Köşe yazısı kritikleri
“ANAYASA MAHKEMESİ KRALLIĞI” MI İSTENİYOR?
Vatan Gazetesi'nden, Güngör Mengi 24 Ocak 2008 tarihli yazısında; başörtüsü sorununun çözümünde finale yaklaşıldığı üzerinde dururken, “hukuk” teriminin tarih boyunca taşıdığı bütün anlamlarını bir çırpıda yok sayan bir sonuca varıyor.
Eğer Anayasada başörtüsü sorununa çözüm getirecek bir değişiklik yapılırsa, bunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilip edilmeyeceği üzerinde dururken şöyle diyor:
“Dün Baykal da söyledi. “Anayasa Mahkemesi'ne götürülse bile yeni Anayasa sadece şekil yönünden denetlenebilir, esastan denetleme yapılamaz.” İktidar yandaşları böyle düşünüyor. Olur mu öyle bir şey? Velev ki öyledir (!) Anayasa'nın değiştirilemez bir hükmü zedeleniyorsa Anayasa Mahkemesi'nin rejimi koruma misyonunun devreye gireceğini savunan hukukçular da vardır. Ve onların savını akla daha yakın buluyorum. Anayasa Mahkemesi'nin temel görevi Anayasa'yı korumaktır. Laiklik ilkesi delinmiş bir anayasa önüne geldiğinde mahkemenin “Esasa ilişkin denetim yetkim yok” diyeceğini hiç kimse düşünmemelidir. Laikliği sahipsiz bırakacak bir boşluk doğacağına dayalı hesaplar başarısız kalmaya mahkûmdur.”
Güngör Mengi'nin yazısında vurgulanan ana fikir şu:
1- Anayasa Mahkemesi'nin asıl görevi “ rejimi koruma misyonu ”dur.
2- Anayasadaki bütün maddeler “ Laiklik ” ilkesine uygun olmalıdır.
3- Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerinde isterse “ yetki sınırları ”nı aşabilir.
Acaba durum öyle mi?
Her fırsatta Başbakan'a olsun, diğer bürokrat veya siyasetçilere olsun “ Anayasaya sadakat ” hatırlatmasında bulunan bu beyzadeler, acaba bu fikri seslendirirken, sahip çıktıkları, değişmemesi için onca gürültü kopardıkları Anayasaya sadık mı kalmış oluyorlar?
Mevcut Anayasanın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesinin 1. fıkrasında şöyle deniyor:
“Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.”
Aynı maddenin 2. fıkrasında ise, “şekil bakımından denetleme”nin mahiyeti açıklanıyor:
“Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır.”
Demek ki bu hükme göre, Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerinde değişikliğin içeriğinin ne olup olmadığına değil, “ teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları” nın ötesinde bir işlem yapamıyor.
“Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” konusunu düzenleyen 152. maddeye göre ise, Mahkemeler tarafından Anayasa değişikliklerinin Anayasaya aykırılığı ileri sürülemiyor.
Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddede, Mahkemenin, “ rejimi koruma misyonu ” gibi bir görevinin olduğuna dair en küçük bir işaret bile yok. Ayrıca, Anayasa değişikliklerinde “ yetki sınırları ”nı aşabileceğine dair bir hüküm de yok; bilakis 148. maddenin 1. fıkrasında “ Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz ” denilerek, bırakın “ yetki sınırını aşma ”yı, “ yetki sınırlarının kısıtlanması ” durumu söz konusu.
Şimdi bu durumda gerçek şu:
1- Anayasa Mahkemesi'nin asıl görevi “ rejimi koruma misyonu ” değil, yasaların ve Anayasa değişikliklerinin, belli esaslar dahilinde Anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunun denetlenmesidir ve Anayasa değişiklikleri bakımından sadece “şekil yönünden denetleme” söz konusudur.
2- Anayasadaki bütün maddelerin “ Laiklik ” ilkesine uygun olması diye bir şey yoktur. Anayasanın maddeleri arasında astlık-üstlük, öncelik-sonralık, birincillik-ikincillik ilişkisi yoktur. Anayasa hukuku mantığı bakımından böyle bir husus söz konusu değildir.
3- Anayasa Mahkemesinin, Anayasa değişikliklerinde istese de, istemese de “ yetki sınırları ”nı aşabilmesi mümkün değildir; bilâkis yetki sınırlarının daraltıldığı durumlar söz konusudur. Eğer yetki sınırlarını aşarsa, verdiği kararların hiçbir hukuki değeri ve geçerliliği olmaz; yetki sınırlarını aşarak verdiği kararlar, hukuk literatürüyle, “ mutlak butlan ” ile batıldır…
Eğer Güngör Mengi'nin yazdıklarını geçerli sayacak, Anayasa Mahkemesi'ni Anayasanın da üstünde bir karar verme mercii olarak kabul edecek olursak, bu durumda “Anayasa Mahkemesi” kurumunun krallığını ilân etmiş olmaz mıyız?
Mevcut Anayasa ile getirilen düzenin savunucularının bile Anayasaya aykırılığı özendirdiği ve önerdiği böyle bir manzara içinde, “ Sistem ”i reddedenlerden “Anayasaya sadakat” beklemek ne derece doğru olur?
Bunun getireceği “kaos”un vebalini kimler üstlenecek?
Krallığın bütün türlerine hayır!
“Anayasa Mahkemesi Krallığı”na da elbette...
(Faruk Köse)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.