General "hakkını helal et" dedi

General "hakkını helal et" dedi
Akit Ankara Temsilcisi Yener Dönmez Haber Türk gazetesine konuştu.

İşte o röportaj:

Birkaç yıl önce şöyle bir şey yazılsa kaç kişi inanırdı? Genelkurmay Adli Müşaviri, cezaevine giderken Yeni Akit yazarı ile helalleşti.”

Generallerle ilk temas nasıl oldu?

Ülkemiz için, TSK için, sakıncalı gördüğümüz durumları gündeme getirdik. Fişlemeler, Kozmik oda, Genelkurmay'daki İsrail odası gibi konularda haberlerimiz oldu. Bu haberler üzerine TSK'nın aleyhine olan şeyler varsa ortadan kaldırıldı. Diyalog böyle başladı. Önce karşılarında ezik birisi bekliyorlardı. Dik duran birisini bulduklarında çok şaşırdılar. Görüşme talebi onlardan geldi. 'Diyaloga her zaman açığız. Daha sonra da gelebilirsiniz' dediler. Görüşmelerin tamamının Işık Paşa'nın izniyle solduğunu söylediler.

Hıfzı Paşa ile ilginç bir diyalogunuz olmuş...

Andıç meselesi nedeniyle tutuklanabileceğini yazmıştım. Yakalama kararı çıkınca arayıp “Tebrik ederim, sonunda beni tutuklattınız” diye sitem etti. 27 Nisan muhtırasının kaldırılacağını da o görüşmede söyledi. “Bu son arayışım” demişti, ama cezaevine girmeden önce bir kez daha aradı. “Senin iyi insan olduğunu düşünüyorum. Hakkını helal et” dedi. Ben de “Siz de hakkınızı helal edin” dedim. Karşılıklı helalleştik.

Başka hangi generallerle görüşmeleriniz oldu?

AYİM Başkanı Tümgeneral Abdullah Arslan Paşa ile görüşmelerimiz oldu. O zamana kadar medyaya konuşmayan AYİM Başkanı ilk defa bize konuşmuştu.
GATA Komutanı Korgeneral Orhan Akbaş da bizim bir haberimizle ilgili açıklama göndermişti. Açıklamada ayetler, hadisler vardı. Bu hayli dikkatimi çekmişti. Onlar da bizim TSK’ya nasıl baktığımızı gördüler. Tüm bu görüşmelerin TSK'ya da mutlaka katkılarının olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ordu bizim gözbebeğimiz. Bizim derdimiz kurumun tamamıyla değil içinde yanlış yapanlarla…

Akredite basın kuruluşlarının savunma muhabirleri Ağustos'tan bu yana Genelkurmay İletişim Daire Başkanına ulaşamıyor. Siz konuşabildiniz mi?

YAŞ’tan sonra görüşme gereği duymadım. Çünkü bu dönemde ciddi bir problemle karşılaşmadık. Ama bizim Genelkurmay ile diyalogumuz devam ediyor. Bizim için akreditasyon yasağı Işık Paşa zamanında fiilen kalkmıştı. “Akreditasyonumuz kaldırılsın” diye de asla bir talebimiz olmadı. Biz akreditasyonunu milletten alan bir gazeteyiz.




TSK'ya düşman mısınız?

Asla. Türkiye'nin hiçbir kurumuna düşman değilim. Ama içlerinde yanlış yapanlar olursa, Türkiye ve TSK için onun karşısında olurum. Hıfzı Paşa, Tayyar Paşa “Akit milli hassasiyetleri çok iyi gözeten bir gazete” demişlerdi.
Hıfzı Paşa'nın sağ kolu Albay Zekeriya Duran'ın TSK'ya yakışmayan bir davranış içerisinde olduğunu ortaya çıkardık, istifa etti. Türker Ertürk Paşa da bizim haberimiz üzerine istifa etti ve CHP saflarına katıldı. Iğsız Paşa'nın helikopterle pikniğe gittiğini duyurmuştuk. Başbuğ'un Kudüs'te ağlama duvarı önündeki fotoğrafını ve oğlunun bir KCK'lı ile çekilen fotoğrafını yayımladık. Bunlar asla yıpratmak için değil. Bunlar bu milletin değerleri ile bağdaşmayan, TSK’ya, Türk subayına yakışmayan durumlardı. Bunları görmezden gelemezdik, gelmeyiz de.. Düşmanca yaklaşmıyoruz, onların da doğru yolda olmasını istiyoruz.

Son dönemde yaşananlar “Eskiden askerin yaptığını şimdi başkaları yapıyor” diye yorumlanıyor. Belge ve bilgiler sizin gazetenize nasıl ulaşıyor?

Kendi çabalarımızla... Doğal akış... 28 Şubat dönemi için Ertuğrul Özkök “Bizim bir andıç ayıbımız var” diyor. Ertuğrul Özkök andıç konusunda son derece tecrübeli. 28 Şubat döneminin andıççıları bu işi çok iyi bildiklerinden şimdi çamur atıyorlar. Ancak bu çamur tutmaz. O dönemin aktörleri, andıçların siyasetçileri yıpratmak ve ülkeyi dizayn etmek için olduğunu kabul ettiler. Bugün de bunun tersi bir söylenti var. Ama şu ana kadar, karşı andıçlar olduğu ispat edilmedi. Böyle bir şey olursa, onun da karşısında oluruz.

TSK'ya ait bu kadar belge, Genelkurmay Başkanlarının ses kayıtları, basına nasıl sızıyor?

Akit Gazetesi bağımsız, bağlantısız bir misyon gazetesi. Mimarı Mustafa Karahasanoğlu ağabeyimiz. Bizlere cesareti ve doğruluğu aşıladı. Eğer bağımsız ve bağlantısız olmazsanız, bir partinin, bir holdingin gazetesi olursanız, tam anlamıyla gazetecilik yapamazsınız. Mustafa ağabey başından beri sadece gazetecilik yapmış. İşiniz sadece gazetecilik olursa, bu haberlere ulaşabiliyorsunuz. “Bu haberi yayımlamaya kim cesaret edebilir?” algısı gelişiyor. Haber kaynaklarıyla o şekilde temas kurabiliyorsunuz. “Kimsenin baskısına boyun eğmeyen gazete algısı” gelişiyor. Doğal mecra sizi oraya sürüklüyor. Olay tamamen bundan ibaret. Bunu ben bir servis olarak görmüyorum doğal akış…

Bir dönem 312 general gazetenize dava açmıştı...

Evet maalesef. Bugün Işık Koşaner Paşa’nın internete düşen ses kaydında bir bir itiraf ettiği noktalara işaret eden bir yazı, evet yanlış duymadınız bir köşe yazısı gerekçe gösterilerek açılan bir dava bu. Bir tek dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök dava açmadı. Sonra bazı generallerle görüştüm, “Bize bir vekaletname gönderdiler, doldurduk. Üzerinde ne gazete ne de yazar ismi vardı” dediler. Talimatla imzalamışlar. Talimatı veren 1 numara kim, belki bunu mahkeme ortaya çıkartır. Ama Hilmi Özkök'ün vermediği net. Günlüklerde, O'na baskı olduğunu görüyoruz. Hatta “Siz niye dava açmıyorsunuz?” diye soruyorlar, “Bırakın da bir ayrıcalığımız olsun” diyor. Bir keresinde, idamla yargılanan bir çete reisinin Emin Çölaşan'a gönderdiği mektupta “Hasan” ismi geçiyor diye, gazetede ne kadar Hasan varsa Terörle Mücadele Şubesine götürdüler. Gazetemiz 300 polis, panzerler ve keskin nişancılarla basıldı. Yöneticilerimiz gözaltına alındı. Sonra Kaleşnikof’la tarandı, önüne bomba konuldu. Tam bir linç süreciydi. bunlarla mücadele verdik.

Misyon gazetesi ne demek?

Haberciliğin yanı sıra ideolojik bir duruşa sahip gazete… Ve Akit değerlerine bağlı, iyiliği emreden, kötülükten men eden, haklının yanında, haksızın karşısında duran tamamen milli bir gazete… İyi takip edenler, misyonumuzun ne olduğunu çok iyi bilmektedir, görmektedir.

Siyasetçilerle diyalogunuz ne durumda?

Gayet iyi. Bir tek Kemal Kılıçdaroğlu'nu farklı tutuyorum. Röportaj yaptığım bir tarihçi “Erkekse beni mahkemeye versin” demişti. Ben de bunu haberleştirmiştim. Kılıçdaroğlu beni de mahkemeye verdi. 12 Eylül günü sandıkta oyumu kullanırken gözaltına alındım ve o günü gözaltında geçirdim. Eğer Kılıçdaroğlu muhalefette bunu yapıyorsa iktidara gelince durum ne olur bilemiyorum. MHP de eskiden akreditasyon uyguluyordu. Temsilciliğim döneminde böyle bir yasak uygulamadılar. Onlarla da diyalogumuz sürüyor.


HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.