Köşe yazısı kritikleri

Köşe yazısı kritikleri
Bugünkü gazetelerde yer alan köşe yazılarından bazılarının kritikleri.

“BAŞöRTüSü”NE “ARAP KüLTüRü” DİYEN TERBİYESİZ!
Hürriyet Gazetesi’nden Bekir Coşkun, 25 Ocak 2008 tarihli yazısında açıktan açığa, pervasızca ve hiçbir “terbiye” kuralına riayet etmeden, Allah’ın Kur’an’daki hükmü olan “başörtüsü” için “Arap kültürü” diyerek inanca da, Allah’ın hükmüne de, bu husustaki yasağı kaldırmak için çabalayanlara da hakaret ediyor!

MHP’ye yüklendiği yazısında bakınız neler diyor:

“Ben hiç böyle "milliyetçi parti" görmedim; milletine Arap kültürünü öneriyor.... Bu nasıl milliyetçiliktir; kendi ulusuna çağdaşlık yolunu açmak yerine, ortaçağdan kalma Arap kültürüne yol açmak?.. Söyler misiniz; yeryüzünün en güzel coğrafyası üzerinde yaşanan, yeryüzünün en güzel kültürünü Arabistan’a çevirmek "milliyetçilik" olabilir mi?.. Ama Me Ha Pe bunu yapıyor.... Sonuçta göreceksiniz; evrensel laiklik tanımı, Anayasa, yargı kararları, AİHM kararı ortada dururken, Me Ha Pe’nin desteğiyle türbanı önce üniversitelerde, elbette sonra da tüm kamuda serbest bırakacaklar.... "Milliyetçilik" bir milletin çağdaşlığını, uygarlığını, aydınlık yarınlarını savunmak değil midir?.. Yoksa... Yoksa bir milletin çağın dışına savrulmasını savunmak mıdır milliyetçilik?..”

Gördünüz mü İslam Dini’nin, Allah’ın bir hükmü hakkında yapılan hakaret dolu ifadeleri!...

Başörtüsü “Ortaçağdan kalma Arap kültürü” ve “çağın dışına savrulma”ymış!

Ak Parti’nin başörtüsü sorunu için yapmak istediği Anayasa değişikliğinin kesin sonuca ulaşması için gereken desteği MHP’nin vermesi karşısında köpürüyor ve salya-sümük saldırıyor etrafa.

Adamda en küçük bir terbiye olsa, toplumun ekseriyetinin inancına hakaret etmezdi.

“Allah’ın hükmü”ne “ortaçağdan kalma”, “çağın dışına savrulma” diye saldıran bu yobaz kafa, aslında yaptığı saldırıların ve taşıdığı linç mantığının “Ortaçağın engizisyon karanlığının ta kendisi” olduğundan da bîhaber.

Bu adamlar nasıl mı böyle cüretkâr davranıyorlar dersiniz?

Sorunun cevabını bulmak için, yazdıkları gazeteyi satın alanların profiline bakmak yeterlidir. Eğer ailesinde en az bir bayan bireyin başörtülü olduğu, sorsan, kendisinden iyi müslümanın olmadığını söyleyen “müslüman”lar bu gazetelere reklam ya da satın alma gibi desteklerini vermeseler, bakın o zaman bu adamlar böyle cüretkâr davranabiliyorlar mı?

Ne sunulursa yutmayı alışkanlık haline getirmiş “müslüman”lar hallerine çekidüzen vermezlerse, adam işte böyle bağıra çağıra dinine de hakaret eder, imanına da… Allah’ına da küfreder, Kitab’ına da… Sonra da yazdıklarını sana paranı alarak satar ve okutur! Ve oturur köşesinde, senin bu haline bakıp neşesini bulur.
Hâlâ daha ders almıyorsan, sızlanmaya da hakkın olmaz, değil mi?

* * *

REJİM TOPLUM UYUŞMAZLIĞI
Akşam Gazetesi’nden Mustafa Dolu, 25 Ocak 2008 tarihli yazısında “rektörler selam duracak mı?” diya soruyor ve şöyle devam diyor:

“Cumhuriyet kurulduğundan bu yana başörtüsü, türban, laiklik, demokrasi, şeriat gibi laflarla ömrümüz gelip geçti ve geçmeye devam ediyor.”

Yazısının diğer kısımları bildik tartışmalar. Bizim asıl dikkat çekmek istediğimiz kısım, yukarıdaki cümle.
Dikkat edin, toplumsal ölçekte, sistemin sahiplerinin dayattığı ve icra ettiği değerlerle toplumsal değerlerin sürekli çatışma ve didişme halinde olduğu vurgulanıyor bu cümlede.

Ama, “acaba neden ömrümüz bu tartışmalarla geçiyor?” diye sormuyor, düşünmüyor.

Siz, üzerinde hükmettiğiniz toplumun değer yargılarını, kimlik ve kişilik değerlerini, inanç ve düşünce yapısını hesaba katmaz, bunları baskı altına alacak bir sistem kurgularsanız; işte böyle ömrünüz “başörtüsü, türban, laiklik, demokrasi, şeriat gibi laflarla” geçer.

Eğer rejim-toplum uyuşmazlığı giderilmezse, rejim toplum uyumlaşması, rejimin toplumsal kimlik ve kişilik değerlerine göre yeniden yapılanması suretiyle sağlanmazsa, daha çok ömür böyle tartışmalarla geçer.

* * *

“BAŞöRTüSü”NE “TOTEM” DİYEN “PUTPERESTLER”
Hürriyet Gazetesi’nden özdemir İnce, 25 Ocak 2008 tarihli yazısında başöörtüsü için “totem(put)” deme rezaletini yakıştırıveriyor kendine. Diyor ki:

“Başbakan, türban totemi (putu) konusunda sonunda bizim istediğimiz yere geldi.... Türbanperestler, dinsel inançları gereği zorunluluk olarak türban taktıklarını iddia ediyorlardı. Biz ise .... türban putunun siyasal İslamcı bir simge olduğunu ileri sürüyorduk. Türban putu (totemi), laik ve demokratik cumhuriyete karşı olan ve onu bir İslam devletine çevirmek isteyenlerin simgesidir.”

Kendileri her gün putlarla haşır-neşir olan, onlarca putları hayatlarının istikameti için sözleriyle ve eylemleriyle ilah edinen bu “puta tapıcılar”, Allah’ın Kur’an-ı Kerim ile bütün kadınlara emir buyurduğu “başörtüsü”nü takma hususunda ilahi emre itaat edenleri “putperestlik”le suçlama küstühlığını gösteriyorlar.
Böylece, “başörtüsü”ne “totem”, “put” gibi çirkin yaftaları yakıştırarak, “başörtüsü” emrini veren Yaratıcı’nın, her türlü “put”u, “putçuluk”u, “putperestlik”i ve “puta tapıcılık”ı yasakladığı hususundaki cehaletlerini, ya da isyanlarını izihar etmiş oluyorlar.

Hani bir laf vardır ya… “Dinime laf eden, bari müslüman olsa!”

öylesine aşikâr bir putperestlik içindeler ki, müslümanların dini bağlılıklarını izah etmede başka bir ifade tarzı bulma seviyesinden bile yoksunlar. Aslında gözlerini o kadar totemler-putlar bürümüş ki, baktıkları yerde totem görüyorlar, bakmadıkları yerde put… Putçulukta o kadar ileri gitmişler ki, inanç ve ibadet biçimlerini bile put sanıyorlar!

Yazık!

* * *

KAŞINMAYIN…
Milliyet Gazetesi’nden Fikret Bila, 25 Ocak 2008 tarihli yazısında YöK eski Başkanı Teziç’in “türban hükmü hile olur” yargısı etrafında şöyle bir sonuca varıyor:

“Anayasa'nın laikliği düzenleyen 2. maddesi değiştirilmeden, üniversitelerdeki türban yasağını kaldırmak mümkün müdür?.... AKP'ye danışmanlık yapan hukukçular...., Anayasa Mahkemesi'nin kararı karşısında, yasağın ancak anayasada bir düzenlemeyle kalkabileceği görüşündeler. Ayrıca Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliklerini sadece usul açısından denetleme yetkisinin bulunduğu, içerik açısından denetleme yetkisinin bulunmadığı savıyla da yeni hükmün iptale konu olamayacağı kanısındalar. Ancak bu görüşe katılmayan anayasa hukukçuları da var. örneğin .... Teziç, laiklik ilkesini düzenleyen 2. madde ve onu koruyan 4. madde karşısında, türban yasağının başka maddelerde yapılacak düzenlemelerle kaldırılamayacağı görüşünde. Başka maddelere konulacak hükmün, Anayasa Mahkemesi'nde -usulden yola çıkarak- esastan da incelenebileceği ve iptale konu olabileceğini savunuyor.”

Dikkat ettiyseniz, “başörtüsü” sorunun tek çözümü neymiş?

“Laiklik ilkesinin Anayasadan çıkarılması!...”

Yani...

Neyse, burada kalsın.

Ama şu kadarını da söylemeliyim ki;

Kaşınmayın!...

(Faruk Köse)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.