Çetelerin avukatlığına soyunanların dikkatine!..
Cumhuriyet 85 yaşını doldururken, sizin cenahın ağzından lâiklik ve Atatürkçülükten başka bir şey duymadık. Bu ülkenin iktidarını; Anadolu’nun bağrından kopup gelenlerle, yani köylünün, çiftçinin, işçinin, tornacının ve imamın çocuklarıyla, hiç ama hiç paylaşmak istemediniz. Buna rağmen hiçbir projenizi duymadık. Yatıyorsunuz lâiklik, kalkıyorsunuz Atatürkçülük.
85 yıl boyunca, yapılan her yeniliğe, güzelliğe, değişikliğe, hizmete ve özgürlüğe karşı çıktınız. O Demoklesin Kılıcı gibi tepemizde sallandırdığınız lâiklik, yapılan her yenilikten hile kaptı. Nezle oldu, grip oldu, bronşit oldu, hatta zaturre-verem oldu. Fakat hiçbir zaman yapılan yeniliklerin önünden geri durmadı. Kahramanca savunup durdu. “Ezan-Kur’an, namaz-başörtüsü, sakal ve bıyık” gibi esintilerden, lâikliğiniz hep etkilendi ve etkiledi.
Bugünkü hükûmeti, hiçbir zaman içinize sindiremediniz. (Aslında bu sindirim probleminiz, 1950’den bu tarafa devam etmektedir.) Onu yıkmak-yok etmek için her yola baş vurdunuz. Fakat bir türlü başaramadınız. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini; bir yıldan daha çok bir zaman varken, tartışmaya açtınız. Bütün imkânlarınızı, demokrasi ve hukuk dışı bütün kuralları (kuralsızlıkları) kullanarak ve ahlâk dışı saldırılarla engellemeye çalıştınız. “E Muhtıra” dediniz, “Anayasa” dediniz, “HSYK” dediniz, “ÜAYK” dediniz, “YÖK” dediniz, “TÜSİAD” dediniz, “STK” dediniz, “Yargıtay-Danıştay” dediniz, hatta “Genç Subaylar” dediniz… Bunların hepsine bildiriler yayınlattınız. Yüzde yirmiyle, “Cumhurbaşkanını, biz emrederiz siz seçersiniz.” dediniz, olmadı. Ne yaptıysanız bir türlü engelleyemediniz, kervan yürüdü.
Bu sefer farklı bir yola baş vurdunuz. 80 yılda yapılamayan hizmetleri beş yıla sığdıran ve yurt çapında her iki kişiden birinin oyunu alan partiye kapatma davası açtırdınız. İşçi sendikalarını kullanarak, “1 Mayısı” kana bulamayı denediniz. Yıllarda beri bu tip gösterilere kapatılmış Taksim Meydanı’nın, işçiler tarafından kullanılması için feryatlar kopardınız. Bütün bu belden aşağı vurmalara rağmen, ekonomi sarsılmadı, devalüasyon olmadı. Yurt çapında, büyük bir hızla ve kararlılıkla devam eden hizmetler-yatırımlar sürüp gitti. Fakat iktidara getirmeye çalıştığınız dünya görüşüne sahip olan, iki büyüğünüz arasında, bir zamanlar bir “Anayasa Kitapçığı Muhabbeti” olmuştu ya; ertesi gün sabahleyin kalktık ki, cebimizdeki paranın yarısı buharlaşmış. Yine o dönemde yirmi küsur bankanın içi boşaltıldı. Bunun hesabı da, ancak bu dönemde sorulabildi. O bankaların içi boşaltılırken; yetkisini kullanmayanlar veya kullanamayanlar, 50-60 milyar doların buharlaşıp gitmesine seyirci kalanlar, bugün hep “kahraman” oldular. Dumanlık havada yol gösteriyorlar; “Erdoğan ve arkadaşları bunu kabullensin ve aradan çekilsin. Biz geride kalanlara yardımcı olalım.”
Yıllardan bu yana kangrene dönmüş; devletin işçiye, memura, emekliye olan borçları ile içi boşaltılmış bankaların, alacaklılarına olan borçları bu dönemde ödendi. Devletin bankasından düşük faizle kredi alıp yine aynı devlete yüksek faizle borç veren holdinglerin hortumları, bu dönemde kesildi. Bir zamanlar o büyük makamlardaki insanların bir kısmı, holding sahipleriyle işbirliği içinde çalışırken yakalandıklarında; “Biz ne yaptıysak lâiklik adına yaptık, Atatürkçülük adına yaptık.” diyerek, o sizlerin kutsallaştırdığı değerleri hep kalkan olarak kullandılar. Sandıktan çıkamayacağınızı anladığınız her dönemde, bu taktiklere başvurdunuz. O zaman işinizi kolaylaştıran birleri vardı. Sıkışınca şapkasını alıp giderdi. Şimdi o da sizlerle beraber, güzel taktikler de veriyor. Ancak farklı olan biri var. Bütün saldırılara rağmen hep dik durdu. Hiç yılmadı, yılacağa da benzemiyor. Evet o, altındaki koltuğun değil, Türkiye’nin sevdalısı idi, bu milletin yüce değerlerinin bendesi idi… İşte sizleri çıldırtan da bu duruşu ya!.. Çünkü Cumhuriyet Tarihi boyunca böyle bir manzarayla karşılaşmamıştınız.
Yeri geldiğinde, hukuk ve demokrasi adına mangalda kül bırakmıyorsunuz. Girdiğiniz yarışı kaybedince de, suçluyu başka adreslerde arıyorsunuz. Daha dün bir ağabeyiniz, “Mahkeme salonuna siyaset girerse, adalet dışarı çıkar.” şeklinde bir beyanda bulundular… Bu kural, sadece sizler ve sizin gibi düşünenler yargılanırken mi geçerli? Refah Partisi, “Kayıp Trilyon Davası” ile yargılanırken; Sizler hem savcı, hem hakim, hem de infaz memuruydunuz. O davada yetmişin üzerinde parti mensubu hakkında hapis, siyaset yasağı ve icra takibi istenmişti. İstenen bu cezaların birçoğu da uygulanmıştır. Bugün ise, Refah davasına göre en az üç kat daha büyük bir yolsuzluk olduğu ispatlanan, “CHP-KANALTÜRK DAVASI” hakkında hiç kimse kılını kıpırdatmıyor. Demek ki sizlerin, tarif ettiğiniz ve arzuladığınız hukuk ta-adalet te buymuş.
Cumhuriyet Gazetesi’nin bir temsilcisi, Amerika’da üst düzey üç kişi ile bir araya geliyor ve orada TC Hükümeti’ni nasıl devireceklerini, yerine kimleri ve nasıl getireceklerini tartışıp plânlıyorlar.
Eski Jandarma İstihbarat Daire Başkanı Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ile Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay; söz konusu generalin makam odasında bir araya gelerek, Cumhuriyet Gazetesi’ne Genel Kurmay bütçesinden 100 milyar TL aktarılmasını kararlaştırıyorlar.
Ergenekon Davası’na muhatap olan örgütün hücre evlerinde bombalar ve yapılacak eylemlerin plânları bulunuyor. Yapılacak eylemlerin tetikçileri, bu tetikçilerin arkasındaki beyin takımı tespit ediliyor. Aynı örgütün içinde yakalanıp tutuklanan birisi, bu zaman içinde hasta oluyor. Bu kişi, Edirne’den İstanbul’a kadar, bir sürü hastahanede tedavi ediliyor. Bu tedavi giderleri, devlet tarafından karşılanıyor. Ağır hasta olduğu tespit edilince de tahliye ediliyor. Tahliyeden birkaç gün sonra ölüyor. Bunun üzerine kıyametler koparıyorsunuz. Sanki onlar değil de, onları yakalayıp tutuklayanlar suçlu…
Aynı terör örgütü tarafından, TC Başbakanı’na karşı, tam üç defa, başarısızlıkla sonuçlanan suikast düzenleniyor. Ama sizin cenahtan pek ses çıkmıyor.
Suikast düzenleyenler , bomba atanlar, darbe plânlayanlar, hortumcular, milletin değerleriyle alay edenler, tarihini ve aslını inkâr edip aşağılayanlar, başörtüsüne, Kur’an’a-Peygamber’e savaş açanlar, sarhoşluğu, darbeleri ve darbecileri övenler masum… Fakat onları yargılayanlar “eşkıya” öyle mi?..
Madem bu kadar hukuktan ve adaletten yanasınız, mazlumlardan, suçsuzlardan ve gariplerden tarafsınız, o zaman vereceğim örnekleri bir hatırlayın. Yakın tarihimizde yaşanmış yüzlerce zulümden sadece üç tane örnek vereceğim…
Bugünün Başbakan’ı, kaç kuruşluk yolsuzluk yaptı da hapis yattı? Ankara BŞBB Melih GÖKÇEK, hangi suçu işlemişti ki, gece yarısı evine baskın yapılarak gözaltına alınmıştı? Merve KAVAKÇI, hangi örgütü kurmuştu veya yönetmişti ki, yine gece yarısı ve zorla evine girilerek gözaltına alınmıştı?...
Kahraman Ordumuz Kuzey Irak’ta; hiçbir tarihte görülmemiş, çok yüksek derecede başarılara imza atmışken, orduyu ve ordu mensuplarını aşağılayıcı-rencide edici beyanlar ve yayınlar yaparken neler hedeflenmişti?..
Ergenekon davası, parti kapatma davasından dokuz ay önce başladığı halde, bugün; “Bu davada hiçbir suç unsuru ve delili yoktur. Bu dava, kapatma davasının bir rövanşıdır.” şeklinde açıklamalar yapılıyor. “Benim teröristim iyidir.” mantığı ile, ülkemizde yıkıcı ve bölücü faaliyetlerde bulunanlar savunuluyor. Allahaşkına siz kimden yanasınız? Hırsızdan mı, yoksa ev sahibinden mi yanasınız?
Artık ellerinize kına yakabilirsiniz. Yıllardır sürekli suçladığınız ve hedef gösterdiğiniz, Emniyet Teşkilatımızdan üç polisimiz daha şehit edildi. İyice ellerinizi oğuşturun. Çünkü bu bir huzursuzluktur ve bir kargaşadır. “Kurt dumanlı günü sever.” misali, belki bu olaydan da bir şeyler çıkarıp hanenize artı puan yazabilirsiniz.
Sizlere göre tek suçlu; bu ülkeye canla-başla hizmet edenlerdir. Ülkenin millî ve manevî değerlerine sahip çıkanlardır. Aksine bomba atanlar, terör örgütü kuranlar, darbe hazırlığı ve çığırtkanlığı yapanlar, bu Yüce Millet’in değerlerine saldıranlar; hiçbir zaman suçlu olmadılar ve de olmayacaklar. Çünkü onların, sizler gibi hamisi var.
TC Kanunları’na göre; darbeleri, darbecileri, terör olaylarını, teröristleri övmek ve savunmak suç olduğu halde, bu örgütlerin ve olayların avukatlığını yapanlar, bu cesareti nereden alıyorlar?..
Kendisini bu vatana ve Türk Adaleti’ne adamış, cesur-yürekli savcıları göreve çağırıyor, saygılar sunuyorum.
Muhittin Atıcı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.