Köşe yazısı kritikleri

Köşe yazısı kritikleri
Bugünkü gazetelerde yer alan köşe yazılarından bazılarının kritikleri.

TOTEM KAFALILAR

Hürriyet Gazetesi’nden özdemir İnce, 13 Ocak 2008 tarihli yazısına şöyle başlıyor:

“TüRBAN totemi ve bu toteme tapanlarla ilgili anketler konusunda hokkada mürekkep bırakmayan gazete yazıcıları…”

Görüyor musunuz Allah’ın emri gereği müslüman kadının örttüğü başörüsünü “totem” olarak değerlendiren zihniyeti? Kafası totem tornasından çıkmış ve o yüzden etrafına salya-sümük saldırmayı marifet sanan bu kafa, bakınız yazısında daha neler söylüyor?

“9 ve 11. yüzyıllar arasında Arap dünyasında ve daha çok Bağdat’ta oluşan bilginin, İmam Gazali gibi ezberci barbarların karşısında Emevi İspanya’ya göç etmek zorunda kaldığını bile düşünemiyor! Gazali düşüncesi kazandı ve İslam dünyası yitirdi ama Gazali yobazlığının yasaklattığı düşünce, Endülüs üzerinden Avrupa’ya geçerek Rönesans’ın tohumlarını attı.”

İmam Gazali gibi ilmin hemen her dalında çalışma yapan, eser veren, İslam dünyasının ve Müslüman insanı Yunan Felsefesinin ifsad edici zehirinden arıtan bir büyük alime “yobaz”, “barbar” gibi hakaretler savurmayı marifet sanan bu kafa, sorsanız ne Gazali ve eserleri hakkında iki kelam laf edebilir, ne de Gazali’nin karşı durduğu felsefenin İslam düşüncesini ifsat etmek için nasıl bir huruç harekatı içine girdiği hakkında…

Yine bu kafa, Rönesans’ın tohumlarını attığını söylediği İslam temelli ilmin, aslında İslam aleminde bir rönesansa, bir aydınlanmaya gerek olmadığı, çünkü karanlık içinde olanın o dönemdeki Avrupa olduğu ve İslam’ın dünyaya ışık vermeye devam ettiği için Avrupa için özel bir anlam taşıdığını da bilmez.

Ayrıca bu totem takıntılı kafa, Endülüs’teki Emevi uygarlığının İslam dünyasında ilmin kovulması sonucu oluşmadığını, bunun Abbasiler ile Emeviler arasındaki iktidar mücadelesinin sonucu iki ayrı İslami devletin kurulmasından ibaret olduğunu, ilmin ise tüm İslam dünyasında ortak kabul gördüğünü de bilmez.

Ve bu sığ kafa, Endülüs uygarlığını kökünden kazıyan ve kütüphanelerde yüzbinlerce kitabı yakan Avrupa barbarlığını görmezden gelerek Avrupa’yı aydınlanmış, İmam-ı Gazali’yi barbar görme mantığının gerekçesini de açıklayamaz. Zaten açıklayamadığı için de yazısına şöyle devam eder:

“Türkler Meşrutiyet’e kadar Arap dünyasının karanlığıyla aydınlandı. Cumhuriyet döneminde Hasan Ali Yücel’in önderliğinde başlayan sınırsız ve çok boyutlu çeviri hareketinin anlamı, ….çağdaş bir proje olarak ortaya çıkıyor. Ancak bu devrimci kültür ve düşünce hareketi, Arap karanlığı ile aydınlanma yolunu seçen demokratlar(!) tarafından 1950’lerin başında iğdiş edildi.”

Böylece İslam kültürünü terkedip Endülüs İslam kaynaklarıyla aydınlanmaya muhtaç barbar Avrupa kültürüne yamanmayı beraberinde getiren çeviri hareketini aydınlanma olarak sunacak, ama Avrupa’nın aydınlanmasında Endülüs üzerinden geçmiş İslam alemi kaynaklı ilmin rolünü bildiği ve yazısında sözünü ettiği halde yok sayacak kadar da kendisiyle çelişik bir kafa…

Ve İslam inancına ve kültürüne “Arap karanlığı” diyecek kadar da iğrenç bir saldırganlık psikozuna içine düşmüş totem takıntılı kafa…

*****

MADIMAK SAKIZI VE BAŞBAĞLAR KATLİAMI

Milliyet’ten Güneri Cıvaoğlu, 13 Ocak 2008 tarihli yazısında 15 yıl önceki bir olaya değiniyor.
Değiniyor değinmesine de, bu ülkede maalesef kimin sesi daha gür çıkıyorsa, kimin arkasında daha çok güç varsa onun borusunun öttüğü, onun dışındakilerin hesaba bile katılmadıkları gerçeğini de bir kez daha sergilemiş oluyor.

önce Cıvaoğlu’nun yazdıklarına bir göz atalım:

“Madımak Oteli alev alev... çevresi, tekbir getiren 6 bin gözü dönmüş tarafından kuşatılmış. İçeride Pir Sultan Abdal şenlikleri için gelen aydınlar, sanatçılar... Bir kısmı boğularak, bir kısmı yanarak ölmüş. 37 aydınımızın Madımak Oteli'nde yakılarak öldürülmelerinin arkasında hangi karanlık tezgâhların olduğunun göstergesidir Aziz Nesin'e yapılanlar... Yukarıdaki satırları, cuma gecesi Muammer Karaca Tiyatrosu'nda perde açan "Sivas '93" adlı oyundan yansıttım. 1993'te Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas'a giden ve Madımak Oteli'nde çoğu çember sakallı mülteci barbarlar tarafından 37 aydınımızın diri diri yakılması olayının bir belgeseli bu oyun.”

Sivas olaylarının ardından olayı 4 bin evrak üzerinde ve yüz yüze yapılmış görüşmelerle derinlemesine araştırmış ve o zamanın Beklenen Vakit Gazetesi’nde 14 gün süren bir dizi yazıda olayı enine boyuna ortaya koymuş biri olarak, yukarıdaki ifadeleri hayretle okuduğumu belirtmeliyim. çünkü, neresinden tutarsan yanlışlıklarla bezenmiş bir tarihi saptırma var yazıda.

Evvela, “çember sakallı mürteci barbarlar” ifadesine değinelim. Bununla kastettikleri, bir eyleme katılmış olan değil, topyekün müslümanlardır. Müslümana barbar diyenden daha barbarının olmadığını, Sivas olaylarından sonra yaşanan Başbağlar katliamında gördük. Kadın, yaşlı, çocuk demeden, hiçbir suçu günahı olmayan Başbağlar köylüleri, “Sivas’ın intikamı” sloganları arasında katledilmişlerdi de (33 kişi), katliamı kimlerin yaptığı tesbit edildiği halde üzeri örtülmüş, es geçilmişti. Kimse bunun üzerinde durmuyor da, Madımak otelinde yaşananları, arka plânını gözden uzak tutarak temcit pilavı gibi getirip servis ediyorlar her sene…

Madımak’ta yaşananlar da bari doğru yansıtılsa… Tamamen çarpıtılarak kurgulanmış bir senaryo üzerindeki hayali verilerle hareket ediliyor.

Bir kere, olayların çıkmasından önceki müslümanları tahrik edici, pervasızca İslami değerlere hakaret içeren açıklamalara neden dikkat edilmediği üzerinde durulmalı değil mi?

Ayrıca, verilerdeki çarpıtmaların nedeninin de cevaplanması gerekmez mi? Birkaç örnek verelim isterseniz:

Otel direkt olarak yakılmamış, otelin önündeki araçlar yakılmıştır ve yangın, otele araçlardan sıçramıştır. Otelde ölenlerin sayısı 37 değil 20. üstelik, bunlardan 6’sında kurşun yarası vardı. Nitekim, resepsiyon müdürü olan Sünni Ahmet öztürk, kurşunla öldürülmüştür. Bu noktada Arif Sağ’ın silahının otel yangınından sonra nereye kaybolduğuna dair suale hala cevap alınamadı. Ayrıca sokakta kurşunlanarak öldürülmüş olanlar da otelde ölenler listesine yazıldı ve sayı 37’ye çıkarıldı. Buna ilişkin adli tıp raporları ve görgü şahitlerinin beyanları var. Polisin sokak ortasında ensesine silah dayayarak öldürdüğü bir şahıs –ki adli tıp raporunda belirtilmiştir-, otelde ölenler listesine yazıldı. Ayrıca, o gün Sivas’ta olmayan ve bunu da resmi evraklarla belgeleyenler bile suçlanarak hapse atıldı.

Tarih, insanların yaptıklarıyla değil, maalesef yazdıklarıyla aktarılıyor gelecek nesillere. Yalancı tarih yazıcılara karşı doğruları yazanlar da susmamalı artık, değil mi?

(Faruk Köse)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.