İ. Selçuk polis ve savcılara saldırdı!

İ. Selçuk polis ve savcılara saldırdı!
Ergenekon sanığı İlhan Selçuk, ölmeden önce hazırladığı savunmasında polis ve savcılara saldırıyor...

BU NE KİN İ. SELÇUK!

Selçuk ölmeden önce yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunmak üzere hazırladığı savunmasında büyük çarpıtmalara imza atıyor.

Polis ve soruşturma savcılarını hedef alan Selçuk, TSK içerisindeki Ergenekoncu subayların "Asıl hedef ben değilim TSK" stratejisine benzer olarak "Asıl hedef laik rejim" savunmasını yapıyor.


İşte Selçuk'un Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan savunmasının 8. bölümü:



Hemen şimdi adalet

Soru şudur:


Fikriyatı Amerika’da yuvalanmış polis odakları ve Ergenekon savcılığının kurnazlık ve ustalıkla hazırlanmış bu stratejisine mahkemeniz teslim olmamalıdır.

Bu tür bir kuşatmayla sarılmak istenen mahkemenizin nihai ve kesin karar aşamasına kadar polise ve polisin manevralarına göre hareket eden savcılığa karşı sessiz ve edilgin kalması halinde hukuk ve adalet kavramları ciddi yaralar alacaktır. Bir siyasal operasyonun ve bir rejim davasının aletine dönüştürülmek istenen mahkemenizin elinde elbette yetkiler ve olanaklar bulunmaktadır.

Biz mahkemenize güveniyoruz, ne zaman verileceği belli olmayan nihai karara kadar mahkemeniz, vereceği ara kararlarla davayı hukuk yörüngesine oturtabilir.

Adaletin dağıtılmasına daha fazla gecikmeden başlanmalı, ucu açık ve sonu olmayan bir operasyona dönüştürülen dava, hukukun ve yasaların güvencesi altına alınmalı, polis güdümündeki savcılığın artık açığa çıkmış siyasal amaçlarına ‘dur’ denilmesi için daha fazla beklenmemelidir.

Bu noktada yine bir anımsatmaya gerek görüyoruz. Sorgumuza başlarken önce iddianameye savcılığın delil diye koyduğu unsurları ele alacağımızı söylemiştik.

Bunlar;

a) Telefon konuşmaları

b) İlhan Selçuk’un örgütten olduğu iddia edilen öteki sanıklarla ilişkileri

c) İddianamede 3 kez ele alınan bir pusula notu

d) Ankara’da otel yemekleri

e) İlhan Selçuk’un 5 adet yazısı

Ve:

f) Bir konuşması idi...

Ötekileri tek tek ele aldık.


İktidarın polisi tarafından yönetilen soruşturma

Planlama ya da proje yukarıda dile getirdiğimiz gibi açıktır:



1) Sonu görünmeyen, zaman ve mekân içinde sürekli yaygınlaştırılan soruşturma...

2) Sayısı bilinmeyen iddianame süreci ve hazırlığıyla kamuoyunu oyalamak...

3) Mahkemeyi ve yargıçları bu süreçte savcılığın inisiyatifine bağlamak ve kullanabildiği kadar kullanmak...

4) Duruşmalar devam ederken soruşturmayı genişletmek ve yaymak...

5) Dava dosyasının içeriğini ve sınırlarını bir soru işareti gibi tutarak mahkemenin savcılığa tabi olmasını sağlamak...

Şimdiye dek ortaya çıkan açık seçik gerçek budur.

Savcılığın durumu, tutumu, tabi olduğu güç odakları ve benimsediği yol ve yöntem bellidir.

Bu durumda hem rejim davasında, hem yargı bağımsızlığında, hem yasalar muvacehesinde, hem yargıçların alacakları tavır ve tutacakları yol kapsamında söylenecek söz nedir?..

Sayın Yargıçlar,

Benim bugün sayın mahkemeye arz ettiğim ve şimdi sizlere sunmakta bulunduğum bu sorgu metninin pratikte hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Neden?..

Çünkü iktidarın polisi tarafından yönetilen bir soruşturmanın ‘ucu açık’ ve ‘sonu olmayan’ dava dosyasına konacak bu maruzatım ne işe yarayacaktır?..

Bu durumda davanın anahtarı olabilecek temel soruya geliyoruz...


Cumhuriyetin temeli kapsamında bir dönüşümün gündeme girmesi söz konusu

Dur denilmeli



Rejim Davası...

Bir hukuk davası ne zaman siyasal dava olur, bir siyasal dava ne zaman rejim davasına dönüşür?..

Türkiye Cumhuriyeti, anayasasına göre laik, sosyal, demokratik bir hukuk devletidir.

İşte bu temel ilkeleri değiştirmek girişimi rejimi değiştirmekle eşanlamlı olur.

O zaman anayasal çerçevede bir siyasal girişim değil, Cumhuriyetin temeli kapsamında bir dönüşümün gündeme girmesi söz konusudur.

Türkiye’de bugün bir rejim tartışması ve kavgası yaşanıyor.

Bu gerçeğin altı Anayasa Mahkemesi’nin iktidar partisine ilişkin kararıyla ve kesinlikle çizilmiştir.

Ergenekon davası bu gerçeğin neresindedir?...

Her şeyden önce teslim edilmeli ki Türkiye’de cumhuriyet savcıları yasalara bağlıdır, delilleri değiştirme olasılığı bulunmayan ve kaçma şüphesi olmayan, ülkede ve toplumda belli sorumluluklar taşıyan üniversite rektörleri, profesörleri, televizyon sahipleri, gazeteci, yazar ve hukuk adamlarının soyut faraziyelerle sabahın köründe evlerini basmak ve bu saygın kişileri gözaltına almak fikri, yasaları bilen hiçbir savcının aklından geçemez.

Bu ülkede bir eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın evini polis marifetiyle basmak ve sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmak yasalara saygı duyan bir savcının marifeti olamaz; kanunları bilen bir cumhuriyet savcısının böyle kararı ve girişimi olamaz...

Tüm ülkede eğitim alanında örgütlenmiş, yurdun her yanında üyeleri bulunan bir saygın derneği ve genel başkanının evini makul bir neden yokken polisle basmak, yasaları bilmesi gereken hiçbir cumhuriyet savcısının yapabileceği iş değildir.

Herkesin bildiği, hiç kuşkusuz mahkemenizin de malumu olan bu tür girişimlerin asıl karar sahibi ve planlayıcısı kimdir?..

Hiç kuşkusuz yasalara saygılı bir savcı değildir…

Polis de değil, polisin içinde ve üstünde odaklanmış bir karar merkezinin Ergenekon operasyonunu yönettiği artık bilinmeyen bir gerçeklik sayılmıyor.

Ergenekon savcılığı bugüne dek polisi yönetmiş değildir; tersine, Ergenekon operasyonunu düşünüp, düzenleyip, hayata geçiren ve Türkiye’de bir rejim davasına dönüştüren güç, savcılığın eylemlerini çekip çeviriyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.