Selimiye'nin Ezanları Kıbrıs'ın Fethini Anlatır
Feza Güzeloğlu, gerçekten güzel bir kız. İstanbul’da okumuş. Eminim, İstanbul câmilerinde okunan en güzel ezanları dinlemiştir. Belki yolu Edirne Selimiye’ye de düşmüştür. O ulu mâbedin yapılma sebebinin memleketi Kıbrıs olduğunu biliyor mu acaba?
Selimiye ile Kıbrıs arasındaki bağı anlatmadan evvel, Kıbrıslı başka bir güzel kızın efsânesini anlatayım.
Bir Türk kızı Değirmenlik Köyü pınarından su içerken bir gümüş tas bulur. Bu tasın nereden geldiği anlaşılmaz. Sonradan öğrenilir ki Toroslarda bir güzelin suya kaptırdığı gümüş tas, yerin ve denizin altından Kıbrıs’a ulaşmıştır.
İşte biz Kıbrıs’a hem yerin altından akan sularla hem yerin üstünde okunan ezanlar ile bağlıyız. En çok da Selimiye’nin ezanları ile.
HERKESİN KOKLAMAK İSTEDİĞİ ÇİÇEK
Kıbrıs adının kına çiçeğinden geldiği söylenir. Doğru mu bilmem ama, Kıbrıs asırlar boyunca Akdeniz’in ortasında herkesin sâhip olmak istediği nazlı bir çiçek gibidir. Kıbrıs Adası, stratejik önemi sebebiyle târih boyunca bir çok devletin hedefi oldu. Mısırlılardan Hititlere; Asurlulardan Araplara kadar birçok medeniyetin hâkimiyetine girdi. Bu târihsel süreç içinde çok göç aldı ve karmaşık bir toplumsal yapıya sâhip oldu. Bugünki Kıbrıs sorunun temeli, 395’de Roma’nın ikiye ayrılmasına dayanır. Kıbrıs, Doğu Roma’da, yâni Bizans’da kaldı ve resmî dil Rumca oldu. Bizans imparatoru, 488’de, Kıbrıs Ortodoks kilisesinin bağımsızlığını tanıdı. Adada fazla Rum olmamasına rağmen Rumlaşmaya başladı. Kıbrıs ile Helenizm arasındaki bağ, aslında bundan ibâretti. Kıbrıs, hiçbir zaman Yunanlıların siyâsî hâkimiyetinde olmadı.
Hala Sultan Türbesi
İSLAM AKINLARI
Kıbrıs, İslâm ile yedinci asırda tanıştı. Hala Sultan Türbesi, Hz. Osman zamanında başlayan seferin hâtırası. Peygamberimizin süt teyzesi Ümmü Haram, bu sefere komutanların eşlerinin de katılması sebebiyle katılabildi. Hz. Osman Kıbrıs’ı fethetmek isteyen Muâviye’ye, gemiye hanımını da alması şartıyla izin verdi. Böylece, sefere hanımlar da katıldı. Ümmü Haram, savaşa giderken 86 yaşındadır. İlk deniz savaşına gideceklerin cennetle müjdelendiğini Peygamberimiz (SAV)den duymuştur. Savaşta şehit olmaz. O üzüntü ile bindirildiği katırın üzerinden düşerek şehit olur. Düştüğü yere defnedilir.
Rivâyete göre, Osmanlı gemileri türbenin olduğu yerden geçerken sancağı indirir; top atışı ile selâm verirlermiş.
Müslümanların akınları Emevîler ve Memlûkler devrinde de devam etti. Ancak, Kıbrıs kısmen ele geçirildi ve vergi alınan bir üs olarak kaldı.
VENEDİK ZULMÜ
Kıbrıs, 1432 yılından itibaren Venedik korsanlarının hâkimiyetine girmeye başladı. Kıbrıs Venedikliler için bir sömürgeydi. Ağrı vergiler ve halkın inançlarına saygı yoktu. Ortodoksların başpiskoposunun sürgün edilmesi üzerine Başpiskopos, İçel Beyi aracılığıyla Sultan II. Selim Han’dan adanın fethedilmesini istedi. Ayrıca, Fener Rum patriği de Ortodoks teb’aya haber göndererek direnmemelerini istedi. Nitekim, Rumlar fetih esnâsında, Osmanlı askerlerine yardım ettiler.
Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı fethetmesinin başka nedenleri de vardı elbette. Kıbrıs Suriye ve Anadolu topraklarına çok yakındı. Venedikliler Doğu Akdeniz ticaretine zarar veriyorlardı. Kuzey Afrika’nın güvenliği için Kıbrıs’ı ele geçirmek gerekiyordu.
2. SELİM HAN’IN RÜYÂSI
Rivâyete göre 2. Selim Han, rüyâsında Peygamberimizi(S.A.V) gördü. Peygamberimiz Kıbrıs’ın fethi hâtırası için Edirne’de bir câmi yaptırmasını istedi. Böylece Selimiye’nin inşaatı başladı.
Selimiye’nin inşaatı 1568’de başladı. Kıbrıs’ın fethi ise 1571. Yâni inşaat, daha önce başlamış. Buna dayanarak rüyanın gerçek olmadığını iddiâ edenler var. Birincisi; sultanın rüyâyı ne zaman gördüğü bilinmiyor. Belki fetih ve câmiyi aynı anda gördü. Önce câmi inşaatına başladı. İkincisi, târihi olayların pek çok sebebi vardır. Rüyâlar da bunlardan biridir. Rüyâ, haktır ve bizim medeniyetimizde rüyânın yeri büyüktür. Halkın muhayyilesinde karşılığı vardır. Bilimsel târihçilik uğruna, halk muhayyilesini hafife almak ne kadar doğru olabilir ki?
II. SELİM HAN
FETİH
Adanın fethi bir yıl sürdü. Temmuz 1570’de, Osmanlı donanması Kıbrıs açıklarına geldi. Bir yıl içinde iki mühim kuşatma gerçekleşti. Lefkoşe ve Magusa. Lefkoşe Eylül başında ele geçirildi. Ancak Magusa’nın fethi bir yıl sürdü. Venedikliler, Osmanlıdan gelebilecek olan saldırılara karşı Magusa Kalesi’nin surlarını güçlendirmişti. Adadaki diğer bütün şehirler düştüğü hâlde, Magusa muhâsaraya bir yıl dayandı. Şehrin Venedikli komutanı Marco Bragadino ile Kıbrıs fâtihi Lala Mustafa Paşa arasında, 1 Ağustos 1571’de yapılan ateşkes ile muhâsara sona erdi. Ateşkesten iki gün sonra, Lala Mustafa Paşa şehre girdi ve Kıbrıs’taki Venedik hükümdarlığına son verdi. Kıbrıs, elli bin şehit verilerek fethedildi.
CANBULAT BEY
Kıbrıs fethi ile ilgili bir efsâne şöyledir:
Magosa Kalesi’ni tutan Venediklilerin zâlim bir Ölüm çarkı vardı. Kale kapısında olan bu çark her girenin başını kesiyordu. Kilis kuvvetleri beylerinden Canbulat Bey kale kapısına yaklaşarak “Allah’ın izniyle bu kapıdan gireceğim.” dedi. Eline sancak alarak kaleden içeri girdi. Girer girmez başı gövdesinden ayrıldı. Canbulat Bey, yere düşen başına aldırmadan ilerledi. Bu hâl karşısında dehşete kapılan Venedikliler çarkı çeviremedi ve askerler kaleyi fethetti.
OSMANLI ADÂLETİ
Elli bin şehit verilerek alınan Kıbrıs’a, fetihten sonra binlerce Müslüman Türk âilesi yerleştirildi. Meslek sâhipleri, düzenli bir dağılım ile çalışmaya başladılar. Kıbrıs’da, idârî teşkilat kuruldu. Beylerbeylik yapılarak Akdeniz kıyısındaki sancaklar, buraya bağlandı. Kıbrıs hukukî, idârî, ekonomik ve kültürel bir refaha kavuştu. Vakıf sistemi uygulandı. Köprü, câmi, çeşme ve yol yapıldı. Venediklilerin halka yüklediği ağır vergiler kaldırıldı. Halk toprak sahibi oldu. Osmanlı Devleti, Ortodoks kilisesine geniş yetkiler tanındı. 1754’de Kıbrıs piskoposları ada Hristiyanlarının resmî temsilcisi oldu. Rumlar, Osmanlı’nın gelmesiyle asırlardan beri hasretini çektikleri huzura kavuştular. Ta ki 1831 Yunan isyânına kadar…
İLK İSYAN
Kıbrıs’da, Osmanlı Devleti’ne karşı ilk isyân, 1821‘deki Yunan İsyanı ile başladı. Kıbrıs Ortodoks Kilisesi, Megalo İdea hayaliyle Rumları kışkırttı. Bu isyan, elebaşları olan başpiskopos ile kilisenin diğer önde gelenlerinin ele geçirilmesiyle bastırıldı. Ancak, Kıbrıs’daki Osmanlı otoritesi sarsıldı. Osmanlı Devleti, Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra, Kıbrıs’daki Hristiyanlara Yunan uyruğuna geçme hakkı tanıdı. Bu hakla birlikte, başta kilise olmak üzere adanın güçlü Hristiyan unsurları, kendilerini Yunanistan ile özdeşleştirmeye başladı.
Sâdece Hristiyanlar değil, merkezî otoritenin zayıflaması sonucu yönetimden ve vergilerden bunalan Müslüman halk da zaman zaman isyan etti.
Kıbrıs, 1878 Berlin Kongresi’nde alınan bir karar ile İngilizlere kirâlandı. Sultan Abdülhâmid Han, “hukûk-ı şâhâneme asla halel gelmeye” diyerek anlaşmayı imzâladı. Kıbrıs, uzun yıllar İngiliz hâkimiyetinde kaldı. “Hukûk-ı şâhâne”, yâni “Türk devletinin hakları”, üzerinde Lozan’da hak iddiâ edilmese de uzun yıllar sonra 1958’de, Fatin Rüştü Zorlu sâyesinde, “garantörlük hakkı”na dönüştü. Bu hak sâyesinde, 1974’de, “Kıbrıs bizim” dedik.
İşte târih…. İşte rüyâ… İşte efsâne…. Kıbrıs bizimdir. Selimiye’nin ezanları, Kıbrıs şehitleri ve Toroslar’dan Değirmenlik’e akan sular şâhittir. İngiliz hayranlığı ile târihine ecdâdına, dinine düşman olanlar, bunu iyi bilmelidirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.