Eski dostlar düşman mı oldu?
Engin Ardıç, Sabah Gazetesi’ne transfer olduktan sonra polemiklerini de peşinde götürdü. Pazar günü Sabah Gazetesi’nde yayınlanan röportajında Akşam Gazetesi’ne ve Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut’a eleştiriler getiren Ardıç’a, Turgut bugün Akşam’daki köşesinden cevap verdi.
Ardıç’ın, röportajda sarf ettiği “Akşam gazetesinin Ergenekon olayını izlememesi, gazetecilik tabiriyle görmemesi ya da mümkün olduğu kadar az görmesi açıkçası bende bir rahatsızlık yarattı. Bunu Serdar'ın (Turgut) kendisine de söyledim, hatta Oray Eğin de şahittir. Ama benim yazılarıma kimse karışmadığı için ben de gazetenin politikasına karışmam” şeklindeki sözleri Turgut’u kızdırdı. Turgut, “Bu lafları okuyunca ‘acaba Engin ayrıldığı kurum hakkında bunları söyleyerek kendi ayrılışına siyasi-sosyal bir kılıf mı giydiriyor’ diye düşündüm. çünkü malum, bizim ülkemizde gazeteciler bir kurumdan diğerine sadece daha iyi para koşulları olduğu için geçmezler. Bu işlemler hakkında mutlaka efsaneler yaratılır. Gazeteci ya gazetesinin politikasına karşıdır ya da genel yayın yönetmenine gerçek neden yerine böyle şeyler anlatılır” diye yazdı.
İşte Serdar Turgut’un “Engin kardeşe zorunlu cevap” başlıklı yazısı:
Gazete benim şahsi hesaplaşmalarımı yapacağım babamın malı değil, bu sayfalar kamuoyuna ait.
Biz de yazı yazma, haber koyma işimizi kamuoyuna saygı ilkemiz çerçevesinde yapabilirsek ancak o zaman bu işi açık alınla hallederiz
Sabah gazetesi artık âdet haline gelmiş olanı yaptı ve yeni yazarı Engin Ardıç’ın biraz daha reklamını yapmış olmak için geçen pazar ekinde iki tam sayfa röportaj yayınladı.
Engin arkadaşım olduğu ve birlikte bir tarihimiz bulunduğu için tahmin ediyorum ki; bu mülakatı Türkiye’de en fazla ilgiyle okuyan kişi ben olmalıyım. Genelde keyif de aldım dediklerinden.
Ancak konuşmasının bir yerinde AKŞAM gazetesi ile ilgili bir değerlendirmesi var ki; buna bir cevap vermeye kendimi mecbur hissettim.
Bu lafları okuyunca ‘acaba Engin ayrıldığı kurum hakkında bunları söyleyerek kendi ayrılışına siyasi-sosyal bir kılıf mı giydiriyor’ diye düşündüm. çünkü malum, bizim ülkemizde gazeteciler bir kurumdan diğerine sadece daha iyi para koşulları olduğu için geçmezler. Bu işlemler hakkında mutlaka efsaneler yaratılır. Gazeteci ya gazetesinin politikasına karşıdır ya da genel yayın yönetmenine gerçek neden yerine böyle şeyler anlatılır.
Engin ayrılmadan önce AKŞAM gazetesinden hayli rahatsızmış, böyle diyor. Başta gelen nedeni gazetenin son aylarda havasının değişmesiymiş. Gazete ulusalcı gazete havasına girmiş. (Bu benim için yeni bir haber).
Hatta biz Ergenekon haberlerini de vermemişiz. Bu da Engin’de rahatsızlık yaratmış. Bu haberler konusunda sonra söyleyeceğim birkaç şey de olacak ama şimdi asıl konudan çıkmayayım.
Bunları bana da söylediğini açıklamış Engin ve Oray’ı da şahit göstermiş.
Evet; aynen söyledi. Madem Oray’ı şahit gösterdi, ben de gerekirse onun şahitliğine başvurabilirim.
Bunları duyduktan sonra ben de Engin’e bazı şeyler söyledim. Madem konu açıldı, onları aktarayım bari de tamamlansın her şey.
üçümüz yemekteyken, Engin Sabah’a geçebileceğini çünkü iyi para istediğini söyledi. Ben de hiç düşünmeden kendisi için çok mutlu olduğumu, bir gazeteci arkadaşımın yaptığı işten dolayı iyi para kazanmasının benim için her zaman mutluluk veren bir şey olduğunu söyledim ve hatta ‘inşallah beklentin olur’ diye de ekledim. çünkü bu benim açımdan marjinal fayda teorisine giren bir gelişmeydi. Engin kârlı çıkacaktı, ben ise zararlı çıkmayacaktım. Tüm ekonomistlerin anlayabileceği ve destekleyeceği bir gelişmeydi bu.
Sunset Restorant’taki yemekte konuşuyoruz bunları. Sonra ben, ‘beklentileri olursa bundan sonraki yemekleri onun ısmarlayacağını ve hatta pahalı şarap içeceğimizi’ söyleyerek şaka da yaptım.
Amacım biraz soğumuş havayı ısıtmaktı. çünkü Engin bu tür deklarasyonları sinirli bir ifadeyle yapabiliyor ve aksini söylememize rağmen sinirlenecek bir şey olmayabileceğine katiyen inanmayabiliyor.
Sonra ulusalcı gazete yorumunu da yaptı bana. İşte o aşamada ‘kendi gidişine kılıf giydiriyor’ diye düşündüm. Ben de ona ‘Peki Engin, bana bir tek manşetimizi, gazete olarak tavrımızı örnek olarak göster de ben de anlamlandırabileyim bu yorumunu’ dedim. Tahmin ettiğim gibi kafasında somut bir tavrımız yoktu. Sadece Engin kendisiyle aynı düşünmeyen ve evet ‘ulusalcı’ diye tanımlanabilecek tavırları bulunan diğer bazı yazarlarımıza kızıyormuş. Bunun üzerine koskoca Engin Ardıç ve Oray Eğin’in bulunduğu masada gazetecilik 101 dersi (bilmeyenler için üniversite jargonunda başlangıç sınıfını işaret eder bu) verirmişim gibi konuşmak zorunda kaldım.
Sıkıcı olmamak için -çünkü okuyucuların bunu zaten bildiklerine eminim- özet geçeceğim bunu. “Bir büyük gazetede her görüşten farklı bakış açısında yazar olmasının hem kaçınılmaz hem de yararlı olduğunu, toplumun her kesimine hitap etmemizin zorunluluk olduğunu söyledim. Benim açımdan gazetenin birinci sayfası önemlidir. Orada ne AKP yandaşlığı ne de ulusalcı tavır görebilirsiniz. Kimse de gösteremez” dedim.
Engin şimdi ayrıldı, gazetenin yazar renkliliğinde eksilme tabii ki oldu. Ulusalcı olarak katiyen nitelendirilemeyecek çok sayıda kaliteli yazarımız var. Ulusalcılara yakın duran esaslı yazarlarımız da...
AKŞAM için sadece övünülecek bir durum bu.
Açıkça söyleyeyim; ben bir yazarın başka yazarlardan sadece görüşleri nedeniyle bu şekilde rahatsız olmasına ilk kez rastlıyorum. Bizim meslek fikir özgürlüğüne dayanır. Bunu kabul ettiğinizde beğenmediğiniz insanların da yazmasından şikayet etmemek, doğal tavır olarak benimsenir diye sanıyordum, yanılmışım. Galiba bu olmuyormuş.
Konuşma denilen şey bu şekilde oldu.
Ergenekon meselesine gelince, orada Engin ile tartışmamızı aşan bazı genel ilkelerden bahsedeceğim zorunlu olarak.
Benim yayın yönetmeni olarak meseleye bakışımı daha iyi açıklamak açısından yine AKŞAM’da yaşadığım bir olayı hatırlatmak istiyorum sizlere. Yakın geçmişte Ankara’da ‘Atabeyler operasyonu’ adlı bir gelişme vardı. Bu operasyon sürerken Ankara’daki muhabirimize bir telefon geldi ve bize bir zarf iletileceği söylendi. Bu zarfın Genelkurmay Başkanlığı’nın önünde verileceği söylendi. Teslim yeri bana söylenir söylenmez ‘komplo var, dikkatli olun’ dedim. Neyse arkadaşlar gitti, zarfı aldı ve döndüler. Biz ertesi gün hem zarfın içindeki bilgileri haber olarak verdik hem de ‘Komplo’ başlığıyla zarfın bize nasıl ve hangi yollardan iletildiğini okuyucumuza anlattık.
Gazeteyi devlet içindeki güç savaşına alet etmem, bizi aptal yerine de koydurmam. Komplo böylece amacına ulaşamadı.
Ergenekon olayına gelince... Bakıyoruz birtakım kişiler gözaltına alınıyor, avukatla görüşme yasağı ve yayın yasağı getiriliyor, bazı kaynaklardan sürekli olarak gözaltına alınanları suçlayan ağır bilgiler sızdırılıyor. Ve yayın yasağı konulmuş olmasına rağmen bir grup gazete sürekli bu bilgilere dayanıp yayınlar yapıp duruyor.
Ben arkadaşlara ‘Bırakın haber atlamış olalım. önemli olan insan hakları’ dedim. Bu gazete o anda savunmasız olan insanlar hakkında yargısız infaz yapmaz, dava açılmasını bekleriz. Mahkemelerde söylenenler kamuoyunun malıdır, biz de onları noktasına virgülüne dokunmadan yayınlarız.
Anlayacağınız; Engin’in sinirlerini bozmuş olan Ergenekon operasyonu tavrımız, açıkçası benim mesleki onurumdur.
Gazete benim şahsi hesaplaşmalarımı yapacağım babamın malı değil, bu sayfalar kamuoyuna ait. Biz de yazı yazma, haber koyma işimizi kamuoyuna saygı ilkemiz çerçevesinde yapabilirsek ancak o zaman bu işi açık alınla hallederiz.
Kötü niyetli kullanılmaya çok açık bir meslek dalında eğer etik bazı çıpalarla sağlam limanlara bağlı olmaz, böyle ‘ulusalcı mı değil mi’ palavralarıyla vakit geçirmeye çalışırsak öyle fırtınalı denizlere açılabiliriz ki; emin olun kısa sürede batıveririz.
Engin, gazete hakkında canı sıkıldığı günlerde bana bir telefon açsaydı, ben ona neyi, neden yaptığımızı anlatırdım. Umarım gazete değiştirme nedenleri arasında bunlar yer almıyordur. Bu şekilde konuşması inşallah gidişine siyasi kılıf hazırlamaktan ibarettir.
Küsme, kızma yok. Sen diyeceğini dedin, ben de konuştum. Artık unutalım böyle şeyleri de bir kadeh içelim. Ortak şahidimizi de alalım, bir sürpriz yapalım ona. Bu sefer de o bayılsın paracıkları.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.