunlukla da olsa eylemlerine devam etmiş, ama sağ’la çatışmak yerine güvenlik güçleriyle çatışmıştır. Atlanmaması gereken bir diğer husus da, tarafların ideolojik görüşleridir. Ülkücülerin devleti ele geçirmek, rejimi değiştirmek gibi bir hedefleri yoktu. Daha çok bir savunma refleksiyle hareket ettiler. Türkeş’in fikri iktidarda lideri içeride sözü biraz da bu gerçeğin ifadesidir. Hâlbuki Solun esas hedefi devletin ele geçirilmesi ve rejimin değiştirilmesiydi. Ülkücülerin silah bırakması sadece aradaki engellerden birinin kalkması anlamına geliyordu. Nihai hedef devlet olduğu için terörle arkadaşlığa devam ettiler. Beşinci bir sebep ise, herkesin ittifak ettiği, kışkırtıcıların hedefine varması, artık darbenin gerçekleşmiş olmasıdır. Bugün artık 12 Eylül darbesinin 1979 da kararlaştırıldığını, o tarihten sonra –zemin oluşturma-çalışmalarının yapıldığını biliyoruz. Esasen kavgayı büyüten de bu olmuştur.1979 a kadar haftada bir iki kişinin öldüğü olaylarda, 1979’dan sonra günde 5-6 kişinin ölmeye başlaması tesadüf değildir. Zemin oluşturma kararı ile yükselen terör arasında doğrudan bir ilişkinin olduğunu kimse inkâr edemez. Şimdiye kadar bu ilişki, sadece Ülkücülerle irtibatlandırılarak, Ülkücülerin Sol’un karşısına çıkarıldığı, dolayısıyla kullanıldıkları şeklinde takdim edildi. Oysa başka bir yazının konusu olmasına rağmen gerçek tam da tersidir..Çünkü terör, teröre bulaşanları toplumdan kopararak onları marjinal hale getirir.Onun için statüko her zaman kendisini tehdit edecek kadar büyüyenleri, teröre bulaştırarak arkalarındaki toplumsal desteği aşındırmaya çalışmıştır. 12 Eylül’den önce ülkücüler hiçbir zaman devleti ele geçirecek güce ulaşmadılar. Zaten böyle bir hedefleri de yoktu. Belli kesimlerin sempatisini kazanmalarına rağmen, kendilerini iktidara taşıyacak cesamette bir kitle desteğine ulaşamadılar. Ama Sol için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. O yıllarda iki üniversite hariç tüm üniversiteler Sol örgütler tarafından parsellenerek, birer kurtarılmış bölge haline getirilmişti. DİSK vasıtasıyla güçlü bir işçi örgütlenmesi yapılmış, anında on binleri sokağa dökecek bir güce ulaşılmıştı. Birçok bölgeye polis giremiyordu. Özellikle gençler ve öğrenciler arasında sol ciddi bir potansiyele ulaşmıştı.1974 seçimlerinde Ecevit’in %42 oranında oy alması ise rejim için tehlike çanlarının çalması demekti.. Bu bakımdan, durdurulması gereken sağ değil, sol’du. Bunun yolu da mesela daha önce İtalya’da denendiği gibi sol’u terör olaylarına çekerek yıpratmak, altındaki zemini ve arkasındaki desteği zayıflatmaktı.80’e kadar başarıyla yürütülen bu proje ile sol, sadece ülkücülerle veya güvenlik güçleriyle çatışmakla kalmadı, fraksiyonlara ayılarak birbiriyle de çatıştı. Netice de, arkasındaki gençlik desteğini bir daha bulamayacak şekilde kaybetti.

12 Eylülde verilen kısa bir fasıladan sonra yukarıda sayılan sebeplerle, sol örgütler daha az yoğunlukla da olsa eylemlerine devam ettiler.1989’ a kadar devrime olan inançlarını şu veya bu şekilde sürdürdüler. Sovyetlerin dağılışından sonra ise büsbütün çözülerek –devrim –için eylem yapma kabiliyetlerini yitirip, arada bir sipariş üzerine eylem yapan taşeron örgütlere döndüler. Sol terör sürerken de bugünküne benzer tartışmalar vardı. Terörü bitirmek için hiçbir gözleme dayanmayan uçuk kaçık fikirler havalarda uçuşuyordu. Ortak nokta özgürlüklerin genişletilmesi, komunist propagandayı yasaklayan 141-142.maddelerin kaldırılması, genel af çıkarılması gibi düzenlemelerdi. Bunların hepsi yapıldı ama terör yine de devam etti. Ta… Sovyetler birliği dağılıncaya, Filistin kurtuluş örgütü dönüşüm geçirerek artık Sol militanları eğiten bir zemin olmaktan çıkıncaya kadar. Sanılanın aksine, Sol terörü, altındaki zeminin çekilmesi ve dayandığı psikolojik payandanın yıkılması bitirdi. Sovyetler dağıldığında artık örnek gösterecekleri bir ütopyaları, sıkıştıklarında yaslanacakları bir dal kalmamıştı. Hedefsiz, amaçsız kaldılar ve zamanla daha rasyonelleşerek terörden uzaklaştılar.

Bugün PKK terörünü tartışırken Sol terörün geçirdiği evrelerden dersler çıkarmak zorundayız. Elbette 12 Eylül öncesi terör olayları ile PKK terörünü aynı kefeye koymak mümkün değil. Ancak bu tecrübeyi yok sayarak da bir yere gidemeyiz. Özetlersek PKK terörünün bitmesi için, Bir, Altındaki toplumsal zemini, iki beslendiği ve destek aldığı(Daha çok dış) psikolojik zemini, Üç, Ütopyasını elinden almak gerekir.

Yani, Ülkede yalnızlaştırmak, Uluslararası toplumda yalnızlaştırmak ve böyle bir hedefe ulaşamayacaklarını , birlikte yaşamanın Türklerle-Kürtlerin ortak kaderi olduğunu, her vesileyle Kürt vatandaşlarımızı kucaklayarak göstermektir..Otuz yıldır cenazesi yerdeyken bile Kürt-Türk kardeştir diye bağıran bu toplum, etnik gerilimden-medet uman terör örgütüne karşı bu kararlılığı zaten gösteriyor. İş, Türkiye’yi yönetenlerin de aynı basiret ve kararlılığı göstermesindedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi