Köşe yazısı kritikleri

Köşe yazısı kritikleri
Anayasa değişse de başörtüsü serbest kalmazmış.

Radikal Gazetesi’nden İsmet Berkan, 21 Ocak 2008 tarihli yazısında, aslında bu ülkede Anayasanın da üstünde, yazılı olmayan bir başka anayasa olduğunu vurgulayan ifadeler kullanıyor. Diyor ki:

“Anayasa'ya böyle bir madde eklendi diye türban ertesi sabah serbest mi kalacak sanıyorsunuz? Hayır kalmayacak. Büyük ihtimalle türbanlı bir öğrenci ya kendini okuldan attıracak veya diploması için türbanlı bir fotoğraf verecek, üniversite onu reddedecek ve konu İdare Mahkemesi'ne gidecek. Yani birkaç yıl sürecek bir yargı süreci başlayacak.

Bugün Başbakan'ın 'yerinizi bilin' diyerek azarladığı Danıştay karar verecek aslında türbanın serbest kalıp kalmadığına. Diyelim Anayasa değişikliği sonrası bir üniversitenin rektörü türbanı serbest bıraktı. Bu kez orada hemen yeterince Atatürkçü bir öğrenci yargıya başvuracak, kendisinin türbanlıların dini baskısı altında olduğunu öne sürecek ve rektörü dava edecek. Kararı yine sonunda Danıştay verecek. Başbakan'ın 'Yerinizi bilin' dediği Danıştay!”

Hani derler ya, buyur burdan yak!

Kurguya bakın siz. Anayasada başörtüsünü serbet bırakacak bir madde yer alacak, ancak bu hususta uygulamaya geçildiğinde karar Danıştay’a gelecek, Danıştay da “velev ki Anayasada başörtüsünü serbest bırakan bir hüküm olsa dahi” Başörtüsünü yasaklayacak bir karar alacak.

“E, o zaman Anayasaya ne gerek var” diye sormazlar mı adama?

Madem Anayasada ne yazarsa yazsın mahkeme bildiğini okuyacak, o zaman Anayasayı tümden kaldırıp atın. Danıştay bir kısmına, Yargıtay diğer kısmına karar versin, olsun bitsin.

Bu durumda Anayasa Mahkemesine de gerek kalmaz haliyle.

Ama, her nedense mahkemenin “bildiği”nin devletin sistemini belirlemede yeterli olup olmayacağını kimse sormuyor.

Yine, böyle bir zihniyetin “Yargıçlar Diktatörlüğü” getireceği üzerinde kimse durmuyor; ya da işine gelmiyor.

Ayrıca, bu zamana kadar “Anayasadaki laiklik ilkesi gereği başörtüsü serbest bırakılamaz” diye her söylemlerinde Anayasaya sığınanların, şimdi bir çırpıda Anayasayı kenara itivermeleri ve mahkeme kararlarını Anayasa üstü tutup, ana hukuk normu haline getirmeleri nasıl bir “tahakküm psikolojisi” içinde olduklarını göstermiyor mu?

Böyle bir mantık, temel hukuk normunu “Anayasa” olmaktan çıkarıp “Anayorum” haline getirmiş olmaz mı?

Sahi, Danıştay olsun Yargıtay olsun, karar verirken yasalara ve Anayasaya dayalı ve bağlı olarak karar vermiyor mu? Bu zamana kadar böyle olmadı mı? Eğer yüksek mahkemeler ”Anayasaya rağmen” karar vermişlerse, bu kararlar hukuk mantığı gereği “mutlak butlan” ile geçersiz sayılmaz mı? Bu durumda, insanlarda mahkeme kararlarına karşı güvensizlik ve itaatsizlik psikolojisi gelişmez mi?

Yani yazar ve onunla hemfikir olanlar ne demek istiyorlar?

* * *

“MİLLİ DEVLETE MUHALEFET”

Vatan Gazetesi’nden Erol çevikçe, 21 Ocak 2008 tarihli yazısında, Selçuk üniversitesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin Filiz'in Türbanla ilgili araştırmasının sonuç bölümüne yer veriyor.

Mezkur “sonuç bölümü”nde yazılanlardan bir cümleye dikkatinizi çekmek istiyorum; ki aynı mantığı basında pek çok kez yazan-yansıtan yazarları okuyorsunuz zaten.

“Türban söylemi, Milli devlete muhalefetin dinsel motifi olarak işlevselleştirilmektedir.”

Yani, “sadece inanç gereği” örtülen başörtüsünü alıp nerelere getirdiklerini görüyor muzsunuz? Ne devletin üniter yapısı kaldı başörtüsünün tehdit ettiği, ne de milli devlete muhalefet…

Peki, madem öyle, o zaman kaldırın yasağı, “milli devletin muhalifleri”nin elinden de, “siyasal rant sağlayanlar”ın elinden de, “üniter yapıyı tehdit edenler”in elinden de “başörtüsü silahı”nı alın. “Muhalifler”e sığınacakları bir “motif” bırakmayın.

Var mısınız?

* * *

“İRTİCANIN DIŞ BAĞLANTISI”

Yeniçağ Gazetesi’nden Arslan Bulut, 21 Ocak 2008 tarihli yazısında, “irticanın dış bağlantısı”nı “halka göstermek” vazifesini üstlenmiş. Kendince esip gürlüyor. çok şey diyor da, biz birkaçı üzerinde duracağız.

Aşama bir:

Yazar, dini toplumsal kimlik olarak kabul etmiyor ve irtica olarak görüp hayattan uzaklaştırmak istiyor. Diyor ki:

“Bugün irtica odakları dini, milli kimlik yerine oturtmak istemektedir. Din ve milliyet iki ayrı sosyolojik boyuttur ve biri diğerinin yerine konulamaz. Bir ülkenin milli kimliği ortadan kaldırılırsa, orada kargaşa egemen olur.”

O halde neymiş? Aslolan “milli-ırki kimlik”miş. Kargaşanın önlenmesi için “milli-ırki kimlik”e dayanılmalıymış. Oysa, bugünkü kargaşanın temelinde yatan sebebin “dini kimlik”ten uzaklaşıp yerine “milli-ırki kimlik”i dayatmak olduğunu bilmeyen mi var? Yaşananlar görüldüğü halde daha hâlâ nasıl bu politikada ısrar edildiğini anlamak cidden çok güç.

Aşama iki:

Yazar, dini sadece “milli savaşlar”da motivasyon aracı olarak kabul ediyor. İşte dedikleri:

“Yine dini kimlik yok edilirse, milli kimlik dayanaksız kalır. Türk Milleti için en yüce değerler şehitlik ve gaziliktir.... Askerlik ölümü göze almak demektir. Şehitlik ve gazilik duygusundan başka hiçbir şekilde, insan, ölüme güle oynaya gitmez.”

Demek ki neymiş? Dine de ihtiyaç varmış, ama sadece insanları gözü kapalı ölüme götürmek için! Sen hem dini hayattan uzaklaştır, hem de dinin “şehitlik” kavramının mahiyetini “milli”leştirerek askeri ölüme yollamada motivasyon aracı olarak kullan. Ne mantık ama!

Aşama üç:

Bu aşamada yazar, “şehitlik” ve “gazilik” mefhumlarını hariç tutarak dini “irtica” olarak lanse ediyor ve topyekün mücadele etme stratejisi geliştiriyor:

“Devlet, irticanın dış kaynaklarını istihbarat raporları ile tespit ederek halkın bilgisine sunmak yerine, irticayı daha da kuvvetlendirecek hatalar yapmaktadır. Daha doğrusu, devlet adına laiklik bayrağını elde tutan çevreler, din düşmanlığı yaparak aslında irticaya destek olmaktadır! Başörtüsü konusunda, devlet, irticai odakların geniş halk kitlelerini aldatmasını önleyememiştir. Devlet meselenin kaynağına inmek yerine, irtica odaklarına yeni kozlar vermiştir. İrtica odaklarını besleyen dış kaynakların, Türk medyasında cirit atmasına seyirci kalınmıştır.”

Yani, aslında başörtüsü “kökü dışarıda” bir “irticai hareket”miş ve Devlet bunu halka teşhir etmeliymiş.
Bütün bunları yazanlar, “hayatiyeti için ihtiyaç duyduğu heyecanı üzerine oturduğu toplum ile mücadele etmede arayan bir devlet sistemi”nin artık enine boyuna analiz edilmesinin vaktinin çoktan geldiğini ne zaman kavrayacaklar?

(Faruk Köse)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.