Edep yâ hû!
Ne yazık ki kendini merkezde görenlerin marjinal kulvardan pek farkı bulunmuyor. Dün yoktu, bugün hiç yok. İnsan zaafına ve onun sömürüsüne dayanan pespaye gazeteciliği eleştirmeye kalktığınızda ise başınıza gelmedik kalmaz. İlk kurşun hazırdır: Sizi hemen ‘ahlak zabıtası' olmakla suçlarlar. Tamam ‘ahlak zabıtası' olunmasın ama ‘ahlak tahripçisi' olmaya kimin hakkı var ki! Kaldı ki yapılan istismar sadece gazeteciliğin insan ve aileden koparılması değil; aynı zamanda toplum değerlerinin altüst edilmesidir.
Son günlerin güncel haberlerine bakın lütfen, neler yaşandığını daha iyi anlayacaksınız. Mesela kadim medya yine koro halinde tempo tutuyor. Neler mi diyor? ‘Ey Türk Hava Yolları (THY), hosteslerin etek boyunu nasıl olur da uzun tutarsın?' O da yetmiyor feryat ediyorlar: ‘Ey THY sen kimsin ki bazı hatlarda içki ikramını kaldırırsın?'. Aslında bu iki konu da sağduyu ile tartışılabilir; ancak öfkeli taarruz, sağlıklı tartışma ortamını ortadan kaldırıyor. Çünkü ne zaman kadın bedeni söz konusu olsa, ne zaman içki gündeme gelse adeta müstehcenlik ve alkol, kutsal semboller haline dönüşüveriyor.
Daha masum bir konudan sürdürelim tartışmayı: Sevgililer Günü. Bu gün vesilesiyle basılan fotoğraflara, yapılan haberlere bir bakın; en baskın temayülün müstehcenlik olduğunu, cinselliğin sonuna kadar sömürüldüğünü rahatlıkla göreceksiniz. Maalesef bizdeki feminizm, başka izm'lerin paletleri altında ezildiği için kadın örgütlerinin büyük çoğunluğu kadın bedeninin bir pazarlama metodu olarak kullanılması karşısında lâl kesiliyor.
Vaziyet ortada. Kendini hâlâ ‘merkez medya' gibi gören gazetelerin sayfalarına bakın. Eminim utanacak, gazeteleri çocuklarınızdan saklamak isteyeceksiniz. Habercilik mi, yorumculuk mu, magazincilik mi? Senenin her günü onlarca çıplak kadın fotoğrafı basmak ve gazeteleri (televizyonlar ondan beter) ‘müstehcenlik galerisi'ne indirgemek medya sahiplerini hiç mi üzmüyor? Dünyanın neresinde ‘merkez medya' bu kadar vahşi metotlara başvurarak kadın istismarı yapabiliyor? Dünyanın hangi saygın gazetesi haberciliği ve yorumculuğu çöpe atarak kurtuluşu cinsellik istismarında görüyor?
Daha kötüsü de var. İnternet mecrasını en etkin şekilde kullanmak isteyen medya organları kendilerine yer açtı; ama aynı hasta ruhu oraya da taşıdı. Marka değeri olmayan nevzuhur internet sitelerinin tahribatına hiç değinmiyorum bile. Sinsi metotların bini bir para. Neymiş? Tık sayısı artıyormuş. Foto galeri diye sunulan rezaletin habercilikle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Video paylaşım diye takdim edilen görüntülerin gazetecilik mesleğiyle herhangi bir bağı ya da bağlantısı bulunmamakta. Normal bir haber metninde adı geçen bir kişinin ‘foto galeri' ya da ‘video paylaşımı' adı altında istismar edilmesi hangi gazetecilik kriterlerinde yer alabilir?
Bu haftaki gazetelere bir de bu gözle bakın lütfen. Kadına şiddeti protesto eden bir eylemi bile kadının istismarına yol açacak görsel unsurlarla haberleştirenleri göreceksiniz. Güya kadın haklarını savunuyorlar! Bu nasıl bir tilki metodudur ki her yol ‘beşinci kol' haline geliyor. Hafta içinde bir kısım medya Rio nöbeti tuttu. Oradan derlenen fotoğraflar ‘merkez medya'da çarşaf çarşaf yayınlanıyor her sene. Rio'dan bol bol fotoğraf servis edilir de, Grammy ödüllerindeki ‘renkli görüntüler' ihmale uğrar mı hiç? Güya Grammy'yi düzenleyenler (Bunlar da irticacı mı acaba?) misafirlere “Açık saçık giyinmeyin...” demiş ama ‘sanatçılar' bu yasağa boyun eğmemiş. İyi de bunu ispat için bastığın ve internetten paylaştığın onlarca fotoğrafın gazeteleri aileden nasıl kopardığını, halkın büyük çoğunluğuyla nasıl ters düştüğünü anlayamıyor musun?
Türk medyası maalesef yanlış bir yolda ilerliyor. Korkarım ki cinselliğin istismarına dayanan tiraj arzusu Türk medyasının sonunu getirecek. Zaten toplum vicdanı da bu sömürüye boyun eğmeyecek. Ayrıca modern hukuk, modern toplumun başına bela olan cinsel istismara karşı yaptırım yolları arıyor. Mutlaka bir çare bulunacak ve insan onurunu doğrudan tehdit eden, toplumsal erozyona sebep olan istismarcıların yakasına yapışacak. İnanmayan, geçen hafta Avrupa'da yaşananlara bir göz atsın. Hem gazeteler istismarın önüne geçmek için kararlar alıyor hem de hükümetler istismarcıların belini kıracak kanunlar çıkarmaya hazırlanıyor.
Kıvrak çalımların tarihi
Kadim medyanın hiçbir işi doğru yapmadığı söylenemez. Haksızlık olur. Mesela kıvrak çalım atmakta üstlerine yok. Dünya medyasının tamamı bir araya gelse bu kıvraklığın(!) asimetrik zekâsına yetişemez. ‘Omurgasızlar' diye yüklenilmesi hep bundandır. Oysa şaşılacak bir durum yok ortada; öteden beri her an maskeli balodaymış gibi bizimkiler. Mesela THY'ye yapmadığını bırakmaz. Bir gün zekice (!) bir keşifte bulunur ve pek sevdikleri tabirle söyleyecek olursak ‘kavramsallaştırma' ameliyesini oraya koyar. THY'yi Terlik Hava Yolları diye kısaltıverir. Bir üst düzey bürokrat umreden terlikle döner de recme tabi tutulmaz mı hiç? Ne var ki THY, başarı üstüne başarı elde eder ve dünyanın en saygın hava yollarının arasına girer. İçkiydi, etek boyuydu derken saldırı okları ardı ardına gelir. Modacı Dilek Hanif'e adeta linç girişiminde bulunulur. Suçu ne? THY için tasarım yapması ve bazı tasarımlarda etek boyunun uzun olması! ‘Mahalle baskısı' diye yeri göğü inletenler, bu kez AK Parti'ye yakın durduğu için sanatçılara baskı uygulamaya kalkar. Sonra da objektif gazetecilik yapılıyormuş pozu verilir. En komik ve en kıvrak cümle de şöyle kurulur: “Aslında çok başarılı işlere imza atan THY...” Pardon; T'nin anlamı nedir sizce; terlik mi, Türk mü?
Darbe davalarındaki oryantal kıvraklığı anlatmaya ciltler dolusu kitap yetmez. Sanki bu ülkede başarılı/başarısız onlarca darbe yaşanmamış gibi davranırlar. Ergenekon ve Balyoz davalarını sulandırmak için akla hayale gelmedik işler yaparlar, küçücük bir karineyi büyük bir hüccet sayarlar. Son örnekler: Başbakan Erdoğan, Balyoz hükümlüsü Ergin Saygun'u ziyaret edince öyle coştular öyle coştular ki nerdeyse Başbakan'ı da Balyoz yanlısı gösterecekler. Bütün darbe davalarının düşmesi gerektiğini bile söyleyenler oldu. Başbakan, “İnsanî ziyaret ayrı dava ayrı” deyince yıldılar mı dersiniz. Sanmam. Hemen taktik değiştirerek kıvrak bir çalımla operasyona devam edenler oldu. Tam o esnada 28 Şubat soruşturmasında yeni gözaltılar, tutuklamalar yaşanmaz mı! Hemen Başbakan'dan savcıları ve hâkimleri tersleyecek yeni bir cümle almak için seferber oldular. Nafile. Başbakan “Yargı görevini yapıyor.” dedi.
Son kıvrak çalımın hakkını teslim etmek şart. İzmir'de devam eden casusluk çetesi davasında mahkeme, dosyada adı geçen her kuruma bilgi göndermiş. “Bendeki dosyada sizde çalışan bu kişiler hakkında bazı iddialar var, haberiniz olsun.” demek maksadıyla verilen bilgiyi sadece MİT'le irtibatlı bir konu gibi takdim etmenin bir anlamı olmalı. Demek istiyorlar ki, “Ey Başbakan, görüyorsun iş yine geldi MİT'e dayandı, bir şeyler yap!” Oysa mevzu hiç de öyle değil. İsmi geçen kişilerin çoğu dava dosyasında mağdur konumunda. İlgili kurumlara bilgi vermekten daha tabii ne olabilir. Basın tarihimizin esrarengiz yüzüne dair bir gün mutlaka aydınlatıcı kitaplar yazılacak. O keskin tarihe çok ad ve nam teklif edilebilir. Benim önerim: Kıvrak çalımlar tarihi. Zira dünyanın demokratik hiçbir ülkesinde bu kadar sağ gösterip sol vurmayı genetik kod haline getiren bir medya bulunamaz...
Ekrem Dumanlı - ZAMAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.