2014 Ramazan
Oruçla İlgili Temel Kavramlar Nelerdir?
Sahur
Oruca başlama vakti olan imsak vaktinden evvel yenilen gece yemeğine sahur denir. ‘Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun’ (Bakara, 2/187) mealindeki ayet-i kerimede sahur vaktine atıf yapılmıştır.
Hz. Peygamber sahur yemeğini teşvik etmiş ve bunda bereket olduğunu söylemiştir. Hz. Peygamber (a.s.) ’Sahura kalkınız, sahurda bereket vardır’ (Müslim, Sıyam, 45) buyurmuştur.
İmsak
Sözlükte tutmak anlamına gelen imsak kelimesi, dini bir terim olarak, sabahleyin şafak sökmeye başladığı andan itibaren güneşin batışına kadar başta yeme, içme ve cinsel ilişki olmak üzere orucu bozan şeylerden uzak durmak, kendini tutmak demektir. Oruca başlama vakti, fecr-i sâdık, yani tan yerinin ağarmasıdır. Bitiş vakti ise o gün güneşin batışıdır.
İftar
İmsakın zıttı iftardır. İftar, sabahleyin şafak sökmeye başladığı andan itibaren güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden birini işlemek veya oruç tutmamak demektir. Günlük kullanımda iftar, oruçlu kimsenin vakti gelince usulüne uygun biçimde orucunu açması için kullanılmaktadır.
Not: Hz.Peygamber, iftar vakti girdikten sonra, oruçlunun iftarını geciktirmemesini tavsiye etmiştir. Oruç açılırken dua etmek müstehaptır. Hz. Peygamber, İftar esnasında yapılan duaların kabul edileceğini müjdelemiş ve kendisi de, “Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttuk, Senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü Sen her şeyi işiten ve bilensin” (İbn Mâce, Sıyâm, 48; Dârekutnî, II/185) şeklinde dua etmişlerdir.
Mukabele
Mukabele kelimesi, karşılaştırma ve yüzleştirme anlamına gelmektedir. Örfümüzde bu kelime, bir kimsenin Kur’an-ı Kerim’i okuması, başka insanların da onun okuduğu Kur’an-ı Kerim’i dinlemesi şeklinde gerçekleştirilen gelenek için kullanılmaktadır.
Bu uygulamada okuyan genellikle ezberden okur, dinleyenler de onun okuduğu yeri mushaftan izlerler. Yine bu kullanımla bağlantılı olarak Ramazan’da Hafıza hafızların cemaat huzurunda Kur’an-ı Kerim okumaları da mukabele denmektedir.
Mukabele suretiyle Kur’an-ı Kerim’i okuyup dinlemenin başkalarını da okumaya teşvik etmesi, okuyan ve dinleyenler üzerinde ruhî bir sükûnet meydana getirmesi, sevap kazandırması gibi birçok faydası vardır.
Fiyde
Sözlükte bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan veya tutsaklıktan kurtarmak için ödenen bedel anlamına gelen ‘Fidye’, bir oruç terimi olarak, her hangi bir mazeret sebebiyle Ramazan orucunu tutmayan kimsenin kaza edebilme ümidi de yoksa tutamadığı oruçların yerine geçmek üzere bedel olarak fakirlere para vs. vermesi anlamına gelmektedir.
Oruçla ilgili fidye, yaşlılık veya iyileşme ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kişinin, daha sonra kaza etmesi mümkün görünmediğinden, tutamadığı her gününe karşılık bir fakiri sabahlı akşamlı doyurması veya ona bunun karşılığını ödemesidir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakir doyumu kadar fidye öder.” (Bakara 2/184) buyrulmaktadır.
Oruç tutmaya gücü yetmeyen düşkün ve yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, Ramazan ayının her günü için birer fidye verilir. Fidyenin tutarı, fitre miktarıdır. Bu fidyeler Ramazanın başlangıcında verilebileceği gibi, Ramazanın içinde veya sonunda da verilebilir. Fidye verecek olanlar dilerlerse, fidyenin hepsini bir fakire topluca verebilirler, dilerlerse de ayrı ayrı fakirlere dağıtabilirler. Bu durumda olan kimseler, fidye vermeye de güç yetiremezlerse Allah^tan bağışlanmalarını dilerler.
Fitre
Fıtır sadakası olarak da ifade edilen fitre, bir bakıma Ramazan bayramı münasebetiyle verilen bir sadakadır. Yaratılış sadakası demektir. Halk arasında baş sadakası olarak da ifade edilir. Şükür olarak verilir.
Temel ihtiyaçların gazla olarak nisap miktarı bir mala sahip olan Müslümanların kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için vermekle yükümlü oldukları bir sadakadır.
Nisap miktarı, zekât ünitesinde geniş olarak açıklanmıştır. Bu miktar, fıtır sadakası için, temel ihtiyaçlardan ve borçlarından fazla olarak asgari 80.18 gr. Altın değerinde bir biriktirme veya fazla mal ve eşyanın sahip olmaktadır. Ramazanda oruç tutmamış olanlar da Fıtır Sadakası veriler.
Fitrenin verilebileceği yani kişiye vacip duruma geldiği vakit tam olarak Ramazan Bayramı sabahıdır. Dolayısıyla o günlerden önce ölen ve sözgelimi o zamana kadar zengin iken o vakitte fakir düşen kimselere fıtır sadakası vacip olmaz bu kurala göre, bayram gecesi güneş doğmadan önce doğan bir çocuğa bakmakla yükümlü olan kişi, şayet fıtır sadakası vermekle yükümlü ise, bu çocuğu da fitresini vermekle yükümlüdür.
Zekât nisabından farklı olarak fıtır sakası nisabında, kişinin elindeki temel ihtiyaçlarından fazla birikimin, gerçekten veya hükmen nâmi (artıcı) mahiyette olması ve üzerinden bir yılın geçmesi şart değildir.
Fıtır sadakasında verilecek meblâğ, normal olarak bir fakirin bir günlük yiyeceğidir. Fıtır sadakasının kıymet olarak da verilmesi caizdir. Fakirin menfaatine uygun olanın tercih edilmesi daha faziletlidir.
Oruç Çeşitleri Nelerdir?
Oruçlar farz, vacip, nafile ve mekruh olmak üzere dört gruba ayrılabilir. Şimdi bunları kısaca görelim:
1. Farz Oruçlar: Ramazan orucu ile herhangi bir mazeretle tutulamayan Ramazan orucunun kazası ve kefaret oruçlarıdır. Farz ve vacip oruçlar da zamanı belirli olan ve olmayan şeklinde iki kısma ayrılabilir. Bu ayrıma göre, Ramazan ayı orucu zamanı belirli bir farzdır. Ramazan ayında tutulması gerekir. Kazaya kalan Ramazan ayına ait oruçlarla kefaret olarak tutulacak oruçlar ise zamanı belirsiz birer farzdır. Bunlar, oruç tutmak mekruh olmayan günlerde istenilen her hangi bir zamanda tutulabilirler.
2. Vacip Oruçlar: Nezredilen (adanan) oruçlarla bozulan nafile oruçların kazası vaciptir. Vacip oruçlar da zamanı belirli olan ve olmayan şeklinde iki gruba ayrılabilir. Buna göre belli bir günde tutulması adanan bir oruç, belirli bir vaciptir. Hangi gün tutulması adanmış ise o gün tutulması vacip olur. Herhangi bir zaman belirtmeden tutulması adanan bir oruç da zamanı belirsiz bir vaciptir. Oruç tutmak mekruh olmayan herhangi bir zamanda tutulabilir.
3. Nafile Oruçlar: Burada ‘Nafile’ kelimesi Türkçe’mizdeki ‘boşuna, gereksiz’ anlamına değildir. ‘Nafile’ burada fazladan, artı olarak yapılan anlamına gelmektedir. Buna göre farz ve vacip olmayarak Allah Teala’nın rızası için tutulacak oruçlar genellikle ‘Nafile Oruçlar’ başlığı altında ele alınmaktadır. Sünnet, müstehap, mendup ve nafile olarak adlandırılan oruçlar bu kapsamdadır.
4. Mekruh Oruçlar: Ramazan bayramının birinci günüyle Kurban bayramının dördüncü gününde tutulacak oruçlar tahrimen mekruhtur. Çünkü bu günler Müslümanlar açısından sevinç ve neşe günleridir. Bugünlerde oruç tutmak Müslümanların bu bayramına katılmama anlamına gelebileceği için doğru bulunmamıştır. Diğer taraftan Allah tarafından kullarına birer ziyafet günü demek olan bayram günlerinin ziyafetinden kaçınmak dinen doğru bulunmaz.
Yalnız Aşure gününde ve yalnız cuma veya cumartesi gününde oruç tutmak, akşam olunca orucu açmadan diğer günün orucuna başlamak gibi tenzihen mekruh olan oruçlar da vardır.
Nafile oruçlarda, eş ile birlikte olunan durumlarda, eşin muvafakatinin alınarak, oruç tutulması, ücret karşılığı çalışırken de, hizmet ve çalışmaları olumsuz etkileme ihtimali bulunan durumlarda kendisini çalıştıranın iznini alarak oruç tutulması, İslâmi ibadet duyarlılığının bir gereğidir. Bunlara aykırı hareket etmek de mekruh olur.
Ramazan Ayı ve Farz Olan Oruç
Ramazan ayı oruç ayıdır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de Ramazanın oruç ayı olduğunu haber vermektedir. Müslümanların bu ayda oruç tutmaları gerektiği”…öyle ise içinizden bu aya (Ramazan) uluşırsa onu oruçla geçirsin…” (Bakara, 2/18) ayetiyle bildirilmektedir.
Akıllı ve ergenlik (büluğ) çağına ermiş her Müslümanın, oruç tutmasına engel bir mazeret yoksa Ramazan orucunu tutması farzdır. Ancak oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolculukta bulunanlar oruç tutmayabilirler. Hastalar iyileştiklerinde, yolcular da ikamet ettikleri yere dönünce tutmadıkları oruçları kaza ederler. Hasta olan kişinin iyileşme ihtimali yoksa tutmadığı her gün için bir fidye verir, yani bir fakiri bir gün doyurur. Hayız ve nifas halindeki kadınlar, bugünlerinde oruç tutmayıp daha sonra gününe gün kaza ederler.
Ramazan orucunu kasten ve isteyerek bozan kişi, bozduğu orucu kaza eder ve kefaret öder. Orucun kefareti, iki ay üst üste oruç tutmak, buna gücü yetmezse 60 fakiri doyurmaktır.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara,2/183)
Oruca Niyet ve Zamanı
Bütün ibadetlerde olduğu gibi oruçta da niyet şarttır. Oruca niyet etmeden aç ve susuz kalmakla oruç tutulmuş olmaz. Bu bakımdan ister farz, ister vacip, ister nafile olsun, bütün oruçlar için niyet etmek gerekir.
Niyet, kişinin zihninde oluşan bir karardır. Kişi bir şeye karar verir ve karar verdiği şeyi gerçekleştirmeye azmederse o işe niyet etmiş olur. Bu niyetin dil ile de ifade edilmesi güzel görülmektedir.
Oruç için sahura kalkılması bir niyettir. Oruç niyetinde en uygunu, oruç tutacak kişinin oruca başlamadan önce oruca niyet etmesidir. Bununla birlikte islâm âlimleri oruçlar için niyetin zamanını daha geniş anlamda belirlemişlerdir. Buna göre;
Ramazan orucu, zamanı belirlenmiş adak orucu ve nafile orucu ve nafile oruçlar için niyetin vakti, güneşin batışından başlayarak kaba kuşluğa kadar devam eder. Bu zaman içinde niyet edilebilir. Fakat güneş batmadan önce veya tam güneşin gün ortasına gelmesi esasında veya daha sonra akşama kadar böyle niyet edilebilmesi, şafak vaktinden itibaren yiyip içmek gibi orucu bozan bir durum olmadığı takdirdedir.
Ramazan her bir günün orucu başlı başına bir ibadet olduğu için Ramazanın her günü ayrı niyet edilir. Ramazanın başında hepsine birden toptan niyet edilmez.
Oruç Tutmayı Mübah Kılan Durumlar Nelerdir?
Hiçbir özrü yokken Ramazanda oruç tutmamak büyük günahlardandır. Ancak Ramazanda oruç tutmamayı mübah kılan bazı özürler vardır. Bu özürler sebebiyle Ramazan orucu tutmayabilir veya ona başladıktan sonra da bozulabilir. Ramazan oruç tutmamayı veya başladıktan sonra bozmayı mübah kılan özürlerden en önemlileri şunlardır;
Hastalık: Oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya iyileşmesinin gecikmesinden endişe eden bir Müslüman, Ramazan orucu tutmayabilir. Daha sonra tutamadığı günler sayısınca kaza eder. İyileşme ümidi olmayan bir hastalık gerekçesiyle oruç tutmayarak fidye vermiş olan bir Müslüman sonradan oruç tutabilecek güce kavuşursa, tutamadığı günleri kaza eder. Daha önce tutamadığı oruçlar için fidye vermiş olması, bunu ortadan kaldırmaz.
Yaşlılık: Çok ihtiyar olmaları nedeniyle oruca güç yetiremeyen ve oruç tutamayacak durumda olan yaşlı insanlar, oruç tutmayabilirler. Bunun yerine tutamadıkları gün sayısınca fidye verebilirler. Bu fidye ramazan başında verilebileceği gibi sonra da verilebilir. Bir fakire verilebileceği gibi birçok fakire de verilebilir.
Yolculuk: Ramazanda dinen sefer kabul edilen bir yolculuğa çıkan kimse, dilerse oruç tutmayabilir. Tutmadığı günleri, sayısınca, daha sonra kaza eder. Fakat yolcunun, kendisine fazla güç gelmeyecek ise orucunu kaya bırakmayıp tutması daha iyidir. Güçlük çekilecekse veya arkadaşları oruçsuz olup yiyecekleri aralarında ortak ise, oruç tutmaması daha faziletlidir.
Hamile ve Emzikli Kadın Olmak: Gebe veya emzikli olan kadınlar, oruç tuttukları takdirde kendilerinin yahut çocuklarının zarar görmesinden endişe ederlerse sonradan kaza etmek üzere oruç tutmayabilirler.
Aşırı Açlık veya Susuzluk: Oruçlu bir kimse, açlıktan veya susuzluktan dolayı helak olmaktan veya beden ve ruh sağlığının zarar görmesinden endişe ederse oruç tutmayabilir veya tuttuğu orucu bozar. Sonra uygun bir zamanda tutamadığı oruçları kaza eder.
Ağır İşte Çalışmak: Maden ocakları gibi ağır işlerde çalışan, Ramazan dolayısıyla işinde herhangi bir hafifletme yapılmayan, söz gelimi çalışabilmesi için su içmesi zorunlu olan ve bu işini bıraktığı takdirde başka iş bulamayacak ve geçim sıkıntısı çekecek olan bir Müslüman, bu durumda oruç tutmayabilir. Tutmadığı orucu daha sonra kaza eder.
Hayız ve Nifas Halinde Hanımlar: oruç tutamazlar. Ramazanda tutamadıkları gün sayısınca daha sonra kaza ederler.
Orucu Bozan Durumlar Nelerdir?
Mazeretsiz olarak oruç bozmak günahtır. Bozulan herhangi bir orucun kazası gerekir. Ayrıca mazeretsiz olarak kasten bozulan Ramazan orucu için ceza olarak bir de kefaret gerekir. Ramazanda oruçluyken mazeretsiz olarak kesten yiyip içmek, cinsel ilişkide bulunmak, tütün ve benzeri şeyleri içmek, hem kaza hem de kefaret gerektirir.
Oruç tutmak, temelde yeme içme ve cinsel ilişkide bulunmaktan kaçınma esasına dayanmaktadır. Dolayısıyla bu üç şeyden birinin doğrudan işlenmesi orucu bozar.
Orucun Kefareti ve Kefareti Gerektiren Durumlar Nelerdir?
Ramazan orucunda başka hiçbir orucun bozulmasından dolayı kefaret gerekmez. Yalnızca kaza gerekir. Ramazan orucunun bozulmasından dolayı kazaya ek olarak kefaret de gerekmesi için bu oruç, mazeretsiz olarak ve bilerek cinsel ilişkide bulunmak veya yiyip içmek suretiyle bozulmuş olmalıdır.
Kefaret; oruç tutmanın değil, orucu bozmanın bir telafisidir. Bundan dolayı Ramazanda oruç tutmayan ve oruca niyet etmeyen kimseye kefaret gerekmez. Ancak bir Müslüman, Ramazanda mazeretsiz olarak oruç tutmuyor ise, büyük günah işlemiş olur. Böyle bir kişiye, esasen başladığı bir orucu bozmasından dolayı bir telafi fırsatı olan kefaret değil, mazeretsiz olarak Ramazanda oruç tutmama gibi ağır bir günah işlediğinden dolayı tövbe gerekir.
Orucun Kazası ve Kazayı Gerektiren Durumlar Nelerdir?
Orucun gayesi, oruç için belirlenen süre boyunca nefsi, iştah ve şehvet duyduğu şeylerden uzak utmak suretiyle oruçtan beklenen sonuçların gerçekleşmesini sağlamaktır. Dolayısıyla unutarak olmadığı sürece bu yasağı zedeleyen şeyler orucu bozar. Bunlardan dolayı kaza gerekir. Artı olarak kefaretin de gerekmesi, Ramazan orucunun bilerek hem şeklen hem de anlam olarak bozulmasından dolayı olur. Bu da, genellikle beslenmek ve lezzet almak amacı ile yenip içilebilecek bir şeyleri bilerek yemek içmek veya cinsel ilişkide bulunmakla gerçekleşir.
Buna göre, beslenme amacı ve anlamı taşımayan ve normal olarak yenilip içilecek durumda olmayan veya insan doğasının meyletmediği bir şeyleri yiyip içmekten yahut ta şeklen veya anlam olarak tam bir yeme içme veya cinsel ilişki sayılmayan şeylerden dolayı yalnızca kaza gerekir.
Orucu Bozmayan Durumlar Nelerdir?
Orucu bozmayan durumlar başlığı altında sıralanabilecek pek çok şey vardır. Ancak burada kastedilen, insanların sıkça karşılaştıkları ve orucu bozup bozmadığı konusunda tereddüde düştüğü bazı hususlardır. Bunlardan önemli görülen bazıları şunlardır;
- Unutarak bir şey yemek içmek veya cinsel ilişkide bulunmak orucu bozmaz.
- Kan aldırmak
- Ağızdan tükürük yutmak
- Kendi isteği olmayarak boğazına toz ve duman girmesi.
- Cünüplükten dolayı gece yıkanması gerekirken yıkanmanın imsakten sonrasına ertelenmesi
Oruçlu İçin Mekruh Olan Durumlar Nelerdir?
Orucu bozmamakla birlikte bazı şeylerin yapılması oruçlu için mekruhtur. Bunlardan önemli bir kaçı şunlardır;
- Yutmadan, diliyle bir şeyi tatmak
- Tükürüğü ağzında biriktirip yutmak
- Ağzında erimeyen, tadı, rengi veya parçaları çıkmayan bir şey çiğnemek
- Eşinin şehvetle öpmek veya sarılıp kucaklamak/ Bu takdirde cinsel boşalma olursa veya eşinin tükürüğünü yutarsa oruç bozulur.
- Ramazanda kendisini zayıf düşürecek işler yapmak. Bu tür işler oruç farzını tamamlamasına veya bu ibadeti sağlıklı bir şekilde yerine getirmesine engel olacağı için mekruh görülmüştür.
Oruç İbadetinin İnsana Kazandırdıkları Nelerdir?
Orucun birey açısından en önemli yararı, onu kötülüklere karşı korumasıdır. Çünkü İslâm’ın öngördüğü oruç, kişinin bütün varlığıyla ve bütün benliğiyle tutacağı oruçtur. Öncelikle oruç, kişiyi iyiliğe sevk ederek ve bütün kötülüklerden uzaklaştırarak günahlardan koruyacaktır.
“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazıldı/farz kılındı. Umulur ki oruç sayesinde kötülüklerden korunursunuz” (Bakara, 2/183) ayet-i kerimesi orucun farz kılınışındaki esas amacı açıklanmaktadır. Bu amaç, Müslümanın takvaya erişmesidir.
Oruçlu, oruç sayesinde insanı tutsak eden ve insanın kalbini katılaştıran bir takım kötü alışkanlıkların zincirini kırar, onların kendini kötülüklere sürüklemesine izin vermez ve böylece iradesini özgürce iyiye ve güzele doğru kullanmanın mutluluğunu yaşar. Böylece oruç, insanı, varlık amacına ters düşen düşünce ve yönelişlerden korur, kalbini kötülüklerden arındırır. Sadece dünyevi zevkleri hedefleyen yaklaşımlar, insanı insanlık mertebesinden aşağı düşüren yaklaşımlardır. Oruç, insanı belli bir süre bu zevklerden mahrum bırakarak ona, kendini kontrol etme ve dünyaya sadece maddî hazlar penceresinden değil, bunun ötesinde ruhî zevkler açısından da bakabilme imkânı sunar. Öfkeyi yenebilme ve sinirlerine hâkim olma alışkanlığı kazandırır.
Oruç şehevi arzulara gem vurarak, kişinin bu alanda da nefsine hâkim olabilme melekesi kazanmasına yardımcı olur. Böylece bu yolla işlenmesi muhtemel kötülüklerin önüne geçilmesine katkı sağlar. Kişinin iffetini korumasına yardımcı olur.
Oruç insanı güçlüklere katlanmaya ve meşakkatlere karşı tahammüle alıştırır. İnsanda sabır duygusunu geliştirir, onu olgunlaştırır.
İnsan, sahip olduğu nimetlerin değerini, bunlardan mahrum kalınca daha iyi anlar. Oruç bize bu açıdan önemli dersler verir. Bir süre nimetlerden yararlanamayan insan, bu nimetlerin kıymetini anlar. Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetlere bakış açısında önemli etkiler meydana getirir. Bunun sayesinde insan elindeki nimetleri daha doğru bir şekilde değerlendirme anlayışına ulaşır.
Orucun en önemli işlevlerinden biri de insanda, nimetleri kendisine ihsan eden Yüce Allah’a karşı şükran duygusunu geliştirmesidir. Bu duyguya sahip insanlar, Allah’ın emrettiği şekilde nimetleri paylaşma bilincine ererler.
Oruç sayesinde inanın merhamet duygularını kabarır. Yoksullara acır, merhamet eder, yardım eder. İnsanda merhamet hissi, elemden doğar. Hastalanan kimse hastaların halini anlar, aç acın halinden anlar. Bu yönüyle oruç insanda acıma ve merhamet duygusunu geliştirir. Çünkü tok olan acın halinden anlamaz. Acın halinden aç kalmış kimse anlar.
Oruçlu insan gün boyu ibadet halindedir. İnsan yüce Allah’a ihlâsla ibadet yapmaktan büyük zevk alır. İşte oruçlu kimse sabahtan akşama bu zevki kesintisiz yaşar. Bu durum onun ruhen yücelmesini sağlar. Böylece oruç insanı ruhen yüceltir, melekleştirir.
Allah’ın rızasını kazanma mutluluğunun, kişinin ruh ve gönül dünyasına kazandıracakları ise, orucun kişiye kazandıracaklarının en ileri boyutudur.
‘Sahura kalkın, çünkü sahurda bereket vardır’ (Buhari, Savm 20).
‘Oruçluya iftar ettiren kimse, oruçlunun sevabında bir eksilme olmaksızın oruçlunun alacağı kadar sevap alır’ (Tirmizi, Savm 82; İbn Mace, Sıyam 45)
‘Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, (sakın) bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir” (Buhâri, Savm,7)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.