'Anayasa üstü güçler mi var?'

'Anayasa üstü güçler mi var?'
Güneri Cıvaoğlu, 18 Ocak 2008 tarihli yazısında, başörtüsü sorununun çözümü için Anayasa değişikliğinin de yetersiz olduğuna dair görüşlere yeniden vurgu yapıyor.

“AKP+MHP= çözüm mü?” başlıklı yazısında, “MHP, cumhurbaşkanı seçiminde yaptığı gibi şimdi de üniversiteye "başörtülü giriş" için omuz verdi…. AKP ve MHP'nin milletvekili sayısı anayasa değişikliği için yeterli” dedikten sanra, şu hususa vurgu yapıyor:

“Ayrıca... "Anayasa'nın değişmez maddeleri, özellikle devletin unsurları arasında vurgulanan laiklik var oldukça, Anayasa'nın diğer maddelerinde değişikliğin üniversiteleri başörtüsüne açamayacağı" yolundaki görüşler ciddidir.”

Bu cümleden anlaşılan şudur:

1- Demek ki, Anayasa içindeki maddeler arasında da bir hiyerarşi var. Bazı maddeler birincil, bazıları da ikincil (veya üçüncül vs.) etki ve etkinliğe sahip. Bütün maddeler yasaların ve diğer uygulamaların üstünde bağlayıcı etkinliğe de sahip olsalar, öncelikle her Anayasa maddesi, Anayasa içindeki birincil maddelere bağlı ve uygun olmak zorundadır.

Şimdi böyle bir Anayasa ve hukuk mantığı olur mu dersiniz? Eğer gerçekten Anayasal sistemin özünde yatan mantık buysa, “Türban”dan daha büyük ve ciddi sorunlarımız var demektir.

2- Demek ki, Anayasa içinde kullanılan belli bir hususa mahsus hükümler, genel tabirlere tabi ve bağlı olarak yorumlanmaktadır.

Oysa, bildiğim kadarıyla, hukuk mantığında, özel hükümler genel hükümlere tabi değildir ve bir hususta özel bir hüküm varsa, genel hükme değil, özel hükme bakılır. Yani bunu tam hukuk literatürüyle ifade etmiş olamayabilirim; ama şunu demek istiyorum. Eğer Anayasada –ya da yasalarda- bir hususta açık bir hüküm varsa, o hususu etkileyen genel hükümlere değil, o açık hükme bakılır. Aynen onun gibi, Anayasada başörtüsüne ilişkin bir hüküm olursa eğer, “laiklik” gibi tanımlanmaya ihtiyaç duyulan genel kavramlar yorumlanarak diğer bir Anayasa hükmü işlevsiz bırakılamaz, bilakis o hüküm, genel anlam taşıyan tabirleri o noktada kısıtlar.

3- Demek ki, Anayasaya bağlı olmayan, Anayasa hükümlerine rağmen kendi başına varlık tayan kurum yla da güçler vardır.

Ancak, eğer böyle ise, o zaman Anayasanın ne anlamı kalır ki?

Yoksa Anayasanın da görmediğimiz, bilmediğimiz bir Anayasası var da, gördüğümüz, bildiğimiz Anayasa üstü güçler, o diğer ve daha üst Anayasaya göre mi tutum takınıyorlar?

*****

BİR DE “KURUCU İLKE” çIKTI BAŞIMIZA
Radikal Gazetesi’nden İsmet Berkan, 18 Ocak 2008 tarihli yazısında, “laiklik” ilkesine yeni bir paye kazandırıyor: Kurucu İlke…

Diyor ki:

“Benim kişisel görüşüm, Anayasa'da kurucu ilke olarak laiklik yer aldığı müddetçe, Anayasa'ya madde de ekleseniz, 'bir cümlelik' değişiklik de yapsanız türbanı serbest bırakmak hukuken mümkün değildir. Bunu mümkün kılmanın yegâne yolu, Anayasa Mahkemesi'nin ilk olarak 1989'da yaptığı ve daha sonra farklı gerekçelerle en az üç kez daha tekrar ettiği yorumunu değiştirmesidir. Bu yorum değişikliği de ancak Anayasa Mahkemesi üyelerinin kompozisyonunun radikal biçimde değişmesiyle sağlanabilir.”

İsmet Berkan Laikliğin nasıl “kurucu ilke” olduğunu açıklamıyor; kimin buna “kurucu ilke” payesi verdiğini de izah etmiyor. Ancak, bir yandan kurucu ilkeye aykırı olması durumunda Anayasanın diğer maddelerini bile işlevsiz kılan, başka bir Anayasa maddesinin ille de bu “kurucu ilke”ye uygunluğunu arayan bir anlayışı seslendirirken, bir yandan da, Anayasa Mahkemesi yorumlarını Anayasa maddelerinin de üstüne çıkararak, “Kurucu İlke”nin bu şekilde yeniden yorumlanabileceğini iade ediyor.

Görüyor musunuz, hukuk mantığından yoksun bir kafa yapısının ülkenin yasal durumunu ne hale getireceğini…

Peki, Anayasaya yeni bir madde eklenerek, bütün tabirler tanımlanırsa, mesela, Anayasadaki laiklik; “Laiklik, hiçbir zaman devlet faaliyetlerinin icrasında; yasaların yapılmasında, yorumlanmasında ve uygulanmasında; idari ve siyasi çalışma, söylem ve eylemde; hiçbir kişi, kurum ve makam tarafından bireyin ve toplumun inançlarına ve inançlarına dayanan ibadetlerine karşı baskı uygulamak, bireyin ve toplumun inanç ve ibadetlerini işlevsiz bırakmak, bireyi ve toplumu inanç ve ibadetlerinden dolayı herhangi bir vatandaşlık hakkından yoksun bırakmak veya cezalandırmak anlamında yorumlanamaz, uygulanamaz” şeklinde tanımlanırsa, bu “bir cümlelik” düzenleme ile sonuç alınır mı, alınamaz mı?

(Faruk Köse)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.