Spor yazarlarından ağır eleştiri
RIDVAN DİLMEN
İki dakikada teslim olduk
Dakika 70... Hırvatistan'ın en uçta oynayan oyuncusu Oliç, sağ bekimize faul yapıp sarı kart görüyor. Skor 3-0... Aynı Oliç ikinci dakikada golü atan oyuncu...
Hırvatlar, bizden çok fazla konsantreydiler. Daha organizelerdi. Taktik anlayışları daha iyiydi. Bireysel performansları da bizden iyiydi.
Maçlar 90 dakika oynanır, ama dün iki dakika oynandı. İkinci dakikada yediğimiz golden sonra taraftar, oyuncu, hepsi teslim oldu. Mesele bu zaten... Problemimiz de bu...
Bizim takımımız önce duygularıyla, sonra mantığıyla oynuyor futbolu yıllardır... Belki de duygularımızı abartılı kullanıyorduk. Ama unutmayalım ki; bu duygusallık bize bir özellik kazandırmıştı diğer ülkelere karşı geri dönüşlerde olduğu gibi... Biz duygularımızla mantığımızı idare edecekken, duygularımızı tamamen atıp sadece güya mantığımızla oynamaya çalıştık.
Sürekli olarak "Biz diğer ülkelerin çok gerisindeyiz" kalıbı beynimize yerleştirildi. Gruplarda Kadıköy'deki Belçika maçının ikinci devresi dışında dünkü mücadele de dahil iyi maçımız yok.
SAHADAKİLER İÇİN ÜZÜLDÜM
Dün ben de çok yanıldım belki ama en çok sahadaki çocuklara üzüldüm. Çünkü onlar yapayalnızdılar. Daha da üzüldüğüm Milli Takım formasına heyecanla koşarak giden çocuklar son dakikalarda kart görüp rövanşta oynamamak istediler.
Bu tablo, ne yazık ki bu çocukların suçu değil. Öncelikle biz futbol kültürümüzü, spor kültürümüzü, saygımızı, sporcuya saygımızı arttırmalıyız. Yoksa kazanmak, kaybetmek bunlar hep futbolun doğasında var.
Böylesine güzel bir stadı ülkeye kazandıranlara ve ülkesine büyük başarılar armağan etmiş sporculara da küfür ettiğin sürece Avrupa Şampiyonası'na gitsen ne olur, gitmesen ne olur.
Maç mı? Maçı Hırvatistan zorlanmadan, hak ederek kazandı.
Tekrar söylüyorum; BEN BÜTÜN OYUNCULARI ÇOK SEVİYORUM.
UĞUR MEKELE
Böyle yenilmemeliydik
Seyrantepe’de ağır yenilgi aldık, bu doğru... 90 dakika boyunca sahaya hemen hemen olumlu hiçbir şey yansıtamadık, Volkan’dan Burak’a kadar tüm takımın çok düşük viteste oynadığı çok üzücü bir akşam geçirdik. İlk 11’le ilgili eleştiri yapmak da zor; ulusal takımın başına hangi yerli hocayı koysanız eminim dün gece aşağı yukarı bu dizilişle sahaya çıkardı. Sadece bir tek şeyi aklım almıyor: Hafta sonu Galatasaray da Mersin önüne bire bir bu formasyonla sahaya çıkıyor, Terim, Sabri’ye aynen dün geceki görevi (üçlü orta sahanın sağını) veriyor. Cumartesi akşamı Eboue ile Kazım arasında sıkışan Sabri sahaya hiçbir şey koyamıyor, o oyununun ödülünü 6 gün sonra Gökhan’la Hamit’in arasına yerleştirilerek alıyor! İkinci devrenin başındaki Töre/Gönül değişikliğini görünce insan ister istemez düşünüyor, acaba bu dizilişle başlamak daha akılcı olmaz mıydı? Ya da aday kadroda o pozisyon için Mehmet Topuz düşünülemez miydi? Bir dönem Mehmet Topal kadrodan aforoz ediliyor gibiydi, şimdi de aynı mesaiyi Topuz mu yapıyor? Milli takım seçicileri sokaktaki en makul adama bile bu soruları sordurur duruma geldiyse, biraz da hatayı kendilerinde aramalılar belli ki...
* * *
Maça hangi 11’le başlasak durum değişmeyebilirdi çünkü çok garip bir akşam yaşadık: Birisi Biliç’e önceki gün gelse ve kariyerinin çoğu sağ bek/stoperde geçmiş Corluka sol bekte hayatının en iyi milli maçını oynayacak; 90 dakikayı bir gol/bir asistle tamamlayacak dese acaba inanır mıydı? Biliç, sırf Pranjic’le olan kişisel sorunlarını aşamadığı için sol kanadını iki devşirmeyle kuruyor ve enteresandır maçın en iyisi bu iki adam oluyor! Hatta bu tercih sayesinde Arda (kariyerinde kendisini en çok zorlayan Corluka’yla değil) rahatlıkla alt edebileceği Vida’yla eşleşiyor; ama ne yazık ki bugün Hırvat gazetelerinin umurunda bile olmayacak Biliç’in bu tercihleri!
Hırvatlara yenilebiliriz, sonuçta FIFA sıralamasının 12’ncisi (Arjantin’le kafa kafaya, Fransa’nın üstünde) olan bir milli takıma kaybettik. Bağımsız olduktan sonra sadece 1 Dünya Kupası, bir Avrupa Şampiyonası kaçırmış bir Hırvat ekolüne mağlup olduk. Zaten üçüncü defa play-off oynuyorlar, hepsini geçiyorlar. Ama bize esas koyan Hırvatlar’a yenilmek değil ki, böyle yenilmek... Teknik ekibimiz dün gece herhangi bir yenilgiyi açıklayabilirlerdi, ama yenilginin böylesini açıklamaları sanırım çok zor olacak.
AHMET ÇAKIR
Boş hayaller ve utandıran gerçek
Yıllardır ilk kez bir milli maç öncesinde hiçbirşey yazmadım. Yazılıp söylenenlerin yüzde 90'ının boş laf olmasından sıkılmanın yanında bunun başka nedenleri de vardı ve o endişemi kat kat aşan bir rezaletle karşılaştık.
Hırvatistan'ın gerek şu andaki konum gerekse futbol geçmişi açısından bizden çok daha iyi durumda oluşu nesnel bir gerçeklikti. Ancak bu aşılamaz bir engel de değildi. Nitekim kısa bir süre önce Yunanistan bunun nasıl yapılabileceğini göstermişti.
Buna karşılık bizim Azerbaycan'a yenilen bir takım mı olacağımız yoksa nihayet özlediğimiz düzeye sıçramanın tek maçlık örneğini mi göstereceğimiz belli değildi. Kuşkusuz ki birinci olasılık çok daha akla uygundu. Vatan-millet gazlarıyla bazı günlük başarıların yaşanabileceği dönemler artık çok gerilerde kalmıştı.
Daha maç başlamadan böyle bir karşılaşmada olabilecek en kötü durum ortaya çıktı. Giray kolaylıkla göğsüne alıp pas yapabileceği topu rakibin önüne bıraktı. Sonrasında dizi film gibi hatalarla topu ağlarımızda gördük. Sadece maç değil, 2012 hayalleri de başlamadan bitmiş oldu.
Ortaalanda kaptırılan topun ardından yaşanan panik, kanattan ortanın önlenemeyişi, Volkan'ın topu tutamayışı, Hakan Balta'nın rakibin arkasında kalışı gibi durumlar artık hata bile diyemeyeceğimiz kadar alışılmış, sıradan fiyaskolardı. Başka maçlarda belki bunlar cezasız kalabiliyordu ama bu kez öyle olmadı.
Belli ki maça sadece laf düzeyinde hazırlanmıştık. Herhalde gazetelerin verdiği gazla maçın kazanılabileceğini sanıyorduk. Rakipse dersini çok iyi çalışmıştı. Örneğin ilk yarım saatin tamamına yakın bölümünde neredeyse tek kale oynamıştık ama bir karambol dışında pozisyonumuz bile yoktu. Müthiş bir çaba harcıyor ama hiçbir yere varamıyorduk. Buna karşılık onların hemen her çıkışı tehlike oluyordu. Çünkü gerçek bir oyun planları vardı ve neyi nasıl yapacaklarını biliyorlardı.
Beşiktaş'ın birkaç ayda gönderdiği Gordon ile Sumunic gibi bir tarihi eserden oluşan savunma karşısında en küçük bir etkinlik bile gösteremedik. Buna karşılık onlar bizim yetersizliklerimizden güle oynaya yararlandılar. İkinci ve özellikle de üçüncü gol, Avrupa'da 2. kategori bir ülke için düpedüz utandırıcıydı.
Ortaalanda Emre'nin top alıp kullanmasını önlemekten tutun da Arda ve Burak'ı kıpırdayamaz hale getirmeye varıncaya kadar her türlü hesabını yüzde yüz tutturan Slaven Biliç, deneyimli diye ondan üstün görülen Hiddink'e sıkı bir ders verdi.
Onların aralarındaki durum bizi ilgilendirmez ama rezaleti yaşayan takımımız olunca iş değişiyor. Hücumda ve savunmada hemen hiçbir planımız yoktu. Bırakın böyle bir planı, oyuncularımız nerede durmaları gerektiğini bile bilmez bir şaşkınlık içindeydi. Üçüncü gol bunun hazin bir kanıtı oldu.
Daha ilk maçta kesin olarak elenmekle kalmadık, futbolumuzu belki de 10 yıl geri götürebilecek bir kaosun da kapısını açmış olduk. Bundan sonrası için artık Allah selamet versin demekten başka yapılabilecek birşey görünmüyor.
Herşey bir yana, hiç değilse rakibin ulusal marşına saygı göstermeyi öğrenebilsek! Onunla bile avunabilirdik... Bu tür utandırıcı hareketlerle hiçbir yere varamayacağımızı insanlarımıza anlatabilmek için ne yapmak gerekir dersiniz?
ÖMER ÜRÜNDÜL
Fazla söze gerek yok
Maç öncesi hem teknik heyetin hem futbolcuların hem de yorumcuların hemfikir olduğu birinci düşünce, "Çok dikkatli olalım. 1-0 da olsa gol yemeden kazanalım. Kazanamazsak bile gol yemeyelim" şeklindeydi.
Bu tip maçların ilk bölümü çok önemlidir. Kontrollü başlayacaksın, takım savunmasına özen göstereceksin, rakibin nasıl oynayacağını ölçüp biçeceksin. Böylesine önemli bir maça gol yiyerek başladık. Bundan sonra tempoyu yükseltip yoğun bir baskı kurduk. Stresli olan Hırvatistan'ın da aşırı top kayıpları bize hücumda devamlılık şansı veriyordu. Ama ofansif girişimlerimizde plan-program yoktu. Her zaman vurguluyorum, Burak'ın yapısı, ileride son adam rolüne uygun değil. Hele kapanan organize savunmalara karşı bu tip bir santrforla pozisyon bulmanız tesadüflere bağlı. 25 dakikalık tempolu ama pozisyonsuz oyun sonucu hücum pres düşüncesiyle boşalan orta alandan rakip kontrataklar tehlike sinyalleri veriyordu. Üstelik Hırvatistan'ın Modriç gibi zeki servisçisi ve Oliç gibi bir geniş alan sprinteri vardı. Sonuçta ikinci golü de yedik. Üçüncüden kurtularak devreyi bitirdik. Büyük moral bozukluğu içinde ikinci yarıya çıkan takımımız kısa sürede üçüncü golü de yiyince maç da, bu eşleşmeden EURO 2012'ye gidecek takım da daha ilk maçta belli oldu. Hırvatistan üç senenin birikimiyle oyun disiplininden hiç kopmadı. Hak ederek kazandılar. Sahanın yıldızı Corluka'ydı.
KÖTÜ YÖNETİLDİK
Turnuva başından beri Hiddink tarafından çok kötü yönetiliyorduk. Kadro seçimleri, sahaya çıkan takım tertipleri, büyük yanlışlar içindeydi. Dün de öyle oldu. Gökhan Gönül'ün sakatlıktan ve idmansızlıktan ayakta duracak hali yok. Emre ligdeki maçlardan da açıkça görülüyordu ki fizik olarak düşüş içinde. Sabri kesinlikle orta saha oyuncusu değil. Üstelik de eski dönemde Sabri sağ bek, önünde Hamit çok uyumlu bir ikiliydiler. Mehmet Topal Valencia'da oynuyor. Ülkemizdeki kontratakları karşılayan bir numaraları isim. O da yedek kulübesinde. İleride top tutacak nokta santrfora ihtiyacımız var diye sürekli vurguluyorum. Takım da oynamasa da mutlaka kadroya alınması gereken Semih aday kadroda yok. Türkiye'nin en formda kalecisi Trabzonsporlu Tolga yedek kulübesinde bile yok. Fazla söze gerek yo
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.