PKK kendi Elçisini öldürmüş

PKK kendi Elçisini öldürmüş
Bölücü terör örgütü PKK’nın, örgüte sempatisiyle bilinen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi, ülkede geniş çaplı bir provokasyon çıkarmak ve kaos ortamı oluşturmak için öldürdüğü kaydedildi.

Güneydoğu bölgesinde farklı illerde araştırma yapan güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, yaptığı analizde PKK’nın pek çok illegal örgütle ittifak içerisine girdiğini ifade etti. Hain örgütün yeni eylemler peşinde olduğunu ileri süren Ağar “özellikle Karadeniz, Kayseri, Erzurum gibi illerde HDP temsilciliklerine saldırı yapılıp kaos ortamı oluşturulacak” diye yazdı.

Ağar’ın analizi şöyle:   

PKK-HBDH: KİRLİ TERÖRÜN KİRLİ METOTLARI

Bir yandan Güneydoğumuzda PKK terörü ve ürettiği asimetrik kirlilikle mücadele sürerken, bir yandan da PKK ve yasadışı silahlı sol örgütler arasında oluşturulan HBDH (sözde-Halkların Birleşik Devrim Hareketi) adındaki meşum ittifak, özellikle Karadeniz bölgesinde yeni bir terör alanı açmaya çalışıyor.

Diyarbakır’da teslim olan Azat kod Deniz A. adındaki PKK’lıdan, ihalesi devletin üstüne kalması amaçlanan Tahir Elçi cinayetiyle ilgili çok anlamlı bir itiraf geliyor:

Diyor ki Azat kod Deniz A: “Tahir Elçi cinayetini PKK gerçekleştirdi.”

Öte yanda (6 Mayıs) Giresun Çaldağ’da bir başçavuşumuzun şehit edilmesinden neredeyse bir ay sonra, bu sefer (5 Haziran) Gümüşhane ile Torul arasındaki Harmancık tüneli bölgesinde uzun namlulu silahlarla pusuya düşürülen askeri araçta bir uzman çavuşumuz şehit oluyor, bir diğeri yaralanıyor.

“İkisi arasında ne bağ var(?)” diye soracak olursanız, “Var, hem de çok var” demek gerekiyor.

Bakalım:

Hemen öncesinde iki polisimizin şehit olduğu 28 Kasım 2015 tarihli Tahir Elçi cinayetini videoya çektiğini itiraf eden Azat kod Deniz A. isimli terörist; “Hakkı kod Uğur Yakışır ile Bahoz kod Mahsum Gürkan, polisler tarafından fark edilince ateş ederek Tahir Elçi’nin basın açıklaması yaptığı sokağa girdiler ve eylemi gerçekleştirdiler. Ben bu olaya ilişkin görüntüleri “Şenda” kod isimli örgüt mensubuna verdim. O da bu görüntüleri bilgisayar ile canlı görüşme yaptığı (Lice kırsalındaki) bir örgüt mensubuna internet üzerinden gönderdi. Ben görüntüleri birçok kez izledim. Elçi’nin Hakkı kod adlı Yakışır tarafından vurulduğunu hem gözlerimle gördüm hem de çektiğim kamera kayıtlarından defalarca izledim” diyor.

Azat kod ifadesinde ayrıca; “Elçi cinayetinin örgüt tarafından provoke amaçlı planlanmış bir eylem” olduğunu ve Şenda kod isimli teröristin kendisine; “Bu eylem polisler tarafından yapılmış olarak bilinecek” dediğini de aktarıyor.  

Şimdi bir de 12 Mart 2016’da Kandil’de ilan edilen ve manifestosu 23 Şubat 2016’da Lazkiye’de hazırlanan HBDH’nin yani sözde Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin, o manifestosunda yazan ilgili maddeye bakalım:

O madde diyor ki: “Gidilen il, ilçe ve beldelerdeki siyasi parti temsilciliklerine, farklı grup görüntüsü verilerek tahrip eylemleri yapılacak. Özellikle Karadeniz, Kayseri, Erzurum gibi illerde HDP temsilciliklerine saldırı yapılıp kaos ortamı oluşturulacak.”

Yani diyorlar ki; “Bizden yana olanları da vurun. İhale devlete kalsın.”

Tahir Elçi cinayetiyle ilgili gelen itiraf, HBDH’nin manifestosunda yazan o madde ve terörle mücadelenin arşivi, bize bir gerçeği göstermek istiyor:

O gerçek; “Kirli Örgütlerin Kirli Terörü ve Kullandıkları Kirli Metotlardır.”

Gözümüzün önünde duran bu itiraf, bu manifesto ve terörle mücadelenin geçmişi, bir tarafıyla örgüt tarafından gerçekleştirilen asimetrik infazları, cinayetleri karşımıza çıkartırken, bir diğer tarafıyla da bunların devletin sırtına yıkmayı amaçlayan propaganda terörüne ve algı mühendisliğine işaret ediyor.

Bölücü terör örgütü, utanmasa, Irak ve Suriye alanlarında gerçekleştirdiği infaz ve cinayetleri bile devletin sırtına yıkacak!

Hoş, buna bile bir isim bulmuş durumda. Keyfi infazların maktulleri için bile “Onlar Ajan’dı, Hain’di, Muhbir’di” diyor. Örgüt liderlerinin amaçlarına, ihtiraslarına, istismarlarına, cinsi beklentilerine karşılık vermeyen, vermek istemeyen (bir şekilde örgütün kucağına düşmüş binlerce terörist) bizzat sözde liderleri tarafından suçlanıyor, gerekçelendiriliyor, itibarsızlaştırılıyor ve infaz ediliyor.

Ne yazık ki bu tür uygulamalara, bölge halkı ve bölge halkını etkileme yeteneğine sahip kişiler de dahil.

Öte yandan, bölgenin temel gerçeği olarak nam salmış “Kafana Sıkarım” sözü, önce tehdit sonra eylem olarak karşımızda duruyor.

PKK’ya “Yardım ve yatakçılık yapmak istemeyen...”, “Haraç, bilgi, evlat vermek istemeyen...”, “Örgütün safında yer tutmak istemeyen...” insanlar, örgüt ve müzahirleri tarafından önce tehdit, sonra ceza, en sonra da infaz ediliyor.

Ve bütün bunlar devletin güvenlik güçlerinin sırtına kalsın istiyor, parametreleri bu temelle oluşturmaya çalışıyorlar.

Ne yazık ki PKK; “Halkı kazanan mücadeleyi kazanır” ilkesini bizden çok daha iyi biliyor. Bunu gerçekleştirmek için de, her türlü algı mühendisliğini, propaganda metotlarını (beyaz-gri ve kara) uygulamaya koyuyor.

Bilinmeye muhtaç: PKK aslında melez (hibrit-karma) bir terör üretmenin derdinde. Bunu yaparken de sadece kendisine müzahir görsel ve yazılı medyayı, şehir efsanelerini ve dedikodu terörünü değil, bilinç ve bilgi üretemeyen kitle iletişim araç ve alanlarını ve “bildiğini zanneden” kişilerin sığlığını kullanıyor.

Terör alanlarında üreyen “dolaylı-dolaysız ve asimetrik” bütün can-mal-namus-vicdan kayıplarının nedeninin PKK ve yandaşları ile onların arkasına saklanmış iradeler olduğunu iyi bilmek gerekiyor.

Terörün kirli yüzü; “Bilgisizliği, bilinçsizliği ve sığlığı kabul etmiyor.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.