Niçin adamına sahip olmuyorsun?
İşte Kekeç'in o yazısı:
Zırlatma adamını
Doğrudur, biz seni ‘Yazı’ dergisi günlerinden biliyoruz.. ‘Günlerinden’ diyorum, çünkü (bilebildiğim kadar) uzun ömürlü bir dergi olamadı. Dönemine göre üst düzey bir dergiydi. ‘Gergedan’ların ‘Argos’ların da habercisi gibiydi.
Elimde bu derginin ilk dört sayısı var.
Zafer Çarşısı’ndan alınmıştır. İhtimamla korunmaktadır.
Sonra ne oldu?
Devam etti mi, kapandı mı?
Üzerimizden silindir gibi 12 Eylül darbesi geçtiği için akıbetinizi izleyemedim.
Senin ismini de hatırlıyorum elbette... Kızma ama, okuduğum yazarlar arasında değildin; ‘kitle’ ve ‘iletişim’ türünden tuhaf laflar ediyordun; henüz bakir bir alanda kalem oynattığın için de yazdıklarını ‘yediriyordun.’
Keşke öyle kalsaydın.
Keşke ‘tuhaf yazıların anlaşılmaz yazarı’ olarak anılsaydın da, kankası ve arkadaşı olmakla övündüğün Enis Batur’un ‘Bende kirlilik duygusu yaratıyor’ sözlerine muhatap olmasaydın.
Bende de kirlilik duygusu yaratıyorsun.
Büyük bir gazetenin genel yayın yönetmenisin; etkilisin, başarılısın, zenginsin, eşsiz Fransızcanla düşman çatlatıyorsun.
Fakat, aynı zamanda trafik müşavirisin, müzik yapımcısısın, ‘canlı hayvan taciri’sin, damadının kayınpederisin, dizi oyuncususun...
Bir ‘işverenler topluluğu’ olan TÜSİAD’ın da üyeleri arasındasın.
Nedir bu?
Bir gazeteci niçin, hangi saikle, ne tür ‘mesleki yararlar’ gözeterek, kalemi dışındaki bir örgütün üyeliğine tamah eder?
Hangi psikolojinin ittirmesidir bu?
Ben daha çok, gazeteciliği hangi aralığa sıkıştırdığını merak ediyorum.
Hayır, sergilediğin gazeteciliğin türünü konu etmeyeceğim; meraklısı küçük bir arşiv taramasıyla, geçmiş ‘başarılarına’ ulaşabilir...
Hangi darbeleri savunduğunu, hangi eli kanlı diktatöre ‘yaşlı, sevimli, tonton bir adam’ yakıştırmasında bulunduğunu, kimlerin canını yaktığını, hangi meslektaşlarını suç örgütlerine hedef gösterdiğini, hangi insan hakları savunucusunun ‘kurşunlanmasına’ neden olduğunu...
Bir de, yanlış hatırlamıyorsam, bazı verilmiş sözlerin sahibiydin:
Demokrasiyi savunacaktın, halkın haber alma hakkını önceleyecektin, yalan habere izin vermeyecektin, grup çıkarlarını değil ‘kamu çıkarlarını’ gözetecektin, ‘eleştiri sınırlarının ötesinde kişileri küçük düşüren haber ve yazılara’ yer vermeyecektin, ‘hakaret ve küfürle sonuna kadar savaşacaktın’, bölücülüğe ve yıkıcılığa prim vermeyecektin...
Sonuç?
Sonucu hep birlikte izliyoruz:
Demokrasiyi savunacaktın, darbelere ve muhtıralara destek verdin.
Kamu çıkarlarını gözetecektin, Hilton’un peşine düştün.
Bölücülüğe ve yıkıcılığa prim vermeyecektin, TBMM’yi ‘kaosun kaynağı’ ilan ettin.
Halkın haber alma hakkını önceleyecektin, ‘Ergenekon’u gizleme cihetine gittin.
Hakaret ve küfürle sonuna kadar savaşacaktın, küfürbaz kalemlerin ‘koruyucu meleği’ oldun.
Hangi sözüne inanacağız senin?
Şimdi de kalkmış, utanmadan, ‘Adamımızı dövüyorlar... Adamımızın iç organlarını yazıyorlar... Adamımızı ağlatıyorlar...’ diye yüksek perdeden ‘şekvacı’ rolü oynuyorsun.
Niçin adamına sahip olmuyorsun?
Niçin ‘müptezeller, şerefsizler, alçaklar’ diye sağa sola hırlamasına izin veriyorsun?
Dizginlesene şunu...
Zırlatmasana...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.