Köşe yazısı kritikleri

Köşe yazısı kritikleri
Bugünkü gazetelerde yer alan köşe yazılarından bazılarının kritikleri.

CAMİ VE CEMEVİ AYRIMININ PERDE ARKASI

Vatan Gazetesi’nden Güngör Mengi, 14 Ocak 2008 tarihli yazısında cemevlerinin ibadethane statüsüne ilişkin mahkeme kararına ve alevilerin bu konudaki çabalarınıa değiniyor. Diyor ki;

“Alevi örgütleri cemevlerine ibadethane statüsü verilmesini, bütçeden pay ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nda da kadro tahsis edilmesini istiyorlar.”

Güngör Mengi, “hukuka bağlı laik bir devletin kendisini ispatta ilk şartı bütün vatandaşlarına eşit haklar tanımasıdır” ifadesi ile de Hükümet’in bu sorunu çözmek için yeni düzenlemeler yapması gerektiğine vurgu yapıyor. Gerçi burada, aynı laik devletin, kendini ispat için aynı eşit hakları başörtülü müslümanlara neden göstermediğine cevap vermiyor, ama olsun. Konumuz bu değil.

Burada, Ankara 6. İdare Mahkemesi’nin, 2 bin Alevinin açtığı Cemevlerinin ibadethane sayılmasına ilişkin davanın reddi üzerinde durmayacağız. Yine burada, inanan insanın temel hak ve hürriyetlerine ilişkin olarak Hükümetin yeni düzenlemeler yapması ihtimaline karşı, mahkeme kararlarını gerekçe göstererek kıyametin koparılmasından ya da yeni düzenlemeler yapılmasını hukuka –o hangi hukuksa- aykırı görme ve gösterme feveranlarından da söz etmeyeceğiz.

Asıl üzerinde durmak istediğimiz konu, İslam Dini’nin temel bir ibadeti açısından gelinen kırılma noktasıdır.
Bilindiği gibi, Hıristiyanlıkta Katolik, Protestan, Ortodoks gibi mezhepler vardır ve bunların kiliseleri de ayrı ayrıdır. Böyle olduğu içindir ki Hırıstiyanlık ve benzeri dinler iç bütünlükten yoksundurlar.

Ama İslam Dini için böyle bir ayrımdan söz edemeyiz. Tam bir iç bütünlük vardır. Zira hangi mezhepten olursa olsun, hatta Şia ve Ehl-i Sünnet gibi temel akidevi hususlarda farklılaşan mezheplerde bile tek bir ibadethane vardır: CAMİ… Cami varken, ikinci bir ibadethane türü tahsis etmenin ana gayesi, İslam’ı da diğer dinler gibi parçalara ayırma stratejisi olsa gerek.

Bu noktada şunu sormak lazım geliyor:

Eğer aleviler müslüman değil de Alevilik ayrı bir din ise, o zaman Cemevlerinin ayrı bir ibadethane olarak kabul edilmesi elbette gereklidir. Ancak o zaman, İslam Dini temelinde örgütlenmiş Diyanet Teşkilatından kadro tahsisi mümkün olabilir mi? O zaman ayrı bir “Alevi Diyaneti” mi kurmak gerekecek?

Yok, eğer Aleviler de müslümansa, o zaman buyursunlar camiye gelsinler. çünkü müslümanın bir tek ibadethanesi vardır, o da camidir. Bu durumda Cemevleri alevilerin birer kültür merkezi olarak kalmaya devam edebilir elbette.

Bu, işin bir yönü. İşin bir de başka çehresi var.

Diyelim ki Cemveleri ibadethane sayılarak İslam’a ikinci bir ibadethane türü sokuldu ve kilisevari bir parçalanmışlık devlet eliyle tesis edildi. Ve diyelim ki Diyanet Teşkilatında aleviler için kadro tahsis edildi. Bu durumda Cemevlerine “imam” mı atanacak, “dede” mi?

Diyanet, elindeki kadrodan istediğini istediği camiye atama yapıyor. Cemevleri ibadethane olup Diyanet alevilere kadro tahsis ettiğinde, Diyanet’in atadığı birini aleviler cemevlerine sokacaklar mı? Sokmazlarsa, bu durumda cami cemaati de istediği imamı camiye alıp almamakta serbest kalmaz mı?
Devlet, önce bunun hesabını bir yapmalı değil mi?

* * *

öRTü DüŞMANLIĞI

Hürriyet Gazetesi’nden Ayşe Arman, 14 Ocak 2008 tarihli yazısında Latif Tekin ile yaptığı söyleşiye yer veriyor. Aslında bir önceki günden söyleşinin devamını yayımlıyor.
İlk bölümünde İslam’a ve müslümanlara küfretme ana kurgusu etrafında yürütülen söyleşinin ikinci bölümünden bir paragrafa dikkatinizi çekmek istiyorum. “örtülerden Kurtulmak” ara başlığı altında işbu Latif Tekin şöyle diyor:

“İtalya’da, İslam ülkelerinden gelen kadın yazarların katıldığı bir toplantıda Bedira ile tanıştım. Suudi Arabistanlı bir kadın yazar. Bir akşam yemeğinde yakaladı beni, "Biz bu örtülerden kurtulmak istiyoruz, neden sizin kadınlarınız örtünmek istiyor, çıldırdılar mı?" diye sordu…. "Uçağa bindiğimde yine örtüneceğim, bundan nefret ediyorum. Herhangi gibi bir kadının gönüllü kapanmasını aklım almıyor" diyordu. Al, benden de o kadar!”

Görünen o ki, işbu Latif Tekin denilen vatandaş, kendini çok akıllı, alemi de aptal sanıyor galiba. örtüsünü atmak isteyen kadın Suudi Arabistanlı ya, oradan insanların kafasında psikolojik etki oluşturacak güya. “Baksanıza”, diyecek kadınlarımız-kızlarımız, “Suudi Arabistan’da bile kadınlar örtüsünü atmak istiyormuş, biz niye örtünelim ki?!” Sanki Arabistan’da yaşayanlar içinden Alah’ın emrine karşı gelenler çıkmazmış gibi. Sanki Ebu Cehiller, Ebu Lehebler o topraklarda yaşamamışlar gibi. Sanki Arabistanlı kadın örtüyü atınca, örtünün atılması gerekiyormuş gibi.

Bir de şu Arabistanlı kıt akıllının, “herhangi bir kadının gönüllü kapanmasını aklım almıyor” demesi ve Latif Tekin’in de buna katılması yok mu? Ne diyelim, sizin aklınız almıyorsa biz ne yapalım. Aklınız o kadarmış!
Gerçi, örtünmeyen kadının kıçını-başını açıp başkalarına peşkeş çekmesini de benim aklım almıyor, ama bu, vakıayı değiştirmiyor.

Bilinmesi gereken şu: örtünmek, akıl işi değil gönül işidir, yürek işidir, iman işidir, Allah’a bağlılık işidir. Bir kimsenin örtünmek istemesi için değil, Allah’ın emrine karşı gelip açılmak istemesi için çıldırmış olması gerekir. Zaten, çıldırmamışsa, bu işin içinde bir şeytanlık var demektir. Zira Rabbini bilen, kendini de bilir.

* * *

MİKYASI İçKİ OLANIN…

Hürriyet Gazetesi’nden Tufan Türenç, 14 Ocak 2008 tarihli yazısında Cumhurbaşkanı’nın cevaplaması için bazı sualler yöneltiyor. Mesela diyor ki;

“örneğin Gül’e göre AKP iktidarı cumhuriyetin kurumlarını tek tek ele geçirmeye çalışmıyor mu?”

Yazısının bir yerinde de, Ak Parti Hükümetinin “Milli Eğitim Bakanlığı ile İçişleri Bakanlıkları’nı ele geçirdikleri”nden söz ediyor. Komediye bakın! AKP Milli eğitim ve İçişleri Bakanlıklarını ele geçirmiş. Yani tek başına hükümeti kuran bir parti, bu bakanlıklara kendi kadrolarından değil de mesela CHP kadrolarından mı bakan atayacaktı? Kendi siyasi kadrolarından bakan atadığı için Bakanlıkları ele geçirmiş oluyorsa, önceki hükümetler de aynını yapmamış mıydı? üstelik CHP’nin bir bakanı kadrolaştığını açık açık ilan etmemiş miydi? Ayrıca, AKP mevcut anasaya ve yasalar çerçevesinde kurulmuş ve o çerçevede faaliyet gösteren bir parti değil mi yoksa? Burayı bir açıklasa da öğrensek…

Neyse, burayı geçelim. Tufan Türenç Cumhurbaşkanı’na sormaya devam ediyor:

“Kendileri YöK başkanı atarken liyakata baktı mı? Atadığı YöK başkanına, AKP’nin üniversiteleri ele geçirmesi için ortamı hazırlamak, akademik kadrolara İslami dünya görüşüne sahip insanları yerleştirmek ve türbanı serbest bırakmak görevi verilmedi mi?”

Bu soruyu geçmişe yürüttüğümüzde, acaba Sezer, daha öncesinde Demirel, atadığı rektörlerde hangi liyakati aramışlardı? Yapılan icraatlara, üniversitelerimizin bilim üretmede dünya üniversiteleri arasında hiçbir yere sahip olamayışlarına bakarsak, aranan liyakatin ne olduğunu anlarız: Akademik kadrolardan İslami kimlik taşıyanların ayıklanması ve öğrencilerin İslami kimlikten arındırılması… Başka bir icraat gördük de ben mi atladım dersiniz?

Ve Türenç devam ediyor:

“örneğin Anadolu’nun birçok kentinde (Kayseri başta olmak üzere) market ve dükkanların çoğunda içkinin artık satılamaz hale geldiğini... Lokantalarda içki servisi yapılmadığını, bu uygulamanın büyük kentlerin de bazı bölgelerinde yaygınlaştığını... Ruhsatları yenilenmediği için içkili lokantaların tek tek kapandığını, yenilerinin de ruhsat alamadıkları için açılamadığını...”

Yani ne demek bu? Halk içki satan yerlere rağbet etmiyorsa, Cumhurbaşkanı insanları zorla içki satılan yerden alışveriş yapmaya mı sevkedecek? İçki satışının bu kadar önemsendiğine de şaşırmak gerikyor doğrusu. Medeniyeti içki şişelerinde arayan mantığın, Anadolu insanının duruşunu anlaması elbette mümkün değil de, toplumsal talebin içkinin aleyhine dönüşmesinin hesabını Cumhurbaşkanı’na soran bir kafanın en son ne içtiğini sormak da garip kaçmaz sanırım.

(Faruk Köse)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.