Cevap vermeye mecburum, çünkü müfterî değilim!

Cevap vermeye mecburum, çünkü müfterî değilim!

16 Ekim 2008 tarihli “Îmanın Şartı Üç Değil ki…” başlıklı yazımda, Sayın Hayrettin Karaman’ın Polemik Değil Diyalog isimli kitapta yer alan, kabulü gayri kâbil bazı sözlerinı tenkit etmiştim. Sayın Karaman, 26 Ekim 2008 tarihli Ebedî Âlemde Kurtuluş (Necat) başlıklı bir yazıyla bendenize cevap verdi.
En tabii hakkıdır, verebilir. Ancak, bendeniz kendilerini tenkit ederken dürüst olmaya ne kadar mecbur idiysem, kendileri de bana cevap verirken dürüst olmaya o kadar mecburdurlar. Bu düşünceyle devam edelim:
Hayrettin Bey cevabında, “Bana izafe edilen, Peygamber insanları İslâm’a davet etmedi sözü iftiradır” diyor.
Ama dediği yanlış. Çünkü, benim “Peygamber insanları İslâm’a davet etmedi diyor” şeklinde bir suçlamam yok. Eğer olsaydı ben müfteri olurdum o da mazlum. Ama yok. Olmadığının isbatı da çok kolay. Perşembe günleri, hem o günkü yazıma hem de eski yazılarıma vakit.com.tr’den ve habervatim.com’dan ulaşılabilir. Ne yazdığım orada görülecektir. Yukarıda ismi geçen kitapta, Hayrettin Bey’in Peygamber insanları İslâm’a davet etmedi şeklinde bir sözü yok ki suçlamış olayım. Ortada bir iftira varsa, o, iftira ile alâkası olmayan bir kimseyi, “Bana iftira ediyor” diye suçlamak olsa gerek…
Şimdi lütfen dikkat! Sayın Karaman’ın, Ebedî Âlemde Kurtuluş (Necat) başlıklı cevâbî yazısından iki cümle alıyoruz. 1- “İslâm’a göre başka dinlere mensup olan insanlar İslâm dinine davet edilirler.” 2- “Peygamberimiz’in gelmesinden sonra Ehl-i kitap da İslâm’a davet edilmiştir, bunda şüphe yok.”
Evet, gerçek aynen dediği gibidir. Şimdi de Polemik Değil Diyalog isimli kitaptaki sözlerine bakalım..
Orada da şöyle söylüyor: “…ben diyorum ki, İslâm, Ehl-i kitabı tek seçenek olarak –son dinin mensubu olmak manasında- Müslüman olmaya çağırmıyor.” (Sahife: 37)
Peki bunların hangisi doğru? Yazısında, ehl-i kitabın İslâma davet edildiğinde şüphe olmadığını söylüyor, kitapta ise, “İslâm, Ehl-i kitabı tek seçenek olarak –son dinin mensubu olmak manasında- Müslüman olmaya çağırmıyor” diyor. Doğru olan yazıdaki ifadeleri. Kitaptaki ifadeleri ise îmanen de târîhen de yanlış. Karakolda doğru söyler mahkemede şaşırır kabilinden bir vaziyetle karşı karşıyayız.
Yazısında, “Ehl-i kitap da İslâm’a davet edilmiştir, bunda şüphe yok” diyen Sayın Karaman, kitabın 37. sahifesinde, “Kur’an… Peygambere iman edin demiyor” diyor.
Bir insan, hem İslâma davet edilecek hem de Kur’an Peygamberimiz’e iman etmeyi emretmemiş olacak! Peygamberimiz’e iman etmeksizin Müslüman olmak mümkün müdür ki, onun bu sözüne ses çıkarmayalım?!.
Sayın Karaman, yazısında üç kişiden bahsediyor. Birincisinin hocası da kendisi de mason. İsminin sonundaki “Hû” zamirinin kime râcî olduğu da belli değil. İkincisi bir mezheb düşmanı. Üçüncüsü ise, “Namazda Tevrat ve İncil okunabilir” diyen ve “Kur’an-ı Kerim’e Göre Evrim Teorisi” yazısını yazan ve bu yazıda şu ifadeleri kullanan kişi:
“Âdem’in de anası ve babası vardır. Ancak bunlar insan değil hayvandır. Böylece insanlar da hayvandan türemişlerdir.” ( İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 20, sahife: 127-145)
Hayrettin Bey, bu üç kişi için “Bana göre bunlar İslâm âlimleridir” diyor. Bu üç İslâm âlimi(!) “Allah’a ve âhiret gününe inanıp salih amel işleyen yahudi ve hıristiyanlar, Allah’a şirk koşmazlarsa cennete girerler” diyorlarmış.
Bu sözlerin sahiplerinin görüşlerini kitapta uzun uzun aktarıyor, sebebini de şöyle açıklıyor:
“Çağdaş görüş daha yeni olduğu için onun delillerini daha geniş olarak açıkladım.”
Böylece yeni görüşlerin daha uzun anlatılma hakkı olduğunu da öğrenmiş oluyoruz. Eski görüşler ne oluyor? Eskimiş mi oluyor? Onun için mi onlardan kısaca bahsediliyor? Âyet ve hadisler 14 asırlık. Yani daha eski. Şimdi ne olacak? Çok eski diye onlardan çok daha kısa mı bahsedeceğiz? Ha?..
Hayrettin Bey, malum üç kişinin sözleri hakkında “Kendi görüşüm olarak söylemedim, sahiplerini zikrederek naklettim” diyor ama, yukarıda sahife numarası vererek aktardığım ve kendisini bağlayan kendi sözleri hakkında sadra şifa hiçbir açıklamada bulunamıyor; “iftira” diyor, ortada iftiranın kokusu bile yok…
Hayrettin Bey, Kur’an hakkında da şöyle söylüyor: “ …kendinden önceki kitapların büyük bir bölümünü yürürlükten kaldırmıştır.” (Sa. 17) Olur mu hiç öyle şey! Büyük bir bölümünü değil tamamını yürürlükten kaldırmıştır. Kur’an geldi, hepsinin hükmü yürürlükten kalktı, o kadar.
İslâmla beraber hıristiyanlık ve yahudiliği de kastederek, “Tevhid üç dinde de var. Çünkü aynı kökten geliyor” diyor. (Sa. 37) YANLIŞ!!! Tevhid üç dinde de değil sadece İslâmda var. Hıristiyanlıkta olan, teslis yani üç ilah inancıdır. İslâmla hıristiyanlığın, tevhid ile teslisin kökü aynı olur mu hiç!
Kökleri aynı demekle eğer Hz. İsa’nın tebliğ ettiği din kastediliyorsa, onun ismi hıristiyanlık değil İslâmdır; teslis değildir… Hıristiyanlık ise, Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dinin bozulmuş halinin ismidir.
Değerli okuyucular, böyle hocalar hancı biz yolcu olduğumuz müddetçe, daha çoook karşılaşacağız…
Bizi takip etmeye devam edin efendim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi