Eyvah Ramazan geldi!

Eyvah Ramazan geldi!
Medya esnafı, en tiksindiricisinden iki yüzlü bir yayın politikası için bir kez daha kolları sıvamaya hazırlanıyor. Bakmayın; "Esmaül Hüsna" kolyeleri, "Yâsin-i Şerif" kitapları dağıtacak olmalarına. Muhtemelen yine, "kalplerindeki, kini" fazla s

MEDYATİK SALDIRI BİRKAÇ GÜNE BAŞLAR

Gerçek Hayat dergisinin son sayısında, kartel basınının “Ramazan haberleri”ne başlayabileceği uyarısını içeren bir dosya yayınlandı. Ahmet Topuz’un hazırladığı dosyada şu değerlendirmeler yer aldı:

MEDYA TİMLERİ APORTTA

"Dün sonra eren mübarek Ramazan ayında Müslüman Türkler'in yaşadığı dinî vecd hayatını bir irtica hareketi gibi göstermek için, memleketin şurasında burasındaki münferit olayları bütün bir kitleye mal etmeye kalktılar. Mübarek Ramazan ayı bu yersiz münakaşalarla geçti ve birçok dindaşımızı incitti." Takvimler Nisan 2009'u gösterse tam 50 yılı bulacaktı, Peyami Safa'nın 9 Nisan 1959'da yazdığı bu satırların üzerinden geçen süre. İşte, bir mübarek Ramazan daha ufukta göründü, yine klavyeler yağlandı, fotoğraf makinelerine mühimmat yığıldı, kameraların "gez-göz-arpacık-vizör" ayarları yapıldı… Kısacası, milletin Ramazan'da yoğunlaşacak uhrevî hayatına tarassut /  tahakküm / taciz / tasallut / taarruz için "medya timleri" aportta; "mahfil"den gelecek emri bekliyorlar. Gerçekten de Ramazan ayı, insanın canını fazlasıyla sıkacak denli "kaotik" bir biçimde geçiyor medya vadisinde. Tutarsızlık, kör göze sokarcasına "dinî aksesuar pazarlamacılığı", "içi dışı bir olmamak", en maneviyatlı günlerde bile "sinelerdeki" saldırgan canavara söz geçirememek  "Ramazan-medya" bağlamındaki unsurlardan bir kaçı. Gökhan Özcan, geçen yılki Ramazan öncesinde medyadaki "şizofrenik hava"ya temas etmişti Yeni Şafak'taki yazısında: "Vatandaşın dinle ilgili her türlü davranışını aşağılayarak gündeme getiren medya, Ramazan'a bir hafta kala başlatıyor kampanyalarını. Hesapları, reyting, tiraj, hit ve reklam devşirmek... Ramazan ayı boyunca yaptıkları şeyleri değerlendirme dışı tutuyorlar. Yükselen dini hassasiyetlere uygun bir siyasi dil geliştirirseniz, sizi dini istismar etmekle suçluyorlar; ama aynı mantıkla yayıncılık yapınca kör, sağır ve dilsizi oynuyorlar. Bir belediye vatandaşı dinî bakımdan bilgilendirecek bir yayın bastığında ayağa kalkıyorlar ama Ramazan ayı boyunca aynı içerikteki kitapları dağıtıyorlar. Evliya menkıbelerini yayınlayanlar da var. Oysa aynı şeyi sakallı bir insan yaptığında etrafına 'hurafe' anlatmış oluyor. Düne kadar gece kulüplerinde nasıl dağıttıklarını haberleştirdikleri magazin kuşlarının ağızlarından, 'Şu yaşımda başımı örteceğim', 'İlk fırsatta Umre'ye gideceğim' gibi çiklet beyanatlar alıyorlar. Bunun adı medyatik şizofreni..." 

SİZİ GİDİ ŞİZOFRENLER SİZİ!


Bu "şizofren yapı", sadece gazete, dergi yazarlarının gözlemlediği bir olgu da değil. Devlet de; üst kuruluyla, üniversitesiyle farkında olup bitenin. Şu satırlar, RTÜK uzmanlarından Dr. Cengiz Özdiker'in raporundan: "Ramazan'da promosyonlar 'Yüce Kitabımız Hz. Kur'an', 'dini kitapçıklar' ve Ramazan sofralarını konu alan 'yemek kitapçıkları' ile sürdürülüyor. Ayrıca, her gün ilave olarak 'Ramazan Gazetesi' verilen bu ayda, 'Vaaz kasetleri, Arabistan hurması, 99 derde deva 'Lâ Havle' dualı altın kaplı kolye, vs.' dahi dağıtılıyor." Şu satırlar ise, Cumhuriyet Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. M. Doğan Karacoşkun'un akademik makalesinden:  "Halkın kaybetmemekte direndiği Ramazan ayı algısına, bir şekilde belki zorunlulukla ortak olan TV'lerin, Ramazan programları da ayrı bir ilginçliğe sahiptir. Oruç açmak için bekleyen ve o anda dinî duyguların zirvesinde yaşayan insanlara hurafelerden uzak zengin dinî motifli programlar yapmak yerine, magazin programı görünümünde  programlar yapılmakta ve bu değer bile yozlaştırılmaya çalışılmaktadır. Genellikle bu programlarda diğer pek çoğunda olduğu gibi, çeşitli ses ve film sanatçıları çağrılarak, yeni çalışmaları vb. üzerinde sıradan konuşmalar yapılmaktadır. Dolayısıyla televizyonlardaki dinî yayınlar,bazen dinî değerlerin önemsenmediği ve aşağılandığı izlenimi vermektedir." 

KIŞIN KALORİFER TADİLATI YAPILIR MI?

Namazda okunan surelerin tefsiri ile "Zorunlu namaz molası" haberlerini aynı sayfaya koyabilme "becerisi" gösteren bir "zekası ve ahlâkı" var medyanın. Sarhoş kavgalarını utanmadan, "oruç tutmayan gençler dövüldü" şeklinde verecek kadar insanlıktan nasipsiz çatılır sayfalar, yıllardır basında. Sonra muhbir vatandaşlarla muhabirler el ele kamu kurumlarında tadilata giren yemekhane avına da çıkarlar. "Hım, tadilat ha! Sizi gidi gericiler!" Aslında bu embesillere boşuna anlatmaya çalışmamalı kimse, fonksiyon azlığı ile yapılan işin irtibatını; ama yine de deneyelim. Meselâ, kalorifer kazanı yazın elden geçirilir değil mi? Neden? Çünkü yaz aylarında kalorifer kazanı çalışmaz. Keza, okullar tatile girince başlar boya badana işleri. Neden? Çünkü okullar yazın boştur. (Allah'ım! Neleri izah ediyoruz ya!) İşte, neylersiniz ki (!) bu halk oruç tutar Ramazan gelince, serbest mesleklisi de, 657'lisi de. Eh böyle olunca da yemekhanenin kapasite kullanımı düşer, idareciler de bunu fırsat bilip bir aylık bir ara verir ve mekânı elden geçirir. Oruç tutmayanlar da, çoğunluk hakkı için bu ara vermeye katlanır. Mesela, TEM otoyolunda asfaltlama çalışmaları yapılırken, "servis yolunu kullanmayacağım" diyebiliyor musunuz a benim zor anlarlarım? 

"ÜLKÜCÜ GENÇLER"İN ÇEKİSİ NEDİR?

Ekrem Dumanlı, geçmişte medyanın bir Ramazan klişesinden söz etmişti: "Her yıl Ramazan ayında özellikle Anadolu'daki üniversitelerde yaşanan 'oruç gerginliği' yine başladı." Evet, bu yaygın bir klişedir hem de ne yaygın. Ortada gerginlik filan yok ama ne gam. Yalan, tam da kuyruklu yalan için arazi çok müsaittir Ramazan'da. Birkaç yıl önce, "Gaziosmanpaşa Üniversitesi'nde oruç tutmayan genci köprüden attılar" başlıklı "haber" yayınlamıştı da, yalanı yazanlardan başka kimse böyle bir olayın yaşandığını duymamıştı. Çünkü, üniversitede o isimle bir öğrenci bile yoktu! Böyle haberlerde bir taşla birkaç kuş vurma imkânı da vardır üstelik. "Gericiler, İslâmcılar" zaten her zaman hedeftedir, aklına estikçe çakarsın. Ama konjonktürel olarak "Ülkücüler"e öyle her zaman vurmak kolay değildir. Ucuz şovenizm soslu yayınlar için ne de olsa hedef kitledir "ülkücü camia". Ama "vurdu-kırdı" ile onları irtibatlandırmanın daha kolay olduğu takıntısına sahip olan çoğu eski Marksist basın esnafı için, "oruç tutmayan genci köprüden attırmak", böylece kendi jargonlarındaki ifadeyle "Tosuncuklar"a vurmanın bir yolu olur. 

TUTMUYORSUN, BARİ SAYGI DUY

"Tokluk bandı"… Bu Ramazan'ın ilk tartışması, bu oldu. "Tokluk bandı takanın orucu kabul olur mu?" Sana ne, sa-na ne! Ramazan ayına denk gelen Refah Partisi Başkanlık Divanı toplantılarını izlerken bile "inatla" oruçsuzluğunu ilan edenlerin, o geleneğin tevarüsçülerinin İstanbul ayağındakiler  soruyor bunu "uzmana", vatandaşa. "Cinsel ilişki ile oruç açılır mı? Öpüşmek orucu bozar mı?" gibi müptezel örnekleri de görmüştük mazide. Bunun Kurban versiyonu ise "Tavuktan, hindiden, balıktan kurban olur mu?" yolluydu. Ne yazık ki, "medyatik hocalar"ın pek çoğu da, bu adice soruları soranlara haddini bildirmek yerine, gazetede manşete, televizyonda ilk habere layık laflar etmeye bayılıyorlar. Onlar; Fıkıh kitapları arasında bazen sade Müslüman'ın bile anlamakta zorlanacağı kimi "âlimane mevzular"ı, tutup bu cahillerin eline veriyorlar, çocuk eline tutuşturulan keskin bıçak gibi. 

Neyse, Allahualem ama ne yazık ki birkaç gün sonra büyük bir ihtimalle görmeye başlayacaklarımızla ilgili olarak daha fazla klavye tıkırdatmak zait bir çaba. İyisi mi; mevziinizi alın, ihlasınızı kuşanın, Allah'a sığının...  

YEŞİL SAHALARDAKİ İRTİCA

Futbol üzerinden mürteci avı da, Ramazan'a has medya ibişliklerinden birisidir. Muhabirler, yazarlar, müdürler sahaları bir de "bu gözle" takibe alırlar. "Vay, sendeledi! Hım, 90'a ampulü takamadı. Oruçlu bunlar canım!" türü zevzeklikler spor sayfalarını doldurur, hatta bazen Hakan Şükür örneğinde olduğu gibi başka yazarlar da katılır bu vaveylaya. Bu güruh, şu sorunun cevabını asla vermez, veremez: "Yahudi futbolcunun dinî günü için maç takvimi değiştirilir, oralı olmazsınız. Hıristiyan futbolcu haç ile maça çıkar, gol atınca istavroz çıkartır, 'haber değeri' görmezsiniz. Ama Müslüman bir ülkede çok sayıda Müslüman futbolcu oruç tuttuğunda ise ortalığı birbirine katarsınız. Siz, 'nasıl bir şey'siniz ya?"

"KEMALİST PASTANELER" BİLE GÜLLAÇ ÇIKARIR

"Fatih'teki bir alışveriş merkezinin içki reyonu, Ramazan diye beyaz kâğıtlarla perdelenmiş, Hürriyet de bunu 'Mahalle baskısının fotoğrafı' diye manşet yapmış. Son zamanlarda, beslenmelerini damardan serum şeklinde korku alarak sağlayanlar da, 'İşte boşuna değil endişem' diye okumuştur bu haberi eminim. Yeni başlayanlar için: En laikçi marketler iftariyelik deposu çıkarır. En Kemalist pastaneler birer pide ve güllaç merkezine dönüşür. Bu ülke nüfusunun çoğunluğu, Ramazan'da meyhaneye gidip zil zurna sarhoş olmaktan imtina eder. Utanır. Dahası: İçki içen pek çok kişi Ramazan'da zaten içmez; keşke bir alkol tüketim takvimi yapılsa da görsek. Bu, son birkaç ay değil, AKP'nin hükümette olduğu son beş yıl değil, hep böyledir. Kaldı ki burası Fatih. Bin yıllık Fatih'e de mi, bir 'for beginners' parantezi açmak lazım? 'Korku' bir CV maddesi oldu. 'Korkuyor musun, ha neyse, tamam, Beyaz Türk'sün, sosyal ilişkimiz sürebilir.' 'Korkmuyor musun, nasıl yani, kapatılmaktan, Malezya olmaktan, korkmuyorsun, ya geri zekâlısın ya da 'onlardan'sın.' Korku, son zamanların en şık etiketlerinden. Tiptop bir tayyör, marka bir çanta, havalı bir diploma... " Nur Çintay A., Fatih'te viski arar mıyız? 23 Eylül 2007, Radikal Gazetesi

Murat Unay – habervaktim.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.