Maliki Irak'ın yeni diktatörü

Maliki Irak'ın yeni diktatörü
Mezhepçiliğe dayalı politika izleyen Nuri El Maliki, devrik diktatör Saddam Hüseyin'in bile yapamadığını yaparak Irak'ı bölüyor

Irak'ta, eskiden bombalar patlıyor, kurşun sesleri yükseliyordu. Benzer manzaralar yine yaşanıyor ama eskiye göre daha az. Şimdilerde siyasetçilerin bomba etkisi yapan çıkışları yankılanıyor Bağdat sokaklarında.

MEZHEP KAVGASI
Siyasiler, mezhebi yargıları ön plana çıkarıyor ve sert mesajlar veriyor. Üretilen krizler, Irak'la sınırlı kalmıyor. Türkiye bile bu krizden nasibini alıyor. Maliki, halkı korkutmak için Türkiye'yi düşman gösteriyor.

Başkent Bağdat'ın meşhur Firdevs Meydanı'ndaki Saddam Hüseyin heykelinin beton kaidesi hâlâ yerinde duruyor. 2003 Mart'ında gerçekleştirilen işgalin üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen savaşın derin izleri, kendini belirgin şekilde hissettiriyor. Ama Bağdat meydanlarında Saddam'dan eser yok. Irak, hem haksız savaşın hem de diktatörlerin izlerini silmeye çalışıyor. Emareleri de yok değil. Neredeyse her kurum, kuruluş ve mahallenin etrafındaki beton bloklar yavaş da olsa kaldırılıyor. İnsanı canından bezdiren güvenlik noktaları da nispeten azalmış. Bombalar eskisi gibi sıklıkla patlamıyor. Bazen Sünni ve Şiilere yönelik kanlı eylemler yapılsa da geçmişle kıyaslandığında Irak'ta daha sakin bir tablo var. "Tamam, artık Irak sahip olduğu zengin petrol rezervleriyle yaralarını sarıp güçlü ve huzurlu bir ülke olabilir" diyorsanız yanılabilirsiniz. Irak, bu defa da siyasetçilerin bomba etkisi yapan beyanlarıyla sarsılıyor. Siyasi krizler, ülkeyi belirsizliğe sürüklüyor.

ÖZERKLİK... BAĞIMSIZLIK
Başta Başbakan Nuri El Maliki olmak üzere, etnik ve mezhebi çıkışlar, halkın tansiyonunu epey yükseltiyor. Iraklılar bu sebepten dolayı, geleceğe emin adımlarla yürüyemiyor. Liderlerin gerginliği tırmandıran açıklamaları, "bölünme" senaryolarını da tetikliyor. Bir taraftan Şiiler, İran'la girdikleri yakın temas sebebiyle güneyi merkez yapıp tüm ülkeyi Şii hâkimiyetine sokmak istiyor, diğer taraftan kuzeyi Dubai'ye çevirmeye çalışan Kürtler, "bağımsızlık" talebinde ısrar ediyor. En nihayetinde orta Irak'ta yaşayan Sünniler de Türkmenler de "özerklikliği" dillendiriyorlar. Hatta Tikrit, Diyala, Ramadi ve Felluce gibi kentlerin meclisleri "özerklik" kararı alıp Bağdat'a gönderdi. Merkezi hükümetin, bu talebi reddettiği kaydediliyor. Bu kapsamdaki çıkışlar, liderlerin açıklamalarıyla ruha bürünüyor ve dışa yansıyor. Böyle olunca da her dini ve etnik grubun mensuplarının kafası karışıyor. Çıkışlar, dışarıdan da farklı okunuyor. Başka ülkeler, Irak'ta olup bitenlere seyirci kalmıyor. Bu ülkelerden biri İran, biri Suudi Arabistan bir diğeri de Türkiye.
Ankara, ısrarla sürdürdüğü "komşularla sıfır problem projesi" kapsamında Irak'taki gruplara "eşit mesafede" durmaya çalışırken, Kürt yönetiminin özel çabalarıyla oluşan yakın temas, Başbakanı Maliki'yi çılgına çevirmeye yetiyor. Bu sebeple bazen Maliki ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın karşılıklı salvolarına hem Türkiye hem de Irak halkın gündemine oturuyor.



HALK SEFALET İÇİNDE
Kürt, Sünni ve Şii, din ve siyaset adamlarının birbiri ardına gerçekleştirdiği "ikaz" toplantılarına rağmen Başbakan Maliki bildiğini okuyor. Ülkenin bütün güvenlik güçlerini, vekaleten atadığı partizanlarla kontrol ediyor ve hızla silahlandırıyor. Olan yine sefalet içinde yaşayan Iraklıya oluyor...


IRAK'IN 'SAHİBİ' KİM?

Maliki'nin tansiyonu yükselten çıkışları ve Mesut Barzani'nin bağımsızlık referandumu söylemiyle zirve yapan krizin sebep olduğu gergin havayı yakından koklamak amacıyla Irak'ın problemli bölgelerinde nabız tuttuk. Eğer Irak'ta bir ayırıma dikkat çekilmek isteniyorsa bu kesinlikle zengin ile fakir arasındaki uçurum olmalı. Zira hemen her tarafta gözle görülen bir sefalet ve geri kalmışlık var.
Bağdat, harap vaziyette. İşgalden hemen sonraki halini görenler, geçmişe kıyasla bir toparlanma yaşandığını söylüyorlar fakat bunun yeterli olmadığı aşikar. Yollar dar, trafik yoğun. Bir yerden bir yere ulaşmak güç. Alt yapı yok. Ayrılma ve bölünme sinyalleri veren siyasiler ise asıl yapmaları gerekeni yerine getirmekte aciz görünüyorlar.

Bağdat, başkent görüntüsünden çok uzak. Birçok yabancı misyon ve bakanlık "Yeşil Bölge" denilen ve etrafı yüksek beton bloklarla çevrili çok korunaklı bir mıntıkada bulunuyor. Bu bile Irak için başlı başına büyük bir ayıp olmaya yetiyor. Ancak, iktidarı elinde bulunduran güçler, yaraları sarmak yerine farklılıklara kaşımayı tercih ediyorlar. Irak'ta can yakan şöyle bir gerçeklik var: Sünniler iktidarda oldukları dönemde; Şiiler, "burası bizim ülkemiz değil" anlayışıyla hareket etmişler. O zamanlar yani Saddam Hüseyin döneminde Şiiler, ayrılmak istemişler. Uzaklara gitmeye bile gerek yok. İşgalden sonra federalizm sistemi en fazla isteyen kesimin Şiiler olduğu biliniyor. İki dönemdir onlar iktidarda. Şii olan Maliki'nin diğer unsurları dışlayan tavrından ötürü bu defa da Sünniler, Irak'a sahip çıkmıyor. Zaten Kürtlerin durumu 1990 yılından bu yana farklı. Onlar Irak'ın tamamından ziyade bölgeleriyle meşgul. Durum böyle olunca ülke hep kör topal ilerliyor. Buna bir de komşu ülkelerle çıkarılan krizler eklenince, içinde çıkalamaz bir hal oluşuyor.



Kavganın temelinde petrol var
Anayasaya göre, yönetim güç dağılımı üzerine kurulmuş. Ancak dengeler çabuk bozulabiliyor. Ülkede sistem yok. Kavganın temelinde ise parayı kontrol etme arzusu yatıyor

Irak'ta uzun süredir nüfus sayımı yapılamıyor. Nüfusa ilişkin rakamlar tahminden ibaret. Planlama Bakanlığı'na göre mevcut nüfusu 32 milyon. Bu rakamın içinde farklı din ve etnik gruplar var. Herkes kendi nüfusunu yüksek gösteriyor. Sebebi petrol gelirlerinden fazla pay almak. Irak'ın petrol rezervleriyse dudak uçuklatacak türden. Petrol ihracatı rekora doğru gidiyor. Sadece petrol ihracatından elde edilen gelir şimdilik 9 milyar dolar. Petrol Bakanlığı'nın verilerine göre 2012 yılı sonunda bu rakam 10 milyar doları bulacak. Yani yılda petrolden elde edilen para 120 milyar doları bulacak. Bu rakam Irak için çok büyük bir para demek. Gaz ise şu anda işletilmiyor. Bunun değerlendirilmesi halinde Irak'ın gelirlerinin çok daha yüksek olacağı kesin. Kavganın temelinde bu parayı kontrol etme arzusu yatıyor. Ancak bu kaynak uluslararası güçlerin yalnızca Iraklılara bırakmayacakları kadar kıymetli. Bir ölçüde ülke de bunun için işgal edildi ve yeniden güç dağılımına tabi tutuldu. ABD'nin işgalinden sonra hazırlanan Irak anayasasına göre yönetim belli bir güç dağılımı üzerine kurulmuş. Yalnız güç dengesinin çok da adil olduğunu söylemek mümkün değil. Dengeler çok çabuk bozulabiliniyor. Çünkü Irak'ta oturmuş bir sistem yok. İnsanların demokrasi kültürü de bulunmuyor.

MALİKİ'NİN MUHALİFLERİ: Güç başını döndürdü
Irak Türkmen Cephesi Lideri ve Kerkük Milletvekili Erşat Salihi, "Orta Doğu ve ülkemiz büyük bir kaostan geçiyor" diyerek açıklıyor durumu. Ardından da ekliyor: "Irak'ın en büyük problemi merkezi hükümetin hâkimiyet kurmak istemesinden kaynaklanıyor. Başbakan kontrol edemediği bölgeleri denetimi altına almak isterken dini ve etnik grupların refleksiyle karşılaşıyor. Oysa Irak'ın çözüm bekleyen birçok meselesi var. Bunlarla uğraşılmıyor. Halkı ilgilendiren tek bir kanun dahi çıkarılamıyor. Yolsuzluk ve suiistimal de almış başını gidiyor."

Elbette Irak'taki siyasi krizin farklı sebepleri var. Herkesin kendine göre bir çözümü bulunuyor ancak bunların hayata geçirilmesi konusunda ne bir işbirliği ne de çaba söz konusu.
Maliki'nin Türkiye'yi düşman göstermesinin sebebi de Ankara'nın Suriye politikası ve Haşimi'ye ev sahipliği yapması gösteriliyor. Haşimi'nin savunma avukatlarının başkanı Kerküklü Muayet İzzi bu konuda çarpıcı bir açıklamada bulunuyor. İzzi, "Güç ve iktidar, Maliki'nin başını döndürdü. O Sünni liderleri "terörist" göstererek Şiilerin nezdinde itibar görmek istiyor. Türkiye'ye saldırarak da hâkimiyetini kalıcı kılmak istiyor" diye konuşuyor.

İzzi'nin söyleyecek sözü çok. Maliki'nin büyük bir haksızlık yaptığını söylüyor. Haşimi için peşinen hüküm verildiğini ve yargılama olayının göstermelik olduğunu belirten İzzi, "Maliki her geçen gün daha fazla Saddam'laşıyor. Irak'ı tek başına ve ilelebet yönetmek istiyor. Bunun içinde rakiplerini tasfiye etmeye çalışıyor. Haşimi, Bağdat'taki mahkemeye gittiği anda idamına karar verirler. Bu nedenle bizler savunmadan çekildik" diyor.

Haşimi'nin tüm Sünnileri bir parti altında toplama çabaları sebebiyle hedef seçildiğini savunan İzzi, şöyle konuşuyor: "Türkiye, Hümeyni'ye de ev sahipliği yaptı. Bundan dolayı hiçbir Sünni Türkiye'ye düşman olmadı. Ama şimdi Haşimi İstanbul'da diye Maliki, açıklamalarıyla Şiileri Türkiye'ye karşı tahrik ediyor."



HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.