Mabetsiz şehrin tapınakları

Mabetsiz şehrin tapınakları
"Ciddi insanlar kenti Ankara. Bu şehrin memurları çok ciddi görevlerde bulunduklarını düşünüyorlar ve buna gerçekten inanıyorlar. Onlar olmasa hayat duracak sanki. Kendi işleri dışında kalan öteki işleri gerçekten küçümseyenler şehri, Ankara."

Bekir Fuat "Mabetsiz şehrin tapınakları" başlıklı incelemesinde Başkent Ankara için bu yorumu yapıyor ve ekliyor: "Şehrin dört bir tarafını saran görkemli dev yapılara Ankara'nın yeni alışveriş merkezleri diyoruz. Her gün yeni bir tanesi açılıyor. Açıldıkça da sadece alışveriş alışkanlıklarımızı değil, yaşam şeklimizi ve şehir hayatımızı da kökünden etkiliyor. Neredeyse haftanın birkaç gününü içinde geçirdiğimiz, alışverişle yaşam merkezi karışımı bu yapılar, müşteri pastasından daha fazla pay kapabilmek için ciddi bir rekabete giriyorlar. İnsanlar boş zamanlarını bu mekânlarda geçiriyorlar artık." 

Haftalık Gerçek Hayat dergisinde yayımlanan ilginç araştırmanın tamamını sizlere sunuyoruz.

Şehrin dört bir tarafını kuşatan görkemli binalar, parıltılı alış veriş merkezleri sizi yanıltmasın, gerçekten puslu bir şehir Ankara. Bir kere insanların kıyafetleri, takım elbiseleri, tayyörleri koyu renk. Şehrin merkezinde yer alan anıtkabir koyu renk ve çok ciddi. Anıtkabir şakayı kaldırmaz mesela. Milli Eğitim, Savunma, Bayındırlık, Enerji, Tarım ve Kültür Bakanlıkları çok ciddi. Duvarlar kalın ve renkleri gri. Bu şehirde memurlar yaşıyor ve onlar da koyu renk elbiseyi çok seviyorlar. Ciddi insanlar kenti Ankara. Bu şehrin memurları çok ciddi görevlerde bulunduklarını düşünüyorlar ve buna gerçekten inanıyorlar. Onlar olmasa hayat duracak sanki. Kendi işleri dışında kalan öteki işleri gerçekten küçümseyenler şehri, Ankara. İşe gidiş ve çıkış saatlerinde trafik gıdım gıdım ilerliyor. Onun dışında trafik yok mesela. Trafiğe razıyım da bir misafiriniz geldiği vakit onu şöyle götürebileceğiniz bir mekân olsun diyorsunuz, ama olmuyor. Bir misafiriniz var ve siz onu bir yerlere götürmek istiyorsunuz. Ona evinizin karşı apartmanınızın manzarası dışında başka bir manzara seyrettiremiyorsunuz, anıtkabir hariç.

'Herkese eşit mesafedeyiz'


Ama şimdi o manzara yavaş yavaş değişiyor. Evinize bir misafir geldi ve siz onu artık komşunuzun karanlık manzarası dışında bir yere götürebileceksiniz. Bol spot ışıklı, yeni çekim merkezlerimiz, plazalarımız var artık. Çünkü artık Ankara'nın hemen her yerine bol spotlu yeni alış veriş merkezleri var artık. Bu mekânlarda aynı markalar sergileniyor. Fakat görünüşleri birbirinden farklı. Kimisi açık hava gezi alanıyla, kimisi çimlerle kaplı görüntüsüyle öne çıkıyor. Şehrin dört bir tarafını saran görkemli dev yapılara Ankara'nın yeni alışveriş merkezleri diyoruz. Her gün yeni bir tanesi açılıyor. Açıldıkça da sadece alışveriş alışkanlıklarımızı değil, yaşam şeklimizi ve şehir hayatımızı da kökünden etkiliyor. Neredeyse haftanın birkaç gününü içinde geçirdiğimiz, alışverişle yaşam merkezi karışımı bu yapılar, müşteri pastasından daha fazla pay kapabilmek için ciddi bir rekabete giriyorlar. İnsanlar boş zamanlarını bu mekânlarda geçiriyorlar artık. Ankamall, Armada, Karum gibi isimler altında açılan bu alışveriş merkezleri başkentin zenginlerine birçok markayı bir arada sunuyor, yoksul Ankaralılara da 'hafta sonları neyinize yetmiyor, gezin, dolaşın, zaman geçirin, kam alın dünyadan' diyor.

Evet, şimdi Ankara'nın her tarafı alt geçitlerle, tünellerle ve dev alış veriş merkezleriyle dolup taşıyor. Ama hemen belirtmek lazım herhalde, başkentin içinde araba ile giderken, şehri hissetmekten ziyade, sağınızda ve solunuzda alış veriş merkezleri, otoyolda gidiyormuşsunuz gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Şimdiki Ankara, insanları şehirden, mahalleden, mahalle hayatından, sokaklarından koparıyor. Böylelikle Ankaralının eğlenme ve dinlenme kültürü de ister istemez bir değişime uğruyor. Birçok aile sözgelimi saat 10.00'da 'film izlemeye' diye girip, yemek yiyip, yaptıkları alışverişin ardından ancak akşam evlerinin yolunu tutuyor, ertesi sabah alış veriş merkezinin yolunu tutmadan önce. Türkiye'nin başkenti olmanın yanı sıra İstanbul'dan sonra alışverişin de başkenti durumuna gelen Ankara'da son yıllarda Arcadium, Ankamall, Armada, Atakule, Beğendik, Cepa, Carrefour, Galeria, Gima, Gimsa, KC Group, Karum, Anteres, Migros, Milenyum, Real, Panora ve Optimum'un da aralarında bulunduğu dünya kadar alışveriş merkezinin peş peşe faaliyete geçtiklerine şahit olduk. Yorucu bir haftanın ardından iki günlük hafta sonu tatilinde ne yapacağını şaşıran Ankaralılar için adeta bir kurtarıcı haline gelmiş durumda bu güzide mekânlar. Gelin bu merkezlerden biri ikisine göz atalım.

Ankamall 100 bin kişi ile ilk sırada 


Ankamol olarak telaffuz edilen ANKAmall, Ankara Alışveriş Merkezi anlamına geliyor. Sadece başkentin değil, Türkiye'nin en büyük 'tapınakları' arasında gösterilen Ankamall'u hafta içi ve hafta sonu ziyaret eden tüketici sayısı dudak uçuklatan cinsten. Hafta içinde 50 ile 60 bin, hafta sonlarında ise 90 bin ile 100 bin kişinin alışveriş yaptığı bu devasa merkezi, anneler veya sevgililer günü gibi özel zamanlarda ise ziyaret edenlerin sayısı 130 ile 150 bin arasında değişiyor.

Arcadium'la devam edelim


Dünya kadar bir alana kurulmuş olan Çayyolu Arcadium haftanın yedi günü sabahtan gece yarısına kadar açık. Onlarca mağazası, hipermarketi, fast-foodları, eğlence merkezi ve bir dolu sinema salonu var. Beş katlı ve bin araçlık otoparkı var. Hafta içi 55-65 bin kişi, hafta sonları ise 25-30 bin kişinin gezdiği Arcadium vitrinlerini dünya sistemine açmış, sistemin tüm markaları orada pazarlanıyor. Arcadium'un bir özelliği de üst gelir grubundakilere hitap etmesi.

Armada'ya kimler gider?


Bir diğer cazibe merkezi Eskişehir yolu üzerinde bulunan Armada. Orası da üst gelir grubuna mensup tüketicilerin istinatgâhı. Eskişehir yolundan devam edersek, Armada'nın biraz ilerisinde geçtiğimiz yıl açılan Cepa ise zengin fakir ayrımı yapmıyor, herkese eşit mesafede.

Alkolsüz alış veriş


AK Parti iktidarıyla birlikte son yıllarda yıldızı en çok parlayan ilçe olan Keçiören'de açılan Anteres ise daha çok muhafazakâr kesime hitap edecek gibi görünüyor. Yalnız Anteres'in bir farkı var, içinde alkollü mekân bulundurmuyor. Bizi dindar bir tüketici yapmak istiyorlar herhalde. Anteres'in hemen yanı başına dikilecek dev bloklardaki konutlar da AK Parti sosyetesini ağırlayacağa benziyor.

Ve panora


Son yıllarda akıl almaz bir şekilde patlayan alış veriş merkezi furyası panorayla devam ediyor. Akköprü Migros, Armada, Karum yetmiyor demek ki. Çünkü hınca hıç dolduruyorlar panorayı. Dev bir akvaryum koymuşlar içine. Anlata anlata bitiremiyor Ankaralı bu akvaryumu. Mimarisine gelince, biraz salakça olmuş çünkü bir üst kata çıkabilmek için alışveriş merkezinin taa bir ucuna gitmek gerekiyor. Ama seviyor işte Çankayalı tuhaf Ankaralılar, ne diyelim. Bir de tabanına yapılan mozaikten yapılma dev Piri Reis haritası ile Guinnes Rekorlar Kitabı'na girmeye aday sanki. Ana girişin sağına ve soluna dünya kadar cafe, bar, pub açmışlar, alt katları hala soğuk, geniş hacimli mekânları ile insana kaybolmuşluk hissi veriyor. Etrafında doğru dürüst açık park alanı yok. Kapalı park alanının ise hangi abuk-geri zekalı mimar bunu tasarlamış diyeceğiniz, giriş ile çıkış yollarının ilk katta kesişmesi nedeniyle girenlerle çıkanların birbirine girip, parka saatlerce giremediğiniz geldiğinize geleceğinize pişman olduğunuz, günün yarısı park alanı giriş kuyruğunda geçirdiğiniz bir mekan orası.

Esnaf kira isyanında


İnanamadım ama bu mekânlarda işlerin kötüye gittiğini de duydum. Yaşanan ekonomik kriz kapitalizmin parlayan bir değeri olarak sunulan bu alışveriş merkezlerini vurmuş. İnşallah doğrudur. Binlerce işçinin işsiz kalmasına üzülürüm tabii, o ayrı mevzu. İlk isyan, başkentin ünlü merkezlerinden birinde, Antares'de ortaya çıkmış. Ankara'nın simgesi, kentin ilk alışveriş merkezi Atakule esnafı da kira isyanında, aldığımız haberlere göre. Alışveriş merkezleri bir yandan genişliyor belki ama bir yandan da başarısızlık hikâyeleri büyüyor. Evet, Türkiye'nin en kalabalık metropollerinden birisi olan Ankara maalesef gelişen bir ekonominin kurbanı oluyor. Gelişmek burada yüksek binalar, alışveriş merkezleri olarak algılanıyor.

Yeni trend yaşam merkezleri  


Başkentin alışveriş merkezlerine son dönemlerde yeni bir konsept eklendi. Yeni konseptin adı "alışveriş ve yaşam merkezi" Kabaca alışveriş merkezi, rezidans ve sağlık merkezi ya da fitness club bir arada. Bu yaşam tarzı üst gelir grubuna hitap ediyor. Öyle ki ev sahipleri istemesi halinde aşçı, çocuk bakıcısı gönderiliyor. Evcil hayvan bakımı, faturaları ödemek gibi kolaylıklar da rezidans sakinlerine sağlanan diğer kolaylıklar. Bu kolaylıklardan en çok gençler yararlanıyor! Çünkü en kalabalık kesimi onlar oluşturuyor. Ardından kadınlar geliyor. Herhalde emekli kadınlardır bunlar. Emeklilik sonrası evin pasif yapısı içinde kalan kadınlar, bol ışıklı merkezlerde kendilerini yeniden aktif hissediyor herhalde. Bir de televizyon dizileri izleyip izleyip bu mekânlara geliyorlar diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Çünkü diziler de bu merkezlere olan ilgiyi artırıyor. Son dönemde içinde alışveriş merkezi geçmeyen dizi ya da film neredeyse yok. Bu da talebi körüklüyor olmalı. Ankaralı artık başkentin merkezi sayılan Kızılay'a, Ulus'a alışveriş için gitmiyor. Hoş, gitse de arabasını park edecek bir yer bulamayacak nasıl olsa. Bir de nüfusa göre en çok araba sayısının olduğu yer başkent. Eviniz olmasa da olur ama arabasız bir hayat düşünmek zor. Her neyse, caddelerden alışveriş merkezlerine yöneliyor artık insanlar.

Alışveriş merkezleri neden böylesine tıklım tıklım dolu diye düşünüyorsunuz. Bir, artık insanlar kentlerde yaşıyor. Bu, tabii dünya kadar problem demek. Bir de tabii, zamanın nasıl değerlendirileceğine dair bir ölçü yok kentin içinde. O zaman ne oluyor? Yapılacak tek şey gidip alışveriş merkezlerinde gezmek oluyor. Bir süre sonra insanın sürekli aynı şeyi tekrar ederek ne kadar sığlaştığını, basitleştiğini görüyorsunuz. Amaç, alışveriş falan yapmak değil oraya giderken, sadece zamanı öldürmek. İnsanların kentin içinde toplanıp birlikte fikir üretebileceği veya bir araya geleceği mekânlar yok. Bizim mimarımız, sanat tarihçimiz neden hiç kafa yormaz bu konuya anlamak zor. İnsanlara nefes alıp verebilecekleri, eğlenebilecekleri bir mekân sunmayınca olacağı bu. Ankaralı memur zaten. İşine gidip gelsin yeter. Estetik kaygıyı nereye kadar taşıyabilir ki. Bir de camiyi, mahalleyi, mahalle kültürünü hayatın dışına itmeye çalışırsanız hakkaten olacağı bu. Ama artık Ankara'ya, Konya'ya Bursa'ya ve Erzincan'a tek bir kültürü hâkim kılmak istiyor dünyanın gâvurları. İşte bu, kültürü ve dolayısıyla insanı yozlaştırıyor. İnsanların bir kısmı neden yaşayıp neden öldüklerini bile bilmiyor bence. Maalesef artık markalar ve medya insanların yaşantısını şekillendiriyor. Onların sunduğu yaşam biçimini benimseyenlerin de sayıları gün geçtikçe artıyor. Ankaralı da bu işten payını fazlasıyla alıyor, üstelik gönüllü kulluk yaparak, dünya sistemine.

Sevemedim


Toparlarsak, Armada'sı, Ankamall'i, Real'i, Galleria'sı ve bilumum diğer alışveriş merkezlerinin hiçbirini bir türlü sevemedim, olmadı. Kışı ayrı bir dert yazı ayrı. Kışın içeri girersin, sıcaktan üstünü başını çıkarırsın. Yazın terlersin. Güzel olmak için sıfır beden olmak zorunda değiliz hiç birimiz. "Kimseye fark ettirmeden, ekonomi, insan hayatında bir referans olarak dinin yerini aldı. Tıpkı din gibi ekonominin de rahipleri ve ibadetleri var" gibi bir laf aklımda kalmış. Kim söylediyse çok doğru söylemiş valla. Rahipleri reklâmlar, ibadetleri de marketler olmalı.

Sadece Ankara mı böyle, Türkiye'nin dört bir yanını kuşatmadı mı bu dünya market zincirleri? Orası öyle. Doğru, ama başkentlinin işi başka yerden zor, kim ne derse desin. İstanbul da öyle, ama hiç olmazsa orada seçeneğiniz var. Eyüp Sultan'a da gidebilirsiniz, Üsküdar sahiline de çıkabilirsiniz. Fakat Ankara'da, üstelik hafta sonu, üstelik çoluk çocuk baskısı, gidin nereye gidebilecekseniz. Bir arkadaşım, Ankara'nın taşralılığını ve sevimsizliğini ortadan kaldırmak için yapıldı bu alış seçkin mekânlar dedi. Ama ne yalan söyleyeyim, başkentin sevimsizliğine çare bulamıyor bu alışveriş merkezleri. Ve bu merkezlerin her tarafına koskocaman katlı otoparklar yapmışlar. Trafiği allak bullak eden koca koca otoparklar. Hayat onların içinde dönüyor sanki. Bir de Migros, Cepa kuyruğu gibi araba kuyrukları var, ki o da Ankara'ya özgü kuyruklar olsa gerek. Evinizden çıkıyorsunuz, arabaya biniyorsunuz ve merkezin kapısında iniyorsunuz ve hemen içeri giriyorsunuz. İşiniz bitti mi? Hemen çıkıyorsunuz, tekrar taksiye atlayıp eve geliyorsunuz. Ankara ve şehirdeki her şey, insanlar bu merkezlere gidebilsin diye yapılmış sanki. Çünkü her şey bu tuhaf yaratıklara hizmet ediyor. Ve tüm bunları törensel bir hava içinde yapıyorsunuz. Çoluk çocuk cümbür cemaat. Ankara'yı puslu yapan iklimi mi, insanı mı, alış veriş merkezleri mi, yoksa insanların yeni seçeneklere açık olmayışı mı? Bu soruların cevabını bilmiyorum. Bilebilseydim yazar mıydım hiç bunları.

(Bekir Fuat/Gerçek Hayat)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.