Hadi sen de özür dile Ahmet Hakan!

Hadi sen de özür dile Ahmet Hakan!
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan Coşkun, bugünkü yazısında Danıştay cinayetinin Ergenekon davasıyla birleştirilmesi nedeniyle, bu cinayeti hükümet ve türbana bağlayanların ‘özür’ dilemesi gerektiğini yazdı. Peki cinayetin ertesi günü Vakit'i suç

Peki, olayın hemen ardından ‘Dinci Vakit provoke etti’ benzeri başlıklarla hedef gösteren medyaya ve aralarında Ahmet Hakan’ın da olduğu yazarlarına ne demeli? Bu medyanın ve mensuplarının da Vakit’ten özür dilemesi gerekmiyor mu? Bugün ‘özür dileyin’ diye yazan Ahmet Hakan’ın kendisi de acaba Vakit’ten özür dileyecek mi? Zira 17 Mayıs 2006’daki olayın ertesi günü Ahmet Hakan yazdığı bir yazıda Vakit’i suçlamıştı.

Bugünkü yazısında, cinayete kurban giden Mustafa Özbilgin’in cenazesinde hükümet üyelerine yönelik ‘Katil hükümet’ sloganlarının yanı sıra, pet şişe fırlatıldığını yazan ve bu yüzden özür dilenmesi gerektiğini belirten Ahmet Hakan, 18 Mayıs 2006’daki yazısında Vakit’i suçluyordu.


İŞTE AHMET HAKAN’IN 18 MAYIS 2006’DA VAKİT’İ SUÇLAYAN YAZISI


Açık konuşalım

BİR hafta önceydi...

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, büyük yankı uyandıran konuşmasında şu cümleye de yer vermişti:

"Bir hukuk devletinde yargı kararlarının eleştirilmesi doğaldır."

Bu yaklaşımdan çıkan "ilke" açık ve nettir:

Yargı kararları da eleştirilir.

Ve yargı kararlarını eleştiren herkes, o kararı veren mahkemenin üyelerini, "cezbeye gelmiş manyaklar"a hedef göstermiş sayılmaz.

O halde hükmümüzü verelim:

"Falanca da Danıştay kararını eleştirmişti... Demek ki o da hedef gösterdi" diye yapılan yorumlar, "ilke"yle bağdaşmaz.

Ancak...

Şu çok önemli nokta da unutulmamalıdır:

Hukuk devletinde yargı kararlarının eleştirilmesinin doğal olması, eleştirinin her türlüsünün mübah olduğu anlamına gelmez.

Manşetten yargıç fotoğrafı yayınlayıp, "İşte bu yargıçlar sokakta bile türbanı yasakladı" diye haber yapmak, kim ne derse desin hedef göstermektir.

Yani...

"Aklı başında makul eleştiri" ile "Meczupları tahrik eden yayınlar"ı birbirine karıştırmamamız gerekir.

***

Saldırganın kimliği ve bağlantıları konusunda farklı bilgiler geliyor.

Dün görüştüğüm hükümete yakın önemli bir kaynak şunları söyledi:

"Failin karanlık güçlerle bağlantılı olduğu saptandı. Bir bağlantısı olduğu kesin. Adam ülkede karışıklık çıkarmayı hedeflemiş tam bir provokatör."

Bu bilgiyi verdikten sonra da şu ilginç ve önemli yorumu yaptı:

"Kimin zor durumda kalacağı baştan hesaplanmış bir provokasyonla karşı karşıyayız."

Peki gerçek bu olsa bile...

"Hedef gösteren"i "masum" mu kabul edeceğiz?

Tabi ki hayır!

Çünkü...

"Hedef gösteren", en azından böylesi bir provokasyonun hazırlanmasına zemin hazırlamıştır.

Oynadığı "tehlikeli oyun" ile hem bazı insanların canlarına kastedilmesine yol açmış, hem de bir duyarlılığı paylaşan herkesin töhmet altında kalmasına yol açmıştır.

***

Ama töhmet altında kalanlar da hepten masum sayılmazlar.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım:

"Üç-beş gazete fazla satmak" için toplumsal barışa darbe vurmaktan kaçınmayan bu anlayışın sahipleriyle bir hesaplaşma içine girildi mi?

Bırakın hesaplaşmayı, "Bunlar da bizim yaramaz çocuklarımız" tarzında "bağışlayıcı" ve "kollayıcı" bir yaklaşımla, bu tehlikeli oyuna tolerans gösterilmedi mi?

Kısacası...

Kendisinden nefret ettiren bir yayın çizgisini marifet bilen bu anlayışa, vaktinde karşı çıkmazsanız...

Hatta o yayın çizgisini uçağınızda ağırlar ya da "Severek okuyoruz" falan türünden çiçekler atarsanız...

Gün gelir...

O tehlikeli oyunun yol açtığı trajediler ya da provokasyonlar nedeniyle töhmet altında kalıverirsiniz.

Hatta Deniz Baykal, çıkıp "Bu olayda hükümetin sorumluluğu olduğundan hiç kuşku duymuyorum" deme cüretini bile duyar.

AHMET HAKAN COŞKUN İLE İLGİLİ HABERLER İÇİN TIKLAYINIZ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.