Serdar Demirel

Serdar Demirel

Seküler Peygamber (!)

Seküler Peygamber (!)

Müslümanlar, seküler Batı medeniyeti karşısında gerileyince yeni arayışlar içerisine girdiler. Bu arayışlar genellikle devlet merkezli ve özellikle de onun en önemli kurumu olan ordu menşeyli oldu. Bir toplum için askerî alanda geri kalmak hayat-memat meselesi olduğundan bunun rasyonel bir temeli var tabiî.
Ancak, zamanla şu görüldü; sadece orduyu modern araçlarla techizatlandırmak yetmiyor, devlet aygıtlarını da modernleştirmek gerekiyor. Böylece girilen modernleşme sürecinde atılan her adımı yeni adımlar izledi. çünkü, modernite “kesintisiz yenilenmek” demekti. “Yeni”, modernitenin kutsalıydı. Lâkin, her “yeni” değil, Batı merkezli olan “yeni” makbuldü..
Modernite bir zihniyet meselesi olduğundan araçsal yenilenme yetmedi, bunu mentalitenin de yenilenmesi takip etti. Modern dünya görüşünün sert çekirdeği “sekülerizm”, seküler olmayan düşünme ve algılama kodlarını dışlayarak, varoluşu sadece “bu dünyayla” ve “yaşanan zamanla” sınırladı. Fizik ve metafizik dünyayı ayırmadan bir bütünlük içerisinde okuyan dinî dünya görüşünü hepten dışladı.
Bu süreç, yenilgi psikolojisiyle kıvranan Müslümanları da derinden etkiledi. Sekülerleşme sürecinde “dünyaya vurgu yapmak”, “dünyayı yeniden inşa etmek” söylemleri İslâmî uyanış hareketlerinin açılımlarına da derinden etki edecekti. “Bu dünyası olmayanın öteki dünyası da yoktur” anlayışı dünyevîlik lehine bir vurguya dönüşecekti.
Dünyayı imar vurgusu yanlıştır denemez elbet, ancak, kantarını yitirmiş “dünyevîlik” vurgusu yaşanan modernleşme süreciyle yakından ilişkiliydi. Birçok dinî nass bu tür anlayışın sofrasında iştah açıcı bir tür meze olarak bulundurulmuş, bir playboy sorumsuzluğu ve savurganlığıyla tepe tepe kullanılmıştır. Bu nasların başında da hadis cihetiyle Efendimiz (s.a.v)’in “Siz dünya işlerinizi daha iyi bilirsiniz” sözleri gelmiştir.
“Biz, dünya işlerimizi Hz. Peygamber’den daha iyi biliriz!?”, öyle mi? Buyruk bizzat Hz. Peygambere ait olduğuna göre, bu hadisle amel etmek, Hz. Peygamber’e saygının, O’na imanın ve de ânın vâcibi olsa gerekti! Modern seküler algının kendini meşrulaştırmak için bundan daha güzel bir söz bulması mümkün müydü? Bu hadisten yola çıkarak “laik (!) bir peygamber” üretme gayretine girenler bile olacaktı.
Böylece, din öğretilerinin merkezinde olan âhiret inancı, mümkün mertebede az hatırlanacak bir geri mevziye itilecek, bu dünya vurgusu ön plana çıkartılacaktı. Belki de bu yüzden olsa gerek, birçok İslâmî uyanış hareketinin söyleminde yeryüzünde “mutlak âdil bir devlet” inşası bir tür yeryüzü cenneti mahiyetinde bir vaade, bir arayışa dönüşecekti. Birçoklarının yazıp söylediklerinde din tasavvuru ideolojileşti. Bu ideolojide gizlenmiş sekülerlik maalesef çoğu kişinin dikkatlerinden kaçtı.
İslâm’ın bu dünyayı tanzim eden vechini elbette tartışmıyoruz. Ancak İslâm dünya tasavvuruna gizli bir sekülerizmin bulaştığı konusu, kanaat önderlerimizin mutlaka üzerinde durması gereken önemli bir konudur. Belki böylece çoğumuzun şikâyet ettiği “Müslümanlarda dünyevîleşme” sorununun daha hakiki izlerine ulaşırız.
Şüphesiz, İslâm’ın ahiret vurgusu dünya vurgusundan önde gelir. Dünya’yı âhiretin tarlası olarak gören bir din için bu elzemdir. “Dünyayı inşa” çağrısı âhiret perspektifinden ele alınması zaruridir. Moderniteyle beraber dünya vurgusunun âhiret vurgusunun önüne geçmesi gömleğin yanlış iliklenen ilk düğmesiydi. Netice olarak dünyayı imar etmekte yarışanlar, sonra ona sahip olmaya, zamanla da sahip olduklarının etkisi altına girmeye başladılar.
Bu süreç aynı zamanda yeni ilahiyatçı (!) ve yeni İslâmcı aydın (!) tipini de üretti. Kerâmeti kendinden menkul, eczanesinde her derde devâ bulunduran ve her alanda uzmanımsı görüş belirten yeni bir sınıf. “Gelenek”i toptan olumsuzlayan, bütün ilmî birikimimize tenkitçi yaklaşmayı marifet sanan, modernite taklitçileri..
Bunlar, İslâm’ı modernleştirmeye çalışırken Müslüman algıyı Hıristiyanlığın Romalılaştığı gibi bozuma uğratmaya çalıştılar. Yaptıklarını meşrulaştırma sadedinde sırtlarını dayadıkları âyet ve hadisler vardı elbet. Hadis boyutuyla en fazla dillerine ve kalemlerine pelesenk ettikleri nass da, yukarıda belirttiğimiz gibi Efendimiz (s.a.v)’in “Siz dünya işlerinizi daha iyi bilirsiniz” sözleriydi.
Buradan hareketle âhiret ve dünya işlerini ayırmayı yine din temelli meşru bir zemine oturtabilecekleri vehmine kapılanlar bile çıktı.
Bu bağlamda bizler sahih olan bu hadisi nasıl anlamalıyız? Tarihimizin hiçbir döneminde sekülerleşmeye manivela olarak kullanılmamış bu nassı, kaynaklarımızda sabit olduğuna göre, alimlerimiz nasıl yorumladı?
Bu ve benzeri soruların cevabını gelecek yazımıza bırakıyorum. Yenilgi psikolojisinin Müslümanları ittiği “modern bektaşî yaklaşımı”na biraz olsun ışık düşürmek amacıyla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi