'Hem mason hem Atatürkçü'

'Hem mason hem Atatürkçü'
Hasan Karakaya, 9 Aralık 2003 yılında 'Hem mason hem Atatürkçü...Bu nasıl tezgah?' başlıklı yazısında, Atatürkçü geçinenleri deşifre etmişti.

VAKİT - 09/12/2003 - - HASAN KARAKAYA

Hem Mason, hem Atatürkçü... Bu nasıl tezgâh?

- Doğrusunu söylemem gerekirse, bu yazı, bugünün yazısı değil... Bu yazı, “Türkiye Masonları”nın, hem de “rektörler”le birlikte ve de “ordu göreve” pankartları altında Anıtkabir’e çıktıkları gün yazılmalıydı...
Ne var ki;

Bazen, “Yeniçeri”nin durumuna düşüyoruz...
Bilirsiniz... Osmanlı döneminde “Yeniçeri Ocağı”ndaki askerlerden biri, yakaladığı bir “Yahudi”nin yakasına yapışmış:

“Ulan” demiş, “Hz. İsa’yı çarmıha siz germişsiniz ha!.. Şimdi yaktım çıranı!”
Yahudi; yakasını kurtarıp, güçlükle konuşmuş:
“Ama o, 1900 sene önceydi!”
“Olsun” demiş, bizim Yeniçeri;
“Ben, daha yeni duydum!”
Bizimkisi de o hesap... Aslında, Atatürk’ün “Mason locaları”nı kapattığını biliyorduk... Hangi tarihte ve niçin kapattığını da biliyorduk ve defalarca da yazdık bunu...
Ancak, “Mason”larla ilgili dünkü yazımı kaleme alırken, “bazı ayrıntılar” çekti dikkatimi!..
Şahsen ben, o kadarını bilmiyordum... Merhum Cevat Rıfat Atilhan; belgesel nitelikteki “Türk Oğlu Düşmanını Tanı” adlı eserinde, Atatürk’ün “Mason locaları”na yönelik kararını geniş biçimde anlatıyor...
İstedim ki;

“Hoca”ların aşağılandığı, “loca”ların ise baştacı edildiği şu günlerde, bir daha hatırlatalım bu olayı...
Hatırlatalım da;
Zırt-pırt “Atatürk Türkiye’si”nden dem vuran, dakka başı “Atatürkçü” olduklarını deklâre edip, “malı götüren” zevatın maskesi bir defa daha düşsün!..
Düşsün de;
Hem “Atatürkçü” olmak, hem de “Mason locası”nda kayıtlı bulunmak ne menem bir “soytarılık”tır, millet anlasın!..

“MASONLUK, KöKü DIŞARIDA BİR YAHUDİ TARİKATIDIR!”
Merhum Cevat Rıfat Atilhan, kitabının 78. sayfasında, “Mustafa Kemal Paşa’nın sevmediği iki zümre vardı... Birincisi DöNMELER, ikincisi de MASON’lardı” diyor ve “Mason locaları”nın 1935 yılında nasıl kapatıldığını, ondan sonra neler olduğunu şöyle anlatıyor:
“Bir gün, eski Adalet Bakanı Mahmud Esat Bozkurt’u çağırdı, kendisine Masonların taksimat, teşkilât ve ahvalini bildirir bir kitap verdi.
“Bunu güzelce mütalaa et, bir önergeyle Halk Partisi Grup Başkanlığı’na ver... Grup’ta, bunlara şiddetli bir hücum yap ve grupça kapanmasına delâlet et.
Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır” dedi.
Grup günü, Mahmud Esat Bozkurt, Başkanlık makamına bir önerge verdi ve önergesinin okunmasını “grup başkanı”ndan rica etti.
Kâtip, önergeyi okudu, grup dinledi.
özeti şöyleydi:

“Bizim ecdattan gelen, atalarımızın mensubu bulunduğu tarikatları bile kapattık. Masonluk ise, kökü dışarda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir, memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da grup kararıyla kapatalım.”
Ve söz istedi... Kürsüye gelerek önergesini gayet veciz olarak izah etti.
Meclis’teki Masonları bir telâştır aldı.
Hele sözcüleri Şükrü Kaya’yı görse idiniz, süt dökmüş kediye benziyordu. Meşhur hatib Mahmud Esat Bey’e söz yetiştirebilir miydi?

Şükrü Kaya, Masonluğun bir hayır(!) müessesesi olduğunu kürsüden söylediği zaman, grubun hemen bütün üyeleri yüzüne haykırdılar:
“Hayır!.. Eserleri dediğiniz nedir, birisini gösterebilir misiniz? Yalan söylüyorsun, in aşağı!” dediler.
Mahmud Esat, MASONLUK’un kökü dışarda, “gizli bir teşkilât” olduğunu vesikalarla ispat etti.

...VE KAPATILIYOR!
Şükrü Kaya, Kâzım özalp, Mazhar Germen, son çareyi Kâtib-i Umumî Recep Peker’e müracaat etmekte buldular.
Ve salonda oturan Recep Peker’in etrafını alarak, yalvarmaya başladılar. Gruptaki hava çok elektrikli idi.
Heyecan son haddini bulmuş, her tarafta KAPATALIM sesleri yükseliyordu.
O esnada Recep Peker söz istedi ve kürsüye gelerek;
“Arkadaşlar, çok mühim bir işin üstündeyiz, müsaade buyurun, bu işi bir defa da devlet reisine götürelim, onun da reyini alalım, gelecek hafta bugün tekrar huzurunuza getireceğim” dedi.
Bu söz grubun tasyibine mazhar oldu ve mesele gelecek haftaya kaldı.
“Bir hafta sonra olsun, biz herhalde bütün locaları kapatırız” dediler.
Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi:
“Arkadaşlar; bugünden itibaren Türkiye’de Masonluk kalmamıştır ve bütün localar kapanmıştır.”
Salonda bir kıyamettir koptu, alkışlar, bağırmalar ve kahrolsun YAHUDİ UŞAKLARI sesleri tavanları çınlatıyordu.

ATATüRK’E, MAŞRIK-I
AZAMLIK TEKLİFİ VE..
.
Şükrü Kaya ile arkadaşları ortadan sırra kadem basmışlardı. Grup dağıldıktan sonra; Meclis’teki Masonlar toplu olarak Reisicumhur’a gitmişlerdi.
Mim Kemal, Reisicumhur’a hitaben;
“Efendim, biz zaten maiyet-i devletindeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız” demiş.

Reisicumhur, “Peki bir şey soracağım, bana cevap veriniz... Siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız ve reisinizin ismi nedir?” diye sormuş.
“Biz Cenova’ya bağlıyız... Reisimiz de BARCA MİŞON cenaplarıdır.” diye cevap vermiş Mim Kemal!..
Bunun üzerine küplere binen Mustafa Kemal Paşa onlara hitaben;
“Haydi defolun buradan, Cehennem olun gidin, Yahudi uşakları! Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi bir çıfıt Yahudi’ye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi örfiye hepinizi verir ve astırırım, haydi defolun karşımdan”
Diyerek, onları kovmuş, onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İstanbul, İzmir ve Adana’ya bildirdiler ve sabah olmadan hepsinin kapanma kararlarını getirip henüz sofrasından kalkmayan Reisicumhur’a verdiler ve derin bir nefes aldılar.

Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa, bu suretle bütün MASON localarını kapattı.

İSMET İNöNü AçTIRDI,
CELAL BAYAR PEKİŞTİRDİ!

İsmet Paşa’nın reisicumhurluğu sırasında kanun-u mahsusla localar kapanmadı diye Masonların müracaatı üzerine tekrar localar açılıp faaliyete başladılar.
Ve 1952’de ise Atatürkçü geçinen ve onunla iftihar eden Celal Bayar da, Ahmet Gürkan’ın teklif ettiği ve Masonların localarını yeniden kapatmak istediği kanun teklifini reddederek, bu suretle localarını kanunla pekiştirdi.

Tabiî bu ameliyeyi Meclis yaptı, fakat bu müzakerelerin devam ettiği üç celse zarfında Celal Bayar reisicumhur locasına gelerek, kanunun müzakerelerini sonuna kadar takip etmiştir.
Haklı idi... Onu, bir hiçlikten o mevkiye Dünya Masonluğu getirmişti!..
Ve bu iş için, nüfuzunu tamamiyle kullanmıştır!..
Binaenaleyh, Atatürk’ün bütün celâdetiyle kapattırdığı Mason localarını Celal ayar, nüfuzunu kullanarak ve samimi arkadaşlarını teşvik ederek Ahmet Gürkan’ın teklifini reddetmiş ve Masonların localarını pekiştirmiştir.”

YA O, YA BU!
Evet, bilmenizi istediğim “ayrıntılar” bunlardı...
Yazdım ki; “Atatürkçü” olduklarını söyleyenler, bir kere daha sorgulasınlar kendilerini!..
Sorgulasınlar ve karar versinler: “Mason”lara karşı Atatürk ne yapmıştır, “Atatürkçü” geçinen kendileri ne yapmaktadır?..

Bana kalırsa, yapacakları tek bir şey var:
Ya, “Masonların kışkırttığı” gayet açık olan “Kur’an kursu ve örtü düşmanlığı” söylemini terk edecekler, ya da “Mason” olduklarını açıkça deklâre edip, “Atatürkçülük” zırhından sıyrılacaklar!..
Ki, biz de rahatlayalım... çünkü efendim; ne zaman “Mason”ları hedef alan bir yazı yazsak, “Atatürkçü” kimlikleriyle çıkıyorlar karşımıza!..
İşin garibi; “Atatürk’ü hedef almakla” itham edip, bir de üste çıkmaya çalışıyorlar!..
Yok öyle yağma!..

çıkarın “maske”lerinizi de, “gerçek çehre”niz çıksın ortaya!..
Sizi gidi “Masonlar” sizi!..
Sizi gidi; “sahte Atatürkçüler” sizi!..
“İkili oynayıp, malı götürmek” işinize geliyor değil mi?..
Ama, millet yemiyor, bilesiniz!..
Havaalanında kontrol... Biraz hassasiyet!
15 ve 20 Kasım’daki patlamalardan sonra, özellikle havaalanlarında geniş güvenlik tedbirleri alındı... Hatta, “11 Eylül’den sonraki Amerika gibi aramalar” yapıldığı da yazıldı/çizildi...
Polis, elbette görevini yapacak... Buna hiç kimsenin itirazı yok...
Yalnız, bu kontrollerde biraz daha “hassasiyet” gösterilmesi ve “ülke şartları”nın dikkate alınması isteniyor!..

Meselâ, önceki gün... Bir yakınını New York’a uğurlamak isteyen “tesettürlü” bir bayan, “kontrol”den geçerken, üzerindeki “manto”sunun da çıkartıldığından şikâyet etti bana...
Diyor ki;

“Herkes, elbette görevini yapacak... Ancak, bizim hassasiyetlerimiz de göz önüne alınmalı!.. Pardesülerimiz, mantolarımız illâ çıkartılacaksa; oraya, pekalâ portatif bir kabin kurulabilir ve tesettürlü hanımlar, bir bayan polis tarafından orada kontrolden geçirilebilir!”
Bu talebi, aidiyeti cihetiyle “emniyet yetkilileri”ne iletiyorum... Umarım, gereğini yaparlar!..
Bir “portatif kabin” kurmak, o kadar da zor bir iş olmasa gerek!..

Rusya’ya “Fransız” kalmak!
Şimdi anlıyorum, Türkiye’deki “laikçi” maskeli “komünist”lerin; neden Rusya’dan yüz çevirip Fransa’yı “örnek” aldıklarını!..
Baksanıza; bir zamanlar “komünizm sembolü” olan Rusya’da bile hezimete uğramış “komünist”lerin partisi!.. Jirinovski denilen şaklaban bile oylarını ikiye katlarken, Komünist Partisi’nin oyu yüzde 12.7’de kalmış!..

Herhalde bunun için “Fransa’yı örnek” alıyorlar kendilerine... çünkü Fransa’da, halkın yüzde 57’si, “tüm dinî sembollerin okullarda yasaklanmasını” istiyormuş!..
Ama, yine de uyarayım kendilerini... çünkü Fransızlar; sadece “dinî” değil, “siyasî, sosyal, millî ve felsefî tüm semboller”in yasaklanmasını istiyormuş!..
Zor, bu “komünist”lerin işi zor!


HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.