12 Eylül Askeri Savcısı ve Merhum özal dönemi ANAP Milletvekili Faik Tarımcıoğlu, Ergenekon operasyonu, AK Parti’ye açılan kapatma davası ve devamındaki gelişmeleri habervaktim’e değerlendirdi.
ERGENEKON NEDİR?
Tarımcıoğlu, Ergenekon tipi yapılanmalar için; “Bunlar ‘Devleti koruyorum’ refleksi ile ortaya çıkan ancak daha sonara menfaat birliklerine dönüşen küçük çetelerdir ve bunlar küçük buz parçaları gibi suyun üzerinde yüzerler. Bir süre sonra da tasfiye edilirler” değerlendirmesinde bulundu. İşte tarımcıoğlu ile yaptığımız söyleşinin ayrıntıları:
SON GöZALTILAR VE SONUçLARI
-Ergenekon operasyonu kapsamında son olarak İlhan Selçuk, Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu gibi isimler de gözaltına alındı. Operasyonun bu aşamaya gelmiş olmasını nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Eski bir hukukçu olarak, son gözaltı sistemini beğenmedim. Gözaltına alınma biçimi soruşturmaya gölge düşürdü. Belgelerin karartılmasından söz edildi ama adı geçen belgeler zaten telefon kayıtlarıydı. Dolayısıyla karartılma ihtimalleri yoktu. Buna karşın, hukuka intikal eden böylesi bir meselede hukuku hiçe sayarak kamuoyu oluşturmak, protestolar yapmak da yanlıştır. Lüzumsuz bir sosyal baskıdır bu. Bu taraf tutmak gibi, Fenerbahçe ve Galatasaray’ı tutar gibi taraf tutmak, bayrak sallamak yanlıştır. Onun üzerine fazla gitmemek ve sonucu beklemek lazım. Böyle bir hareket biçimi şu sonucu da doğurur: Gözaltına alınan kişinin suçlu olduğu yönünde kanıtlar varsa da artık inanmazlar. Bu gözaltı da zaten beklenen sonucu vermedi. Bu noktada çok dikkat edilmesi gerekiyordu.
İLHAN SELçUK KİMDİR?
-Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk’un da soruşturma kapsamında gözaltına alınması ve daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlhan Selçuk, devrimci, demokrat ya da solcu diye kendini takdim eder ama kamuoyu onu askeri darbe yapılmasını temin için her türlü yola başvuran bir geçmişi olduğunu biliyor. Belki zihinlerde bu olduğu için böyle bir operasyon yapıldı.
KAPATMA DAVASI NEREYE DAYANIYOR?
-Ak Parti’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne açılan davanın Ergenekon soruşturması ile doğrudan ya da dolaylı bir bağlantısı olabilir mi? Bu yöndeki yorumları değerlendirir misiniz?
Dava açılma hadisesi ayrı bir parantezdir. 2002’den beri bu dosya vardı Yargıtay Başsavcılığında. AKP’nin iktidara gelmesi dikkatleri bu tarafa çekti. O dosya hep vardı. Eski ‘RP, FP söyleminden çıktık’ gibi sözlere pek itibar edilmedi. Ve algılama biçimi de her davranış laikliğe aykırıdır şeklinde değerlendirildi. Laikliğin çevresinde ortak bir nokta kurulamadı. Eskiden bu nasıl algılanıyordu? Okuduğunuz gazeteye, giyim kuşamınıza kadar bakılıp bu Marksist’tir ya da komünisttir diye algılanıyordu. Laiklik de aynı şekilde düşünülüyor. Camiye gitti aykırı, başörtüsü aykırı, Kur’an dağıtmak aykırı. Devletin ittifak ettiği bir laiklik kavramı olsa, bu kanunlarda, anayasada da olsa böyle sonuçlarla karşılaşmazdık. Problemi dış çevreler de tahrik ettiği için öne koyuyorlar. Her şeyi karşılıklı kutuplaşmaya getirmek kadar tehlikeli bir şey yoktur. Kavram kargaşalığından büyük çapta istifade ediyorlar. Bu anlamda herkesin itidal sahibi olması lazım. İddianameyi okudum. AK Parti’nin yerinde olsam net bir şekilde savunmaya geçerim, hukuki savunmamı yaparım.
ANAYASA MAHKEMESİ LAİKLİĞİ TANIMLAMALI
-Eski bir Cumhuriyet Savcısı olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianamesini nasıl buldunuz?
Gazete manşetleri ile, subjektif yorumlarla laikliğe aykırı hareket edilmiştir noktasına varmak bana uygun gelmedi. Ben olsam davayı bu şekilde açmazdım. Karar mercii Anayasa Mahkemesi’dir ama anayasa mahkemesinin de laikliği ciddi ve bilimsel anlamda doğru olarak yorumlamasını bekliyorum. Muhayyel bir laiklik anlayışı ile karar vermemesini diliyorum. Laikliğin ne olduğunu anlamamız lazım. Keşte Türkiye laik bir devlet olsa, o zaman bunları tartışmıyor oluruz. Başka sorunlar olur ama bunları tartışmayız. Gerçek anlamda bir laiklik olmadığı için elbette devlet dine böyle karışır. Anayasaya yazmakla rejim laik olmaz. İnsanların laik olmayacağı konusundaki düşünce biçimi de yanlıştır. İnsanlar laik olabilir. Laik düşünceye sahip insan her dini inanca saygı gösterir. Kendi inancı da kendinedir. Laiklik demokrasinin de vazgeçilmez bir öğesidir. Tahammül ve hoşgörü. Hiç kimsenin birleştiğini sanmıyorum. Uzmanların Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karara yönelik görüşü pek makul değil. Fakat mahkeme bu şekilde laikliğin ne olduğunu veya ne olmadığını ciddi manada tartışması lazım.
SONUç KAPATMA OLURSA NE OLUR?
-Anayasa Mahkemesi’nin nasıl bir karar vermesini bekliyorsunuz? Parti kapatılması gibi bir karar nasıl bir sonuç doğurur?
Parti kapatılırsa sonuç ne olur; Milli Nizam Partisi’nden beri ne olduysa o olur. Türkiye’ye vakit kaybettirir ve doğrusu olmaz. Bu gibi nedenlerle parti kapatmamak gerekir. Bireysel sorumluluk varsa ve cezai işlem yapılmalıdır. Ama bunun da bir sakıncası kürsü dokunulmazlığında ifade özgürlüğünün milletvekili iken söylenen ifade özgürlüğünün cezai müeyyideyle karşılaşmamasıdır. Bu bir dengedir ve demokrasi dengeler rejimidir. Basit, yönlendirilmiş gazete haberlerine göre Denizli’de şöyle olmuş, şurada şöyle olmuş gibi hiç olmamış ya da yalanlanmış haberlerse bundan bir şey çıkmaz. Olmaması lazım. Olursa yanlış olur. Ondan sonra ne olur? MSP’nin kapatılması nasıl sonuçlandı ise burada da bu sonuç çıkar. Kavga devam eder. Bütün mesele bu kavganın devam etmemesi. Bu nedenle de kavga isteyen çevreler bu kapatma davası için ellerini ovuşturuyorlar.
DERİN DEVLET TANIMLAMASI
-Kapatma davası ve Ergenekon operasyonun aynı döneme denk gelmesi akılları karıştırıyor…
Bu olayların tesadüfen aynı dönemde ortaya çıkması mümkün. çalışmalar zaten yapılıyordu. Ergenekon daha net değildir, suyun üzerindeki bazı buz parçalarıdır. Eğer gerçekten devlet isterse bu çeteleri çökertir. Bir derin devlet; koruyan, kollayan bir derin devlet ve suç işlemeye tevessül etmeyen bir derin devlet olsaydı ben buna razıydım. Yabancı devletler böyle ayakta dururlar. Mesela Fransa’nın devamlılığı derin devlet sayesinde olmuştur. Bunlar fikir adamları, bankacılar ve çeşitli büyük sektörde olanlardı ve tabi içinde ciddi manada istihbaratçı ve askerler de vardı. Rus derin devleti Sovyet sistemini neden çökertti, çünkü artık tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştı haksızlıklar.
ERGENEKON çETESİ NASIL BİR YAPILANMA?
-Ergenekon ve derin devlet bağlantıları nasıl tanımlanmalı peki?
ABD derin devletinin yaptıklarını görüyoruz. Bu anlamda keşke derin devlet olsaydı Türkiye’de. Bunun noksanlığını yaşıyoruz. Bazı devlete dayanmış çeteler var. Bu Ergenekon da bu anlamda bir küçük buz parçalarıdır suyun üzerinde. Gece yarısı ilhan Selçuklara kadar uzanan bir operasyonun adı ancak böyle konulabilir. Bunlar çeteleşmiş halkalardır. Zaman zaman bazı saçmalıklar da yaparlar, ‘devleti koruyoruz’ mantığı ile yüzlerine gözlerine bulaştırırlar. Bir süre sonra da menfaat çetesi olarak ortaya çıkarlar ve sistem tarafından tasfiye edilirler.
DERİN çETELER TASFİYE EDİLEBİLİR Mİ?
-Türkiye, geniş kapsamlı olduğu gözlenen bu operasyonları başarı ile tamamlayabilir mi? Başka bir ifadeyle Ergenekon gibi oluşumlar tasfiye edilebilir mi? Bunun için nasıl bir yol izlenmeli?
Sanmıyorum, zaten bu kapsanma ne onu araştıracak güçte polis ve savcı teşkilatı vardır. çok özel tedbirler almak lazım. Devletin kendisinin bu çeteleri bitirmeye karar vermesi lazım. Şimdilik zor görünüyor. Devletle hükümetin elele vermesi lazım. İkisi birleşmeden bu tür bir hareket tek başına güdük kalır. çünkü devlet, böyle zamanlarda hükümetlere bilgi vermez, istihbarat paylaşımı yapmaz. Demirel neden sayısız muhtıralar olduğu halde anlayamadı? Erbakan, 28 Şubatta gelindiğinde ‘ben paşalarla konuştum her şey fıstık gibi’ demişti ama bir gün sonra ne olduğunu kendisi de gördü. Devlet birimleri iç içe, yan yana, elele, gönül gönüle değilse bu operasyonlar büyük bir fayda vermez. Hükümetin aldığı oy miktarı sistemi ürkütür. Yüksek bürokrasi hep tepeden bakar, bugüne kadar yapılmış ihtilallerin sebebi da budur. ‘Cumhuriyeti ben kurdum, ben yönetirim siz kim oluyorsunuz’ mantığıdır bu.
BU BİR DENGE SAVAŞI MI?
Türkiye’de son dönemde ortaya çıkan dengeler, iktidar mücadelesi olarak nitelendirilebilir mi? Mesela yargının sürekli ilginç kararlarıyla ön plana çıktığını gözlemliyoruz. Yasama ve yürütme bu anlamda farklı kutuplarda gibi bir görüntü ortaya çıkıyor…
Türkiye’de Kuvvetler ayrılığı diye bir şey yoktur, bu tanım sadece anayasada yazılıdır ama asla uygulamada yoktur. İki güç sürekli çatışır. İki daire yan yana birinci daire hükümet ve dairenin küçücük bir bölümü meclistir. Yasama tek başına bir daire olması gerekirken hükümetin bir bölümüdür. çünkü hükümet ne emrederse meclis de onu yapar. Hükümetin emrinde gibi gözükür meclis. Meclisin istediği gibi değildir, meclis hükümeti denetlemez. İkinci dairede yasama ve yargı olması gerekirken yargı maalesef yüksek bürokrasi içindedir. çatışmaların ve kavgaların sebebi budur.
çATIŞMALARIN ASLI NEDİR?
-Bu bağlamda Türkiye’deki Yasama, Yürütme ve Yargı dengesini özetler misiniz?
İki güç çarpışır; yasama, yürütme ve yargı değil. Neden? Dengeleseler ve denetleseler olmaz mı olmaz. Yargı kendini yüksek bürokrasi olarak görür. Yargı herkese karşı tarafsızdır halbuki. Yargının sadece hukukun üstünlüğüne inancından başka bir şeyi yoktur. Adalet denilen kavramın tesisi için karar verir. Ama yargı sanki bir taraf gibi davranıyor. Bu anlamda asla demokrasiye geçemedik. Melis de tek başına bir erk olarak çıkmıyor. Hükümetin gölgesinde kalıyor. Hükümet ne istiyorsa meclisten o karar çıkar. Halbuki Meclis, hükümeti dengeleyecek bir konumda olmalıdır. Bush veya ABD Başkanları senatodan istedikleri kararı geçirebilir mi? Derin devlet hegemonyasına rağmen. Türkiye’de bu maalesef çatışmanın aslı budur. Sosyal devlet de yoktur demokrasi de, laik hukuk devleti de yoktur. Türkiye’de bunların dördü de yoktur ancak olması idealdir.
ERGENEKON HANGİ DüŞüNCENİN çETELEŞMESİ?
-Bütün bunlar bizi, Ergenekon gibi oluşumlarla mı karşı karşıya bırakıyor?
Bunlar olmayınca, bunun yerine yaşadığımız kaosu koyuyoruz. Keşke bunların dördü de olsa. Bunu kim istemez; o zaman hiçbir sorun olmaz. Yüksek bürokrasi vatandaşın tercihine saygı gösterse sorun olmaz. Hangi parti gelirse gelsin ona tahammül etse sorun olmaz. Yürüyüşler protestolar olmasa herkes buna saygı gösterse problem olmaz. Artık Türkiye’nin bunları aşmış olması gerekiyor. Laik-Antilaik gibi, irtica gibi, Kürt-Türk gibi şeyler olmamalı. İrtica diyorlar, böyle bir şey Osmanlı zamanında bile olmadı ki şimdi olsun. Ama bu Türkiye’de bazı enstrümanların kullanılması için laiklik bir bahanedir, bir araçtır laikliği bahane etmek, irticayı bahane edip idare etmek, ondan kuşku duymak. Yargının tam tarafsız olması lazım, yüksek bürokrasi ile beraber düşünmemesi lazım. Ergenekon da, bu duygu ve düşüncenin çeteleşmiş halidir.
(Engin Kaşdaş-habervaktim)
- Galaxy S24 Ultra hakkındaki son sızıntılarKasım 2023 Aylık Burç Yorumları! Bu burçtan olanlar kişisel büyüme için adımlar atmalıMerkez Bankası Ekim ayı Piyasa Katılımcıları Anketi sonuçlarını açıkladıBayat ekmekleri değerlendirin - 1 tepsi dolusu börek yapmanın püf noktasıATV'nin yeni dizisi Safir'in konusu ve oyuncu kadrosuna genel bir bakışGoogle Translate'in 7.12 güncellemesi, Yüz Yüze Modu ve diğer yeni özellikleri ekliyorOprah ve Dwayne Johnson Maui yardım fonunu başlatmak için 10 milyon dolar bağışladıSakın çöpe atıpta zarar etmeyin! İçinden 18-22-24 ayar altın çıkıyorAnkara'da TEKNOFEST Coşkusu!Diyarbakırlı siyasetçi Kutbettin Arzu kimdir?
- Bir Ayet
- Bir Hadis
- Namaz Vakitleri
- Hava Durumu
- BIST: 7978.82 0.00
- Altın: 1888.702 0.05
- Dolar: 28.9391 0.10
- Euro: 31.2227 -0.13
Askeri savcıdan çarpıcı açıklamalar

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler



