Çaresi kalmadı! 'Geleceği Türkiye'ye bağlı'

Çaresi kalmadı! 'Geleceği Türkiye'ye bağlı'
Uzmanlar, Kudüs, S-400 ve Rus gazı konularındaki ABD baskısının Türkiye ile Almanya'yı ortak adım atmaya mecbur ettiğini belirtiyor.

 

Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı davetinin, Trump hükümetinin keyfi politikalarından duyulan rahatsızlığın bir sonucu olduğunu savunan uzmanlar, Kudüs, S-400ve Rus gazı konularındaki ABD baskısının iki ülkeyi ortak adım atmaya mecbur ettiği görüşünde birleşti.

AA muhabirine konuşan uluslararası ilişkiler uzmanları, Almanya Başbakan'ı Merkel'in Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu vasıtasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı seçimlerden sonra ülkesine daveti üzerine başlayan tartışmaları değerlendirdi. 

Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kemal İnat, Almanya ile Türkiye'nin günümüz uluslararası siyasal ortam gereği birçok ortak noktasının bulunduğunu söyledi.

Her iki ülkenin de Trump yönetiminin uluslararası hukuku hiçe sayan keyfi politikalarından rahatsız olduğunu belirten İnat, ''ABD'nin Rusya’ya karşı yaptırımları ve İran nükleer anlaşmasından ayrılma kararı hem Almanya hem de Türkiye’nin çıkarlarına doğrudan zarar verecek niteliğe sahip.'' dedi.

ABD'nin Almanya'yı doğal gaz boru hatları, Türkiye'yi de S-400'ler ile sıkıştırdığını savunan Prof. Dr. İnat, ''Nord Stream-2 doğal gaz boru hattı projesiyle Rusya'ya karşı Amerikan yaptırımlarına karşı geldiği gerekçesiyle Washington tarafından sıkıştırılan Almanya gibi Türkiye de gerek S-400’ler gerekse Türk Akımı projeleri çerçevesinde aynı Rusya yaptırımlarına takılabilir. Zaten ABD'nin İran'a karşı tek taraflı yaptırımlarına uymadığı gerekçesiyle Halkbank çerçevesinde Washington ile Ankara arasında yaşanan kriz hala gündemdeyken bir de Rusya yaptırımları nedeniyle benzer bir sorun yaşamak istemiyor Türkiye.'' diye konuştu.

Prof. Dr. Kemal İnat, Türkiye ile Almanya'yı ABD'nin keyfi politikaları konusunda yan yana getiren diğer bir konunun ise Trump'ın hukuksuz Kudüs kararına karşı ortak hareket etmeleri olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı sıfatıyla bu konuda geniş bir konsensüs oluşturmaya çalışırken Almanya Başbakanı Merkel'i de arayarak ABD'nin barışı sabote eden politikalarına karşı destek talep ettiğini ve Merkel'den bu desteği aldığını hatırlatan İnat, ''Uluslararası politika giderek daha fazla güç politikasına evrilirken ve Transatlantik ittifak çatırdama eğilimleri gösterirken, Almanya’nın Türkiye ile ortaklığa daha fazla ihtiyacı var. Ancak Merkel’in, ülkesindeki Türkiye karşıtı lobiye rağmen Türkiye ile ilişkileri normalleştirip yeniden ekonomik iş birliğini öne çıkarıp çıkaramayacağını zaman gösterecek.'' değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Dr. İnat, Merkel'in Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'na ilettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı seçimlerden sonra davet niyetinin bu normalleşme yönünde atılmış önemli bir adım olarak görülebileceğini belirterek, şunları söyledi:

''Bunu mümkün kılan hususların başında, Türkiye’nin Almanya'nın üçüncü ülke siyasetçilerinin Almanya’da seçim çalışması yapmalarına yasak getirme kararına uygun hareket etmesi oldu. Bu kararı demokrasiye aykırı bulsa da AK Parti yönetimi, iki ülke ilişkilerinin yeniden gerginleşmesini önlemek için karara uygun davranacağını gösterdi. Merkel'in davetini Türkiye'nin bu yapıcı tavrına karşılık pozitif bir adım olarak da değerlendirmek mümkündür.''

TÜRK ALMAN YAKINLAŞMASINDA ABD FAKTÖRÜ

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol ise ABD Başkanı Donald Trump sonrası yaşanan gelişmelerin Almanya’yı ciddi bir arayışın içine ittiğini, bu yeni konjonktürün da Türkiye-Almanya arasında yeni bir başlangıcı kaçınılmaz kılacağını belirtti.

Trump'ın Almanya'yı tekrar güdümüne almak ve manevra alanını daraltmaya yönelik hamlelerinin bulunduğuna vurgu yapan Erol, ''ABD'nin tavrı, Soğuk Savaş sonrası dönemde daha bağımsız bir politika izlemeye çalışan Berlin açısından bir tehdit olarak algılanmaya başlamıştır. Almanya'nın 'Doğu'ya Doğru' ve 'Batı'ya Doğru' politikaları bu bağlamda ciddi bir meydan okuma ile karşı karşıyadır.'' dedi.

Prof. Dr. Erol, Almanya'nın hem "Doğu'ya Doğru" hem de "Batı’ya Doğru" politikalarının geleceğinde Türkiye'nin kilit rolünün bir kez daha ön plana çıktığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

''Dolayısıyla, Almanya'nın ABD etkisinden kurtulması, Rusya ile yeni bir başlangıç yapabilmesi, hatta Avrupa Birliği'nin (AB) geleceği artık büyük ölçüde Türkiye ile etkin iş birliğinden geçmektedir. Berlin, Ankara'nın Washington ile olan krizlerinin de farkında olarak kuşkusuz bu adımı zamanlama açısından oldukça uygun görmektedir. Ziyaretin gündeme gelmesinin nedeni de budur. Türkiye, Almanya açısından hem iç hem de dış politikasında önemli bir denge ve istikrar faktörü olarak görülmektedir.

Özellikle Almanya merkezli olarak Avrupa'da ağırlık kazanmaya başlayan ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi ile etkin mücadelenin yolu ve bu noktada başta Türk-İslam dünyası ve diğer coğrafyalar ile ilişkilerinin muhafazası ve güçlendirilmesi açısından Almanya'nın Türkiye'nin kolaylaştırıcı rolüne ihtiyacı her geçen gün daha da artmaktadır. Türkiye bu bağlamda bir sentez olarak ön plana çıkmaktadır. Almanya'nın bu senteze ihtiyacı kaçınılmaz bir hal almaya başlamıştır.''

''YENİ AVRASYA ÜÇLÜSÜ''

Prof. Dr. Erol, iki ülkenin dış politikalarında ön plana çıkan ve her geçen gün ağırlık kazanmaya başlayan denge arayışlarının, Türkiye-Almanya ikilisini yeni bir inşa sürecine sokabileceğini söyledi.

''ABD’yi dengelemenin yolu Avrupa’da Almanya’dan, Asya’da ise Rusya’dan geçmektedir.'' ifadelerini kullanan Erol, sözlerini şöyle tamamladı:

''Türkiye ise tüm bunların kesişme noktasında bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD'nin mevcut politikaları çok daha öncesinde gündeme gelen Türkiye-Almanya-Rusya merkezli 'Avrasya Üçgeni'ni hızlandırıcı bir rol oynayabilir. Dolayısıyla mevcut gidişat, 2010'larda gündeme gelen 'Türkiye-Almanya-Rusya' üçlüsü arasında, içine Ortadoğu-Kuzey Afrika'yı da alan 'Genişletilmiş Avrasya' merkezli sürecin yeniden gündeme gelebileceğiyle ilgili önemli sinyaller vermektedir. Merkel işte tüm bu sayılan nedenlerden dolayı 2016'da başlattığı ve ara verdiği Türkiye ziyaretlerine yeniden başlamak zorundadır. Aksi takdirde Almanya kaybedecektir.''

''ALMANYA'NIN TÜRKİYE'YE İHTİYACI VAR''

ANKASAM AB Danışmanı Prof. Dr. Nail Alkan da Erdoğan'ın Almanya ziyareti ve davet konusunun yeni bir gelişme olmadığını, bu ziyaretin Almanya'da hükümet kurulmasının ardından geçtiğimiz şubat ayında gerçekleşmesinin beklendiğini belirtti.

Türkiye'deki seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya'ya gideceğini tahmin ettiğini dile getiren Alkan, "Türkiye'nin Almanya'ya ihtiyacı var ama Almanya'nın da Türkiye'ye ihtiyacı var. Özellikle Suriye, göçmenler ve mülteciler konusunda Türkiye-AB arasında anlaşma imzalanmadan önce Merkel 5-6 kez Türkiye'ye geldi. Türkiye'ye muazzam bir şekilde ihtiyaçları var. Sonuçta Türkiye, bölgesel olarak çok önemli bir ülke. Diğer taraftan ticari ilişkiler var. Almanya'daki Türkler var. Bunları göz ardı edemeyiz. O yüzden Almanya-Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi gerekir." değerlendirmesinde bulundu.

Alkan, AB'nin, bir taraftan Almanya, bir taraftan Türkiye'yi kaybetme riskini göze alamayacağına dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Türk dış politikasına baktığımızda Rusya ile yakınlaşma, İran ve Çin ile ilişkiler, Alman basınında Türk dış politikasında sanki bir eksen kayması varmış gibi değerlendiriliyor. Bunu tabii ki AB ve Almanya istemiyor. O yüzden Türkiye ile ilişkileri normalleştirme seviyesine getirmek istiyorlar. Çünkü Türkiye AB sürecinde olsun, mülteci sürecinde olsun önemli bir ülke. Enerji koridorları açısından bakarsak da önemli bir ülke. İstihdam ve genç iş gücü açısından da sürekli genç iş gücüne ihtiyaç duyan AB için önemli bir konumda. Türkiye yeterince vasıflı iş gücüne sahip. Çünkü AB, 2004-2007'de genişledikten sonra Avrupa nüfusu gençleşecek zannettiler. Oysa gençleşmedi üstelik günbegün yaşlanıyor. Bunları göz önüne aldığımızda Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı var, Almanya'nın da aynı şekilde.''

Türk-Alman ilişkilerinin çok eskiye dayandığını, bir kalemde silinemeyeceğini ifade eden Alkan, yakın ilişkiler konusunda köklü bir geçmişe sahip Ankara ve Berlin'in, bazı olumsuz tavırlardan dolayı bunu bozmak istemeyeceğini savundu.

Prof. Dr. Alkan, Türkiye'nin yakınlaşmak için Almanya'nın bazı adımlar attığını görmek isteyeceğine vurgu yaparak, ''Cumhurbaşkanı Almanya'ya giderse, terörle mücadeleyi konu edecek. Almanya'da birçok terörist var. Almanya bir şekilde bunlara kucak açtı. Bu konuda anlaşmaya varmaları gerekir. Geçen sene de Deniz Yücel serbest bırakıldı. Bu da tesadüfen falan değil. Türk-Alman ilişkilerini daha fazla germemek için hukuki olarak bir çözüm bulundu ve serbest bırakıldı. Bu, ilişkileri çok yoğun şekilde olumsuz etkiliyordu. Almanya'daki seçimler de bitti, Türkiye'deki seçimler de bittikten sonra yine bir normal süreç aranacak, normal ilişkilere dönmeye çalışılacak. İki tarafın da buna ihtiyacı var. Türk-Alman ilişkilerinin gergin olması, Türkiye-AB ilişkilerine de yansıyor. İnşallah Türkiye'nin çıkarlarını da göz önünde bulundurarak, Almanya ile ilişkileri düzeltirler diye düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

''TÜRKİYE İLE OLUMSUZ İLİŞKİLER ALMANYA'YA ZARAR GETİRİYOR''

Alkan, Türkiye ile ilişkileri düzgün gitmeyen Almanya'nın siyasi, askeri ve ekonomik olarak zarar gördüğünü kaydetti.

Almanya'nın Türkiye ile gerginlikten dolayı İncirlik'ten çekildiğini hatırlatan Alkan, "Birliklerini Ürdün'e taşımak zorunda kaldılar. Almanya, Türkiye ile ilişkileri düzgün bir hale getirmek istiyorsa, Türkiye'nin ne istediğini biliyor, kaç kez duydu, dna göre adım atacak. Geri adım atamıyorsa, o zaman yapacak bir şey yok. Cumhurbaşkanı'nın da Almanya'ya gitmesi çok bir şey değiştirmez. Gerginlik sonra yine devam eder. Çünkü Türkiye'nin kırmızı çizgileri var. Ona göre Türkiye'yi bir şekilde terör konusunda rahatlatmaları, Türkiye'nin yanında olması lazım. Bunu yapmayı düşünmezse ilişkiler gergin bir şekilde devam eder.

Türkiye'de yaklaşık 6 bin Alman şirketi faaliyet gösteriyor. Bu kadar ciddi bir iş birliği varken ilişkilerin bu şekilde devam etmesi her iki ülkeye de zarar veriyor. Türkiye özellikle mülteciler konusunda kendisinden istenileni yaptı. Türkiye üzerinden Yunan adalarından Avrupa'ya geçen mülteci sayısının yüzde 87 azaldığını AB kendisi açıkladı. Türkiye, biraz esnek davransa çok değil 100 bin 200 bin mülteci sınırları geçse Avrupa yine karışacak. Türkiye sözünü tuttu ve buraları kontrol ediyor. Dolayısıyla Türkiye nasıl sözünü tutuyorsa onlar da sözlerini tutmak zorundalar.'' değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Nail Alkan, sözlerini şöyle tamamladı:

''Mülteciler sorunu bağlamında Türkiye AB arasında varılan anlaşmalarda vize kolaylığı, fasıl açılması gibi maddeler olmasına rağmen bu konuda henüz bir adım atılmadı. Ayrıca Türkiye'de yaşayan Suriyeli mülteciler için vermeyi vadettiği mali yardımın 3 milyar euroluk ikinci kısmını onaylanmasına rağmen bu para halen ödenmiş değil.''

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.