2014 Ramazan - Zekât Nedir? Kimler Verir? Nasıl Hesaplanır?

2014 Ramazan - Zekât Nedir? Kimler Verir? Nasıl Hesaplanır?
Zekât nedir? Kimler verir? Nasıl hesaplanır? Faydaları Nelerdir? Kısacası Zekât hakkındaki her şey HaberVaktim.com’da..

Zekât nedir?

Zekât; dinin tarif ettiği ölçüde zengin olan Müslümanların yılda bir defa malının kırkta birini dinin belirlediği kimselere vermesidir.

Zekât kimlere verilir?

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak şunlar içindir: Fakirler, düşkünler, zekât memurları, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlar, (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış yolcular…” (Tevbe; 9/60)

Buradaki sekiz grubu şöyle izah etmek mümkündür:

Fakir: Nisap miktarından fazla mala sahip olmayan ve bu sebeple zekât vermekle mükellef olmayan kimsedir.

Düşkün: Hiçbir şeyi olmayan; günlük ihtiyaçlarını, yiyecek ve giyeceğini dahi ancak başkalarının yardımıyla karşılayabilen kimse demektir.

Zekât memuru: Devletin zekât toplamakla görevlendirdiği memurlar -zengin de olsalar- bu işle iştigal ettikleri sürece, kendilerine ve bakmakla yükümlü oldukları kimselere yetecek miktarda zekât malından alabilirler.

Kalpleri İslam’a ısındırılacaklar: İslam’a meyilli olanlarla sıcak ilişki kurup hak ve hakikate ulaşmalarında yardımcı olmak ve İslam’la henüz müşerref olmuş bulunanların sebat ve bağlılığının güçlenmesine katkıda bulunmak gibi amaçlarla zekât fonundan kendilerine bir pay ayrılabilir.

Köle: Köleliğin yürürlükte olduğu devirlerde İslam, kölelere isterlerse sahipleriyle bir miktar para karşılığında özgürlüklerini satın alma anlaşması yapma hakkı getirmiştir. İslam, ödeme yapma imkânı bulunmayan köleye de özgürlüğüne kavuşmasını sağlamak için zekât fonundan belli bir ödeme yapılmasını öngörmüştür.

Borçlu: Borcu olan ve borcundan başka nisap miktarı mala sahip olmayan kimsedir. Bu durumdaki kimseye zekât vermek, borcu olmayan fakire zekât vermekten daha öncelikli ve sevaptır.

Allah yolunda cihat edenler: İ’lâ-yı kelimetullah uğruna veya vatan savunması için Allah yolunda cihada iştirak etmiş olan, ancak nafaka, techizat vb. ihtiyaçları bulunan kimsedir.

Yolda kalmışlar: Gaza, hac veya ilim tahsili gibi yüce bir maksatla yola çıkıp yabancısı olunan memleketlerde nafakası tükenerek yardıma muhtaç duruma düşmüş olanlardır. Böyle kimseler zengin bile olsalar, memleketlerindeki zenginliklerinden o anda faydalanamıyorlarsa zekât alabilirler.

Zekâtı kimler verir?

Hür, Müslüman, akıllı, erginlik çağına gelmiş, asıl ihtiyaçlarından ve borçlarından başka nisab miktarı mala sahip olan ve malının üzerinden bir yıl geçen kimselere zekât vermek farzdır.

Zekât kimlere verilmez?

Ana, baba, dede, nine, oğullar, kızlar ve bunlardan olan torunlar servetin kendisiyle korumaya alınıp desteklenmesi gerektiği için, bunlara zekât verilmez. Bununla beraber muhtaç olması durumunda; evlenerek başka aileye karışmış kız ve erkek kardeşlere, bunların çocuklarına yani yeğenlere, hala, amca, dayı, teyzeye ve bunun çocuklarına daha sonra diğer akrabalara ve komşulara zekât verilir.

Zekâtı vermede çevremizdekiler uzaktakilere öncelikli değil midir?

Zekât ve fitre vermede ihtiyaç sahibi yakınlarımız ve malın kazanıldığı muhitteki diğer ihtiyaç sahipleri öncelikle hak sahibidir. Öyleyse çevremizdekilerin ihtiyaçları bir ölçüde karşılandıktan sonra uygun görülen uzak yerlere de gönderilmelidir ki; buralardaki kardeşlerimiz de ihtiyaçlarını karşılayıp bayram sevincini hep beraber tadabilsinler.

Zekât vermek için Ramazan ayını beklemek zarureti var mı?

Zekâtı vermek için nisab miktarı mala hicri takvime göre bir yıl sahip olmak gerekir. Bu miktara sahip olunduğu andan itibaren bir yıl takip edilir ve dolunca zekât verme süresi başlar. Yani Ramazan’da verme şartı yoktur ancak Ramazan’da ibadetlere katlanarak verilen ecirler, oruçla yoksulun halini anlama kişileri Ramazan’da zekât vermeye sevk etmektedir.

Ticaret için olmayıp kullanmak için alınan arabadan, oturulan evden, kiraya verilen mülkten zekât verilir mi?

Bunlara zekât düşmez fakat eğer varsa getirdiği gelir üzerinden verilir.

Bir yıl dolmadan gelecekte verilecek zekâtı şimdi vermek uygun mudur?

Zekâtı uygun yer bulunca zamanından önce peşinen vermede mahzur yoktur. Zamanı gelince yeniden vermeye de gerek kalmaz.

Zekât veya fitre verirken verilen kişiye söylemek gerekir mi?

Zekât veya fitre verirken verilen kişiye söylemeye gerek yoktur. Fakat hayır kurumlarına verilirken ne olarak verildiği mutlaka bildirilmelidir.

Evi olmayıp, ev parası biriktiren kişiye bir yıl geçince zekât gerekir mi?

Her ne kadar kişinin evi olmasa da para birikimi olduğu için 80 gr. altın miktarına ulaşınca bir yıl üzerinden geçer geçmez bu birikime zekât düşer.

Zekâtın faydaları nelerdir?

Zekât zenginle yoksulu birbirine yaklaştırır.

Zekât çalışmaktan aciz olanlara normal bir hayat sürme imkanı sağlar.

Zekât kişiyi cimrilikten ve bencillikten korur, cömert yapar.

Zekât Allah’ın verdiği servet nimetinin şükrüdür. Zekâtla kiri giderilen mal, bereketlenir ve artar.

Zekâtı veren kişi içinde yaşadığı topluma karşı da görevini yerine getirmiş olur.

Zekât ibadetinin mahiyeti nedir?

Zekât, insanı madden ve manen arınmaya ve olgunluğa ulaştıracak mali bir ibadettir. Allah zekâtı farz kılarak zenginlere, mallarının/paralarının belirli bir kısmını her yıl düzenli olarak fakirlere, ihtiyaç sahiplerine vermelerini emretmiş; bunu fakirin hakkı ve zenginin yerine getirmesi gereken bir görevi saymıştır. Kur’an’da Allah (c.c.), takva sahiplerinin yeryüzünde güzel davranan kimseler olduğundan bahsederken “…ve mallarında muhtaç ve mahrumların hakkı vardır.” (ez-Zâriyât; 51/19) “Bunlar sahip oldukları mallarda muhtaç ve mahrumun belli bir hakkı bulunduğunu unutmazlar.” (el-Meâric; 70/22-25) diyerek daha Mekke dönemindeyken Müslümanları bu kutlu vazifeye hazırlamıştır. Bu görevi yerine getiren kişiler, zekâtın kelime anlamına da uygun olarak kendilerini ve içinde bulundukları toplumu arındırmış olacaklardır: “Onların mallarından sadaka (zekât) al. Onunla kendilerini temizlemiş ve arıtıp geliştirmiş olursun.” (et-Tevbe, 9/103)

Bir Müslüman’ın zekât vermekle yükümlü olabilmesi için ne kadar serveti olmalıdır?

Asli ihtiyaçlarından ve borcundan başka nisap miktarı veya daha fazla mala sahip olan hür, aklı başında ve buluğ çağını geçmiş Müslümanlar zekât vermekle mükelleftir. Buradaki “asli ihtiyaçlar”dan kasıt şudur: Ev, ev eşyası, binek/araba, teçhizat, elbise, mesleğini/sanatını yürütmek için gerekli araç-gereç, kitap vb. şeyler ve bir yıllık nafaka. Bir kimsenin bunlar dışında kalan mal varlığı -şayet varsa borçları düşülmek suretiyle- nisap miktarına ulaştıktan bir hicri yıl sonra o kimse zekât vermekle yükümlüdür.

Nisap miktarı: Zekâta tabi mallar birkaç türlüdür. Bunların her biri için farklı nisap miktarları vardır. Zekâta tabi mallardan bazıları, bunların nisapları ve zekât miktarları şöyledir:

Altın: 85 grama ulaşmışsa 40’ta 1’i zekât olarak verilir.

Gümüş: 595 grama ulaşmışsa 40’ta 1’i zekât olarak verilir.

Nakit parada da nisap altın ve/veya gümüşte olduğu gibidir. Günümüzde gümüş altına oranla hayli değersiz kaldığı için, nisap hesaplanırken altının esas alınması isabetli olacaktır.

Vergi ve zekât aynı anlama gelebilir mi?

Vergi ile zekâtı birbirine karıştırmamak gerekir. Dinen zengin sayılan bir kimsenin “Ben devlete vergimi ödüyorum” düşüncesiyle zekât vermekten imtina etmesi yanlıştır. Zekât ile vergi arasında teşri kaynağı, miktarı, amacı ve sarf edileceği yerler bakımından esaslı farklılıklar mevcuttur.

Asli ihtiyaçlar tamam olmadığı hâlde elinde zekât ödemeyi gerektirecek miktar ve vasıfta malı bulunan kimse zekât ödemeli midir?
Bir kimsenin elindeki maddi varlık, asli ihtiyaçlar düşüldükten sonra nisap miktarına ulaşmıyorsa o kimse zekât vermekle mükellef değildir.

Borca karşı ayrılmış olan mal veya paraya zekât düşer mi?

Ödenecek bir borç için elde bulundurulan paraya zekât düşmez. Geçmiş yıllara ait zekât borçları bulunan kimse de borçlu gibidir. Geçmiş senelere ait zekât borcunu ödedikten sonra elinde nisap miktarından az mal kalan kimse de zekâtla mükellef değildir.

Kendi evini kiraya verip kendisi başka bir evde kirada kalan kişinin sahip olduğu evin zekâtını ödemesi gerekir mi?

Elde ettiği kira geliri, kendi oturduğu eve ödediği kiradan fazla olup bu fazlalık nisap miktarına ulaşır ve üstünden bir hicri yıl geçerse, bu kimsenin zekât vermesi gerekir.

Kadının ziynetinden zekât ödenir mi?

İster kap-kacak, takı, biblo vb. şekillerde olsun isterse külçe hâlinde bulunsun, kadın ve erkeğin süs veya ev eşyası olarak kullandığı altın ve gümüşün -kendi başına veya diğer malvarlıklarıyla birlikte nisap miktarına ulaşmışsa- zekâtını vermek gerekir.

Bir ailede zekât ve kurban ibadetini karı-kocadan hangisi yerine getirir?

Eğer karı-kocadan her biri münferit olarak gelir sahibi ise ve her birinin geliri nisap miktarını aşıyorsa, hem kocanın hem de kadının zekât vermesi ve kurban kesmesi gerekir.

Çalıştırdığımız işçilerden geçim sıkıntısı çekenlere de zekâtımızdan veriyoruz; bunda bir sakınca var mıdır?

Kişinin çalıştırdığı işçilere zekât vermesinde hiçbir sakınca yoktur.

Zekât verilemeyecek kimseler bellidir: Yukarıdaki 2. maddede anlatılan nisap miktarı veya fazlası malı bulunanlar, gayrimüslimler (müellefe-i kulub’a dâhil olanlar dışındakiler), usul ve füru (yani kişinin anne-babası ile onların anne-babası vb., çocukları ve onların çocukları…), kişinin kendi eşi (hanımı) ve Hz. Muhammed’in soyundan gelenler.

Zekât bunların dışında kalanlara verilir. Zekât vermede en efdal davranış, zekâtın öncelikle zekâta muhtaç olan erkek veya kız kardeşlere, sonra bunların çocuklarına, sonra amca ve halalara, sonra bunların çocuklarına, sonra dayı ve teyzelere, sonra bunların çocuklarına daha sonra da diğer yakınlara verilmesidir. Bunlardan sonra da sırasıyla muhtaç komşular, meslektaşlar vb. gelir.

Zekât, bizim ulaşamayacağımız yerlerdeki yoksul insanlara yardım kuruluşları vasıtasıyla ulaştırılabilir mi?

Zekâtta asıl olan “temlik”tir. Yani ayette sayılan sekiz sınıfa tahsis edilmesidir. Ancak kimi durumlarda zekât veren kimse, zekâta en fazla ihtiyaç duyan hak sahiplerine ulaşamayabilir. Böyle durumlarda “vekâlet” sistemi ile uzak yerlerdeki hak sahiplerine zekâtı ulaştırmak mümkün olur. Şöyle ki, zekât verecek kimse, zekâtını uzak bir memlekette bulunan fakir ve muhtaçlara ulaştırmak istiyorsa, bunu yapabilecek kişi veya kurumlara vekâlet vererek zekâtını teslim eder. O kişi veya kurum da o kişi adına belirtilen yerdeki fakir ve muhtaca zekâtı teslim eder. Böylece hem maksat hasıl olmuş hem de temlik şartı yerine getirilmiş olur.

Yılbaşında zekât borcumuzu hesap ediyor, o yılın sonuna kadar uygun yerler buldukça ödüyoruz; bu usul uygun mudur?
Uygundur. Zekâtın bir kerede birkaç yere verilmesi caiz olduğu gibi, (borçlu olmak gibi) gerçek anlamda zorda olan bir fakire verilmesi de caizdir.

Hangi tür mallar zekât kapsamındadır?
Altın ve gümüş, ticaret malları, define ve madenler, sağmal hayvanlar ve toprak mahsulleri zekâta tabi mallardır. Bunlara ilaveten günümüzde hisse senetleri ve nakit para da zekâta tabi mallar arasına dâhil olmuştur. Bu mallar kişinin tam mülkiyetinde olmalı, üzerinden bir hicri yıl geçmiş bulunmalı, borç ve temel ihtiyaçlar dışında nisap miktarına ulaşmış olmalıdır.

Zekât ve fitre nasıl hesaplanır?

Zekâtın hesaplanış şekli kısaca şöyledir:

Ticaret erbabı, yıl sonunda elinde bulunan ticari malların (neyin alım-satımını yapıyorsa onun) dökümünü yapar ve elinde bulunan nakit para ile kesin alacaklarını da buna ilave eder. Borçlarını düştükten sonra elinde kalan miktar 85 gram veya daha fazla altına tekabül ediyorsa bunun % 2,5’luk kısmını ayırıp zekât olarak verir.

Fitre ise buğday, arpa, üzüm ve hurma olmak üzere dört gıda maddesinden verilir. Yaşadığımız yerde bunların hangisi daha kıymetli ise fitreyi onun üzerinden vermek uygundur.

Fitre, buğdaydan ise yaklaşık olarak 1460 gr; arpa, üzüm ve hurmadan ise yaklaşık olarak 2920 gr olarak verilir. Bu gıda maddelerinin kendileri fitre olarak verilebileceği gibi, değerleri hesaplanmak suretiyle para olarak da verilebilir. Hatta para olarak vermek daha uygundur.

Burada esas olan, bir fakirin sabahlı-akşamlı doymasını temindir. Dolayısıyla herhangi bir yerde veya zamanda, belirtilen miktarlardaki gıda maddelerinin değeri, bir fakiri sabahlı-akşamlı doyurmaya kâfi gelmiyorsa, o miktar üzerinde ısrar etmemeli, bir fakirin bir gün içinde normal ölçülerde yemek yiyerek sabahlı-akşamlı doymasını sağlayacak miktar esas alınmalıdır.

Zekât ve sadakanın toplumsal adalete katkısı nedir?

Zekât ve sadaka ile geliştirilen sosyal yardımlaşma şekilleri toplumda zengin-fakir arasında var olan servet farkından kaynaklanabilecek dengesizlikleri en aza indirmek hedefindedir. İslam, servetin belli ellerde tekelleşmesine karşı tutumuyla oldukça dikkate değer bir ilkeye sahiptir.

Zekât ve sadaka, toplumda zengin-fakir arasında oluşabilecek dengesizliği önler ve toplumsal adaletin sağlanmasına katkıda bulunur. “…Ta ki mal, içinizden zengin olanlar arasında elden ele dolaşan bir servet hâline gelmesin…” (Haşr; 59/7)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.