Davutoğlu: Çözüm Süreci İrademiz Sürecek
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin etrafındaki bölgenin jeopolitik riskleri beraberinde getirdiğini belirterek, "Etrafımızda en az 6-7 ülkede merkezi yönetimin ülkeyi kontrol etme, ekonomiyi yönetme kabiliyeti yok. Biz ihracatta genişleme stratejisi yaparken Avrupa'daki ekonomik durgunluğu çevre ülkelere ihracatla aşabilmiştik. Şimdi ise komşu ülkelerde pazar daralması ve emtia fiyatlarının düşmesi ve istikrarsızlıklar söz konusu" dedi.
Davutoğlu, Shangri La Bosphorus Otel'de iş adamlarıyla bir araya geldiği toplantıda, Türkiye'nin kadim ekonominin can damarlarının attığı bir coğrafyada olduğunu ifade ederek, bugün de Türkiye'nin krizleri, fırsatları birlikte getiren tarihi bir hız ve ivmeyle karşı karşıya olduğunu söyledi.
Türkiye'nin bulunduğu coğrafyanın bu hız ve ivmeye karşılık verildiği takdirde ülkeyi hakkıyla yükselteceğini aktaran Davutoğlu, bu hız ve ivme iyi yorumlanmazsa büyük riskleri beraberinde getireceğini kaydetti.
Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı 3 büyük meydan okuma olduğunu belirterek Davutoğlu, şöyle devam etti: "Hepimizin bunun farkında olması lazım. Bu meydan okumalar doğru değerlendirilmezse,Türkiye'nin bu dönüşüm sürecine cevap vermesini sağlayacak bir altyapıdan mahrum kalırız. Bu meydan okumaların birincisi küresel ekonomik kriz. 2008'den bu yana içinde yaşıyoruz. Finansal krizdi, ardından ekonomik, sosyal ve siyasal krize dönüştü. Önce Avrupa'yı etkiledi. Şimdi bir başka evrede, gelişmekte olan ülkeleri etkiliyor. Çin ve Hindistan dışındaki gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme rakamları yüzde 1,9'da kaldı. Bir taraftan Amerika ve Avrupa ekonomisinde toparlanma var. Ama Avrupa'da hala riskler söz konusu. Gelişmekte olan ülkelerdeki son yaşananlarla birlikte kendimizi çok da rahat hissetmeyeceğimiz uluslararası ekonomik konjonktürle karşı karşıyayız. Acaba dünya ekonomisindeki büyümeyi yüzde 2'ye nasıl çıkarırız konusu tartışılıyor. Bu bizim için çok küçük bir rakam ama dünya için büyük bir hedef olarak neredeyse ortaya konuyor."
- "TÜRKİYE'NİN DEMOKRASİ VE EKONOMİSİ MEYDAN OKUMALARA CEVAP VERECEK NİTELİKTE" Ekonomik krizle Avrupa'nın mülteci akımlarını güçlükle karşıladığını dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti: "Herkesin şunu görmesi lazım. Artık 90'lı yıllarda değiliz. Bu yıllar bizim için kayıptı ama dünya için kazanç yıllarıydı. Dünya ticaretinin hacmini büyüdüğü bir dönemdi. Şimdi dünya ekonomisinin ciddi bir volatiliteyi yaşadığı bir konjonktürdeyiz. Ülke olarak bunun farkında olmamız ve bunun gereğini yapmamız lazım. İkinci büyük meydan okuma bölgesel meydan okumadır. Türkiye'nin etrafındaki bölge, jeopolitik riskleri beraberinde getiriyor. Etrafımızda en az 6-7 ülkede merkezi yönetimin ülkeyi kontrol etme, ekonomiyi yönetme kabiliyeti yok. Biz ihracatta genişleme stratejisi yaparken Avrupa'daki ekonomik durgunluğu çevre ülkelere ihracatla aşabilmiştik. Şimdi ise komşu ülkelerde pazar daralması ve emtia fiyatlarının düşmesi ve istikrarsızlıklar söz konusu. Mesela istikrarlı bir Irak olmuş olsaydı, inşaat sektörü için çok istikrarlı bir pazar olma özelliğini korurdu. Ancak Irak, Suriye, Libya ve Ukrayna gibi önemli pazarlarımızda çok ciddi daralma ve riskler var. Rusya'da yaşanan kriz nedeniyle turizm başta olmak üzere bir çok pazarımızı daraltan bir durum ortaya çıktı."
Üçüncü meydan okumanın ise 7 Haziran'dan bu yana iç siyaset alanında yüzleşmek durumunda kalınan siyasi istikrar meselesi olduğunu aktaran Davutoğlu, "Sorunu demiyorum tam soruna dönüşmüş değil. 1 Kasım'da bir sorun niteliği olmaktan çıkacak. Ama 7 Haziran'dan bu yana yaşadıklarımız dahil, etkin yönetim bağlamında bu kadar kırılgan bir uluslararası konjonktürde ve bu kadar kırılgan bir bölgesel jeopolitikte ülke içi istikrarın ne kadar önem taşıdığını bize gösterdi. Terör saldırıları ve arkasından yaşanan gerilimler ülkede istikrarın, bölgesel istikrar ve dünyadaki ekonomik istikrar ile at başı gitmediği durumlarda ne kadar önem taşıdığını bize gösterdi. Bu üç meydan okuma bizi karamsarlığa düşürmemeli. Bunları bilmeliyiz ama karamsarlık kıskacına girmemeliyiz. Aksine, özellikle küresel ekonomide ve bölgesel jeopolitikte yaşananlara rağmen Türkiye'nin demokrasisinin ve ekonomisinin performansı bugün gelecekteki meydan okumalara çok güçlü cevap verecek nitelikte" değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, "Küresel ekonomideki volatilite karşısında Türkiye ekonomisi yeterince dayanıklı mı?" sorusunun çok önemli olduğunu belirterek, "Fed'in faiz oranlarını yükseltip yükseltmemesinin bütün dünya tarafından takip edildiği dönemlerde özellikle de son dolar paritesindeki yükselmeler ve onun getirdiği atmosferde hep bunu sorduk" dedi.
Türkiye'yi sarsabilecek şeylerin, bütçe dengeleri ve disiplinleri olduğunu ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti: "Şu anda bütçe disiplini bakımından dünyanın örnek ülkelerinden biriyiz. 2002'de devraldığımızda yüzde 11,8'di bütçe açığımız. geçtiğimiz sene genel bütçe dengesi itibarıyla yüzde 0,7'ye düştü. Bu sene yüzde 0,5'e, önümüzdeki yıl neredeyse denk bütçe ölçeğine doğru gitmeyi planlıyoruz. Şu soru sizlerin aklına gelebilir, peki seçim beyannamesinde vadedilen, taahhüt edilen hususlar bu bütçeyi ne kadar etkiler? Şunu ifade edeyim, bizim devlet tecrübemiz muhalefetinki gibi değil. Muhalefet 13 yıldır devlet yönetiminden uzakta ve açık söyleyeyim, devlet ciddiyetiyle de bağdaşmayacak şekilde bir vaat rekabeti içine, 7 Haziran'dan önce girdi. Bizim ise 13 yıldır bu ülkeye en zor şartlarda dahi bütçe disiplininden taviz vermeden yürüme örneğini, sadece bu ülkeye değil, dünyaya da gösterdik. Hiç şüpheniz, tereddüttünüz olmasın, bütçe disiplininde hiçbir gevşeme bu taahhütler olmayacak."
- "SEÇİM TAAHHÜTLERİN TOPLAM MALİYETİ 19,3 MİLYAR TÜRK LİRASI"
Başbakan Davutoğlu, bu taahhütlerin mahiyetine bakıldığında, neredeyse aylarca bunların üzerine konuştuklarını, düşündüklerini, maliyetlerini, getirilerini ve götürülerini hesapladıklarını dile getirerek, "Bütün toplam maliyeti bu paketin, bir kısmı 7 Haziran'dan önce, bir kısmı yeni taahhütler 19,3 milyar Türk Lirasıdır. Bu Türkiye'nin gayrisafi milli hasılasının yaklaşık yüzde 1'i mesabesindedir ve kesinlikle bütçe dengelerini etkileyecek mahiyette değildir. Kuruşuna kadar hesapladık tabiri caizse. Yani 1 Kasım seçimlerinden sonra bu vaatlerin yerine gelmesiyle kimse bütçe disiplininden sapacağımız gibi bir kanaate sahip olmamalıdır" diye konuştu.
Ayrıca, bu vaatlere bakıldığında hepsinin üretken taahhütler olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Yani karşılık verdikten sonra geri dönmeyen ve harcama kalemlerine yazılabilecek kalemler değil. Diyelim ki üniversite mezunu veya gençlere iş imkanı olarak 50 bin lira hibe verilmesi. İyi bir proje etüdüyle verildiğinde, bu genç girişimcilerimizin yüzde 50'si dahi başarılı olsa, vergi muafiyetinin bittiği 3 sene sonra vergi ödeyen, istihdam yapan girişimci olarak bize geri dönecektir" değerlendirmesini yaptı.
Bugün İstanbul Madeni Eşya Sanatkarları (İMES) Sanayi Sitesi'ni ziyaret ettiğini anımsatan Davutoğlu, kurulduğu dönemden bilgiler aktarıldığını, 45 metrekareyle küçük girişimci olarak işe başlayan ve şimdi dünya ölçeğinde pazarlara yönelen girişimci örnekleri gördüklerini söyledi.
Davutoğlu, bu vaatleri üretken, geri dönen taahhütler olarak gördüklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dünyada en büyük sorun, şu anda bana sorarsanız nedir diye?' G20'de de bunu gündeme aldık, genç istihdamıdır. Genç istihdamına çözüm bulamazsak bu ülkede sosyal ve siyasi huzuru sağlayamayız. Gençlerini istihdam edemeyen toplumlar, terör tehlikesi karşısında da dirençli olamaz. Çünkü istihdam edilmeyen gençlik, şu veya bu terör odaklarının yemlerine kolaylıkla kapılabilirler. İstihdam edilmeyen bir gençliğin nasıl sorun oluşturabileceğini, Yunanistan'da da bugün Irak'ta da Suriye'de de birçok ülkede görüyoruz. Özellikle iş dünyamızdan bu konuda ricamız, genç istihdamına ağırlık vermenizdir. Bunun sosyal sorumluluk bağlamında da önemi var, Türkiye'nin genel kalkınma ve istihdam iş gücü arzı dengesi bağlamında da önemi var. Genç istihdamı bağlamında yine devrim mahiyetinde bir adım attık. Bunun bize yükü olabileceği düşünülebilir ama sizlerle birlikte bunu gerçekleştireceğiz, o da eğer işverenlerimiz genç istihdam ederlerse bir yıllık maaşını devlet ödeyecek. Bu şubat ayında açıkladığımız istihdam paketinde yer alan bir husustu ama 6 aylık iş başı eğitimi şeklindeydi. Şimdi bunu bir yıla yayıyoruz. Sizler istihdam ettiğiniz her genci bir yıl işinizde eğitip, istihdamının devamını sağlarsanız ayrıca teşvikler alacaksınız ama bir yıllık maaş devlet tarafından ödenecek."
- "VAATLERİMİZ TÜKETİLEN DEĞİL, KENDİSİNİ YENİDEN ÜRETEN VAATLERDİR"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, vaatlerinin tüketilen değil de kendisini yeniden üreten vaatler olduğunu aktararak, Şunlıurfa'da, Van'da halka hitap ederken genç çiftçilere seslendiğini dile getirdi.
Vatandaşların bulundukları şehri terk etmeden çiftçilik, hayvancılık yapmaları halinde her bir kişiye otuzar bin lira karşılıksız can suyu sermaye verileceğini anlatan Davutoğlu, "Burada hedef; gençlerimizi bulundukları topraklarda, köylerde, o köyleri, meraları şenlendirecek şekilde iş sahibi kılmak ve sağlıksız şehirleşmenin önüne geçmek. Bu konuda da sizden yardım talep ediyoruz. O gençlerin orada kurdukları işlerdeki üretiminin piyasaya ve pazara arzı konusunda büyük şirketlerin, iş adamlarının devreye girmesi önem taşıyor" şeklinde konuştu.
Bütçenin bu anlamda sağlam olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Özellikle bugünlerde tabii parasal, finansal dengeler itibarıyla şu anda dünyanın en sağlam, en dirençli bankacılık sistemlerinden birine sahibiz. Bütün oynaklıklar, kırılganlıklar içerisinde sermaye yeterlilik oranımız hala yüzde 15'in üzerinde ve dünyada en iyi durumdaki ülkelerden biriyiz" şeklinde konuştu.
Ahmet Davutoğlu, geri dönmeyen alacaklar konusunda ise yüzde 2,8 gibi hala düşük düzeylerde, bankacılık performansı bakımından son derece iyi bir noktada olunduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: "Dolayısıyla mali yapı dışında, finansal yapıda da küresel şokların Türkiye üzerindeki etkilerini absorbe edebilecek bir yapıya sahibiz. Ayrıca son 3-4 haftada gelen rakamlar da bu konudaki direncimizi ve ümidimizi artıracak mahiyettedir. Türk Lirası son günlerde yüzde 5, dolar karşısında değer kazandı. Doların oynaklığı karşısında Türk Lirası, genel, pozitif anlamda da ayrıştı diğer gelişmekte olan ülkelerden. Bir ara neredeyse bir panik havasında 'dolar nereye kadar yükselecek', internet sayfalarında 'dolar yine rekor kırdı' başlıklarının aslında sağlam bir finansal altyapıya sahipseniz dünyadaki oynaklıktan ve kırılganlıktan daha az etkilendiğinizin çarpıcı bir göstergesi. Hazine borçlanma faizlerinde, 2 yıllık borçlanma faizleri de yüzde 1,2 oranında düştü. Ayrıca 5 yıllık kredi temerrüt takas primi de 56 baz puan düştü. Bu da Türkiye'nin risk priminin düştüğünü açık şekilde gösteriyor. Bu da dikkat ediniz, Türkiye seçime giderken yaşanan gelişmeler."
- "HİÇBİR ŞEKİLDE POPÜLİST BİR POLİTİKA TAKİP ETMEDİK, ETMEYECEĞİZ"
Davutoğlu, İstanbul Borsası'nın yüzde 6,24 oranında yükseldiğini dile getirerek, "Ağustos ayındaki sanayi üretimi artışıysa hepimiz için bir doping etkisi yaptı. Şimdi bu anlamda büyüme rakamlarına baktığımızda da tabii biz tatmin olmuyoruz, yüzde 3 civarındaki büyümeden. Ama şunu da göz önüne alırsanız bu biraz önce söylediğim gibi Çin ve Hindistan dışındaki ülkelerin büyüme rakamlarının 1,5 katıdır" dedi.
Meksika, Brezilya gibi ülkelerde yaşananların geçmişte büyük, önemli başarı örnekleri olarak zikredildiğini vurgulayan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dolayısıyla kısa dönemde bizim en önemli hedefimiz, şimdi ve seçim sonrasında olabilecek dalgalanmalar karşısında ülkenin mali ve finansal makro göstergelerini sağlam bir zeminde tutmak. Bu birinci hedefimiz ve bu konuda hiçbir şekilde popülist bir politika takip etmedik, etmeyeceğimizi de sizlerle bir kez daha paylaşmak isterim. İkincisi Türkiye'nin orta ve uzun dönemli dönüşümleri bağlamında yeni bir reform hamlesini başlatmak. Bunun da iki ayağı var açık söyleyeyim, birisi siyasi reformlar. Son gelişmeler de gösterdi ki demokratik istikrarla ekonomik istikrar arasında bir ilişki var. Sürdürülebilir kalkınma ancak ve ancak demokratik istikrarla mümkün olabiliyor. Antidemokratik bir istikrar, yani düşüncenin, insan hak ve özgürlüklerinin hiçe sayıldığı, girişim özgürlüklerinin sınırlandığı, diktatöryal rejimlerin nasıl çökmekte olduğunu yanımızdaki ülkelerde görüyoruz. Bunun yanında kaosun da nasıl bir yıpratıcı etki yaptığını görüyoruz. Bugün bizim için en önemli kavram bence, demokratik istikrar. Demokrasi içinde istikrar. Demokrasiyle birlikte istikrar. Özgürlüklerle birlikte güven. Siyasete güven, yargıya güven ve toplumun genel güven endeksinin ve genel güven yaklaşımının sürekli belli bir ivmeyle yüksekte tutulması."
- "BÜYÜMENİN ARKASINDA DEMOKRATİK İSTİKRAR VAR"
Başbakan Davutoğlu, 90'lı yıllara bu anlamda bakıldığında hemen her şeye güvensizlik duyulan yıllar olduğunu belirterek, "Dünya ekonomisi büyüyordu ama Türkiye'de siyasete güven yoktu, hükümetlere güven yoktu, 1,5 yıllık ortalama ömrü olan hükümetlerin plan yapması söz konusu bile olamazdı" değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, şöyle devam etti: "Biz 13 yıl içinde eğer gayri safi milli hasılamızı 250 milyar dolarlardan 800 milyar dolarlara çıkarmışsak, eğer tarımda Avrupa'nın en büyük, dünyanın 6. büyük ülkesi olmuşsak, turizmde dünyanın en büyük 6, 7. ülkesi olmuşsak, İstanbul, destinasyonda dünyanın en önemli şehirlerinden biri haline gelmişse, Türk Hava Yolları dünyanın yükselen yıldızı haline gelmişse, hangi kaleme alırsanız alın sağlık sektöründeki reformlar, eğitim, bunların arkasında demokratik istikrar var. Yani 4 yıl iş başına gelen bir hükümetin atacağı her adım, 4 yıl süreyle iş başında kalacaksa anlamlı ve tutarlı bir çerçeveye oturur. Ama kırılgan hükümetler ya da pazarlık üzerine kurulan hükümetlerin bunu yürütme şansı kalmaz. Bu anlamda koalisyon karşıtlığı yapmak için bunları zikrediyor değilim."
Dışişleri Bakanlığı görevindeyken enerji politikasını belirlerken, Enerji Bakanıyla Nabucco imzasını atmadan önce birçok problemin olduğunu ifade eden Davutoğlu, bürokrasinin kendi içinde farklı görüşlerinin bulunduğunu aktardı. TANAP Projesinde de Enerji ve Dışişleri Bakanlıklarının ortak hareket ettiğini, böylece bütün pürüzlerin çok kısa zamanda aşıldığını söyledi.
Şimdi Schengen yoluna gidildiğini hatırlatan Davutoğlu, 2009'da ilk müzakereyi yaptıklarında Avrupa Birliği Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve ilgili bürokrasinin genel temayülünün vizelerin kolaylaştırılması yönünde olduğunu dile getirdi.
Bu sayede bütün bakanlıkların vize muafiyetine odaklanmasını sağladıklarını vurgulayan Davutoğlu, bir koalisyon hükümeti olursa, Enerji, Dışişleri, Ekonomi gibi bakanlıkların başka partilerden olduğunda dış ticaretin koordinasyonun nasıl sağlanacağını sordu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Yüksek düzeyde iş birliği konseyleri kurduk, serbest ticaret anlaşmaları yaptık ama dış ticareti yürüten Ekonomi Bakanlığıyla Dışişleri Bakanlığı ayrı telden çalsaydı mümkün olur muydu? Ya da komşu ülkeler tıkandığında Afrika pazarlarına açıldık, 12'den 39'a çıkardık, büyükelçiliği aynı anda da DEİK ve birçok dış ticaret mekanizmalarını harekete geçirdik" şeklinde konuştu.
Sadece birtakım kötülükleri engellemenin yetmediğini dile getiren Davutoğlu, herkesin hesap verdiği, şeffaf bir şekilde, hangi işi yapıyorsa yapsın, demokratik hukuk devleti içinde eşit vatandaşlık haklarından istifade ettiği bir siyasi ve hukuki düzenin hep birlikte gerçekleştirilebilmesinin önemine işaret ederek, onun için reformlardan korkmamanın, hayata geçirmenin şart olduğunu vurguladı.
Kendini yenilemeyen hiçbir toplumun, bu dönemde, tarih bu kadar hızlı akarken ayakta kalamayacağını aktaran Davutoğlu, orta ve uzun vadeli ekonomik reformların hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti.
Türkiye'nin 12 yıl içinde, atıl kapasite kullanılarak ekonomide gelinebilecek noktalara geldiğini ifade eden Davutoğlu, "Eğer bundan sonra ekonomiye yeni bir can, yeni bir hız katamazsak önce patinaj yapmaya sonra da siyasi istikrar olmazsa geriye gitmeye başlarız. Onun için yapmamız gereken şu; Türkiye'nin ikinci nesil siyasi reformlar gibi ikinci nesil ekonomik reformlarla ekonomisini niteliksel olarak dönüşüme uğratmak. Yani niceliksel artışın yanında niteliksel bir değişime gitmek" diye konuştu.
Türkiye'nin uluslararası sorumluluklarının çok yüksek olduğunu vurgulayan Davutoğlu, hiçbir ülkenin, bütçesinden 7 milyar doları Suriyeli mültecilere ayırmadığını ifade etti.
Türkiye'nin Somali politikasına da değinen Davutoğlu, "Somali politikası, salt insani boyutuyla değerlendirilmemeli. Somali politikasıyla bize bütün Afrika'nın kapıları açıldı" dedi.
Türkiye'nin doğal gaz ve petrolünün olmadığını ancak demokrasi ve insan kaynağı olmak üzere iki güce sahip olduğunu belirten Davutoğlu, bunun için orta ve uzun vadeli bütün çalışmalarda eğitimi merkeze aldıklarını aktardı.
- "2016 EĞİTİM BÜTÇESİ 106 MİLYAR LİRA"
Başbakan Davutoğlu, 2016 bütçesinde eğitime 106 milyar lira ayırdıklarını belirterek, bu rakamın 2002 yılında 11 milyar lira olduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:. "2016 bütçesinde eğitime ayırdığımız miktar, 106 milyar Türk Lirası. 2002'de 11 milyar Türk Lirasıydı ve 2002'de toplam bütçe büyüklüğümüz 116 veya 117 milyar Türk Lirasıydı. Yani 2002'deki bütün bütçemiz kadar neredeyse şu anda sadece eğitime kaynak ayırıyoruz. Bunu yapma sebebimiz, yani savunmanın da önüne alma sebebimiz, bir ülkenin savunması sınırlarda değil okullarda başlar, okullarda sağlamlaşır. Eğer okullarınızda iyi insan yetiştirmişseniz, sınırlarınızı savunmak için ayrıca bir çaba göstermeden de o insan o sınırları korur. Önümüzdeki dönemde eğitim alanında büyük bir hamleyi bundan sonra da devam ettireceğiz. Teknolojik alt yapı ve mekansal değişim anlamında büyük bir sıçrama yapıldı."
Üç dört bin kilometrelik bir havza içinde merkezi konumu artan yegane şehrin İstanbul olduğunu belirten Davutoğlu, şu anda en büyük havalimanının "fantezi olsun, Guinness Rekorlar Kitabı'na girmek için" yapılmadığını, alt yapısı olmasa böyle bir projenin devreye giremeyeceğini söyledi.
"İstanbul Finans Merkezi olacak" dendiğinde, bir rüyadan söz edilmediğini, herkesin gerçekleştireceği bir hedeften bahsedildiğini ifade eden Davutoğlu, "Çevrede bütün şehirler çöküyorsa, ister istemez bu çevrede ekonomik aktiviteye girecek, herkes yönünü İstanbul'a doğru dönecek. Yeter ki biz İstanbul'u demokrasimizle, hukuk sistemimizle güvenilir bir yatırım limanı haline getirelim. Buraya para yatıran, bir gün bu parayı kazanarak geri dönebileceğini ve hukuki teminat altında olabileceğini hissetmeli" dedi.
- "NİTELİKSEL BİR MAHİYET DEĞİŞİMİNİN ÖNÜNÜ AÇMAMIZ LAZIM"
Atina ve Selanik'in ekonomik anlamda çöküşünden sonra İzmir'in Doğu Akdeniz'in en önemli limanı olmaması için hiçbir sebep olmadığını vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bizim orta ve uzun vadeli ekonomik yapısal reformlar konusunda, tereddüt etmeden niteliksel bir mahiyet değişiminin önünü açmamız lazım. Vizyonumuz; kısa dönemde ülke ekonomisinin olabilecek küresel şoklara, mali disiplin ve sağlam finansal sistemle dirençli halde tutulması, demokratik istikrar ile ekonomik istikrar arasında irtibatın sağlanması ve siyasal reformları kararlılıkla sürdürmek. Orta ve uzun vadede kalıcı, sürdürülebilir bir kalkınma için mutlaka süratle, vakit kaybetmeden yapısal reformları gerçekleştirmek. Bunun için de 1 Kasım seçimleri önemli."
İş adamlarının düşüncelerini almaya her zaman hazır olduklarını dile getiren Davutoğlu, bu düşüncelerin hayata geçirilebilmesi için planlayabilen ve planladığını hayata geçirebilen, önündeki 10 yılları görebilen bir siyasi istikrar dönemine ihtiyaç olduğunu kaydetti.
Demokratik reformların, ekonomik reformlar kadar önemli olduğunu vurgulayan Davutoğlu, yeni ve sivil, insan hak ve özgürlüklerine dayanan bir anayasaya ihtiyaç olduğunu söyledi.
Davutoğlu, şöyle devam etti: "Devlete karşı vatandaşların görevini dikte etmektense, vatandaşlara karşı devletin sorumluluklarının çerçevesini çizen bir anayasa. Düşünce, fikir ve bilişim özgürlüğü konusundaki sınırlamaları, her türlü vesayete hangi yönden ve nasıl gelirse gelsin, her türlü vesayete karşı demokrasiyi garanti altına alan bir anayasa. Yani yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da garanti altına alan bir anayasa. Yürütme ve yasama karşısında yargının bağımsız olması kadar, yargının kendi içinde herhangi bir yapıyla ilişkilendirilerek, bir baskı aracı olarak kullanılmamasını da sağlayacak bir yargı reformu. 17 Nisan'da bu yargı reformunu kamuoyuyla paylaşmıştık. Beyannamemizde de bunların detayları var. 'Adalet mülkün temelidir' bunu söylemek önemli ama bu adaleti sağlam zeminde tekrar inşa edebilmemiz lazım. Bunun için de sadece tek başına iktidar olduğumuzda dahi, inşallah olursak, bizim çabamız yetmez, sizden ve bütün sivil toplum kuruluşlarından ricam. İş dünyamızın kalkınmanın ve hamlenin ana şartı olarak, demokratik istikrar, onun şartı olarak da anayasanın yeniden yazılması konusunda seçimlerden sonra sesinizi yükseltmeniz. Yeni bir anayasaya ihtiyacımız var. Bu anayasa getirdiği yetki karmaşasıyla güçler ayrımı esasına dayanmakla birlikte, güçleri birbirine karıştırmasıyla ve en önemlisi de milli iradeye duyduğu güvensizlikle ve insan hak ve özgürlüklerine dayanmama sebebiyle Türkiye'nin önündeki en önemli bariyerdir. Hep beraber bu yetki karmaşalarını ortadan kaldıracak, kime hesap sorulacaksa onun yetkili kılındığı ve herkesin görevini kendi mekanizması ve kuralları içinde yapabildiği bir yeni anayasaya ihtiyacımız var."
- "BİZ 2002'DE BÜYÜK REFORMLAR YAPTIK"
Başbakan Davutoğlu, iş güvencesinin olduğu, rekabet ortamının sağlandığı, yargının objektif, tarafsızlığı ve bağımsızlığının, her türlü hukuki güvencenin teminat altına alındığı bir yeni reform hamlesinin yapılabilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Yabancı yatırımların Türkiye'ye son 13 yılda gelişinin en önemli sebeplerinden biri, Türkiye'nin hukukuna, ekonomisine, siyasetine duyulan güvendi. Bu güveni sarsmak için uluslararası alanda da içeride de çok yoğun çabalar gösterildiğini görüyoruz. Hepimiz, hangi siyasi görüşe sahip olursak olalım, hangi siyasi partiye destek olursak olalım, hepimizin koruması gereken en öncelikli husus, ülkemizin itibarıdır. Ülkemiz itibar kaybederse o itibar kaybıyla birlikte şirketleri de itibar kaybeder, siyaseti de itibar kaybeder, herkes itibar kaybeder. O bakımdan kısa dönemli şoklara direnç dışında, ikincisi çok ciddi bir reform hamlesini tekrar yaşamamız lazım. Biz 2002'de büyük reformlar yaptık" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin 2002'de soğuk savaş mantığıyla yaşayan bir ülke olduğunu dile getiren Davutoğlu, eskiden nesillerin 30 yılda bir değiştiğini anlattı.
Başbakan Davutoğlu, "Şimdi 10 yılda bir nesil değişiyor. Benim 20'li yaşlarımdaki çocuklarımla 10'lu yaşlardaki çocuklarım, iki ayrı nesil gibi. Çok hızlı akan bir tarih. Reformlar artık 20 - 30 yılda bir değil gerektiğinde 10 yılda, 5 yılda kendinizi şöyle bir demokrasi check-up'ına almazsanız, ekonomisindeki ve yapısal reform check-up'ına, bir müddet sonra bünye dinamizmini ve yaşama kabiliyetini kaybeder. O bakımdan biz 1 Kasım seçimlerini, böyle bir demokrasi check-up'ı olarak görüyoruz" diye konuştu.
Küçük bir bünye zaafında bütün virüslerin bir anda ortaya çıktığını aktaran Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tesadüf mü DEAŞ'ın 20 Temmuz'da Suruç'ta saldırıya geçmesi? Tesadüf mü aynı gün Adıyaman'da PKK'nın askerimizi öldürmesi, iki gün sonra da sanki DEAŞ'la eş zamanlı bir yerden planlamışlar gibi Ceylanpınar'da iki polisimizin ensesinden vurularak... Yani şunu demiş oldu. 'Ben sizin polisinizi uyurken ensesinden vururum' demek, 'Ben burada kamu düzeni artık tanımıyorum' demektir. Eğer biz tereddüt etseydik, bu hükümetin Başbakanı olarak ben 'Geçici bir görev yürütüyorum, önce hükümeti kuralım, koalisyon sonra bakarız' deseydik, muhtemelen elimizdeki istihbaratlar da bunları doğruluyor, birkaç gün içinde Kobani benzeri olaylar... Hani geçen 6-7 Ekim arkasında da Türkiye'nin büyük şehirlerine sirayet edecek olan kamu düzenine meydan okuyan olaylar yaşanacaktı. Onun için kim ne hesap sorarsa sorsun dedim. Eğer bu bir meydan okumaysa ve biz devletsek bu meydan okumanın karşılığını da cevabını da veririz. Aynı gün akşam hem Kuzey Irak'a, hem Suriye'ye, hem DEAŞ'a, hem PKK'ya ve DHKP-C'ye yapılan operasyonlar, sadece güvenlik operasyonları değildi. Arkadaşlar, bu demokrasi operasyonuydu. Bunun için adına 'huzur ve demokrasi' dedik. Eğer böyle bir zafiyet yani nihayet Meclis çalışamıyor, sürdürülebilir bir hükümet tablosu yok. Bir zaaf ve yönetim boşluğu göstermiş olsaydık metastaz gibi bütün vücuda sirayet edecek bir güvensizlik, her yere hakim olabilirdi."
- "ÇÖZÜM SÜRECİ İRADEMİZ SÜRECEK"
Teröre karşı mücadelenin son derece başarılı şekilde yürütüldüğünü belirten Davutoğlu, 1 Kasım seçimlerinin etkisi ne olursa olsun bu mücadelenin sürmek zorunda olduğunu söyledi.
Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti: "Ama aynı anda da Çözüm Süreci irademiz de sürecek. Biz Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu ülke ekonomisine entegre edemezsek, ülke ekonomisinin parçası haline getiremezsek, orada gittikçe büyüyen genç nüfusu istihdam edemezsek, Türkiye'nin bütününde de huzuru sağlayamayız. Bu açıdan hepimize düşen görev, Doğu ve Güneydoğu'nun ülke ekonomisine entegre edilmesidir. Ülke ekonomisindeki bütün avantajların oraya yansıtılması. İşte Yüksekova Havalimanı'nı bunun için yaptık ama silahlı saldırılar altında kaldı. Oranın, ayrıcalıklı daha doğrusu farklılaşmış bir bölge olmadığı gerçeğini, herkese kabul ettirmemizdir. Burada da sizin desteğinize ihtiyacımız var. Dolayısıyla demokratik, siyasi, istikrar ve ekonomik reformlar birlikte gidecek."
Onun için seçim beyannamelerinde ikinci nesil reformlar dediklerini ifade eden Davutoğlu, birinci nesil reformları yaptıklarını anlattı.
Birinci nesil reformların, asker-sivil ilişkileri, yerel yönetim reformları, demokratikleşme yönünde atılan kapsamlı adımlar, Kürtçe üzerindeki yasaklardan, basın kanunu gibi birçok çalışmayı gerçekleştirdiklerini dile getiren Davutoğlu, bunların 12 Eylül ve 28 Şubat'ın izlerini silmeye dönük reformlar oluğunu ifade etti.
Programa, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Naci Ağbal, eski Başbakan Yardımcısı ve AK Parti Ankara milletvekili adayı Ali Babacan, AK Parti Genel Başkan Danışmanı ve İstanbul Milletvekili adayı Ali Sarıkaya, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, AK Parti İstanbul İl Başkanı Selim Temurci, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Başkanı Cansen Başaran Symes, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, DEİK Başkanı Ömer Cihad Vardan ve MÜSİAD Başkanı Nail Olpak'ın yanı sıra iş dünyasından 36 temsilci katıldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.