Anadolu Gençlik'ten Kolbastı'ya ilginç yorum
Toplumsal çıldırışın ritmik tezahürü: Kolbastı…
Metan gazı dolu bir odaya doldurulmuş ve bu gaz odasında ölümlerine seyirci kalınan masum insanların can çekişmelerine içiniz acır, kontrol edemedikleri el, kol, baş, bel ve bacak hareketleri ile bu haksız ölüme adeta itiraz eder gibidir halleri, birkaç saniye sonra ölümün o soğuk nefesine tadacak olan gencecik insanlar size denizden yeni çıkmış ölmemek uğruna hayatta kalabilme mücadelesi veren su canlılarını hatırlatır, tabii müziğin sesini duyana kadar
Notaların varlığını fark ettiğinde kulaklarınız anlarsınız ki bu standart tek tip bir kısır müzikle kendilerince dans icra etmektedir bu genç bünyeler. Kavram karmaşası ile bulandırılmış kafalarda rap, break dance, hip hop, tekno arasında sıkışmış bu ucube tavırların “folklorik” olduğunu iddia edecek kadar hem de…
Son dönemde TV Ana haber bültenlerine kadar gündelik hayatımızın hemen her köşesinde bir biçimde karşımıza çıkarılan bu garip hareketler bütününe verdikleri isim “kolbastı”.
“Kol” karakol bileşik kelimesinde olduğu gibi kulaklara tanıdık, zamanın güvenlik gücü anlamına geldiği aşikar. “Bastı” da bu kuvvetlerce tutuklanma korkusu olmalı. Belli bir disipline uyulmadan sistemsizce uydurulmuş muhtelif vücut hareketleri ile sağa sola savrulan bir avuç genç insanın icraya koyulduğu bu kabul edilemez eğlence biçimi Karadeniz bölgesindeki şehirleri de birbirine düşürmüş vaziyette. Popüler kültürün yoğun katkısı ile her biri başka bir kaynak hikaye ortaya koyarak gerçek kolbastının, hoptekin kendilerine ait olduğunu ileri sürüyor. Yani anlayacağınız bizim akla-izana sığdıramadığımız mesele epeyce ciddiye alınıyor. Paranın, şöhretin yüzü sıcak geliyor, kimse hayır diyemiyor, kolbastı sektör oluyor, birileri nemalanmaya başlıyor bile… Oysa bilinen şu ki, bir ritüelin gelenek halini alabilmesi, “folklorik” markasını taşıması için halkları etkilemesi, kültür denilen yaşayan olguya etkide bulunup bu amaçta bazen asırların geçmesi gerekmektedir. Yirmi bilemedin yahut otuz yıllık küçücük uydurma tarihi ile sadece popüler olduğu için “halk oyunu” dur diye itibar edilen garipliklerin mevcudiyeti zeybekin, harmandalının, halayın, kaşık havasının, horonun hakkını gasptır…
İşin kültürel arka planı bir yana izlemekten ve icra etmekten büyük keyif alınan –alınıyor ki izleniyor, izleniyor ki keyif alınıyor- bu toplumsal çıldırış neden bu kadar ilgi görüyor? Arabesk şarkılar, bu minvalde niteliksiz, duygu sömürüsü temeline dayanan film ve televizyon programları ile büyüyüp son dönemde rap, hip hop kültüründen de biraz nasiplenen bir neslin neden ilgisini cezbediyor?
CÜMLE ALEMİ SIKINTIBASTI
Daracık sokakların apartman hayatlarında dört duvar arasında çocukluğu geçmiş bugünün gençleri belli ki zamanında içlerindeki enerjiyi gerektiği gibi harcayamamış ve çocukluk oyunlarından mahrum kalmış… Nasıl kalmasın ki sokağa çıkıp top oynasa araba çarpar, birkaç metre açılayım saklambaç bahanesi ile dese ebeveyni biri tutar kolundan çeker maazallah tedirginliği yaşar…
İşte bugün özellikle o çocuklar aynı renk ve biçimdeki üniforma kıyafetleri ile içinde şiddet ağırlıklı tokatlama, topallama gibi yersiz- lüzumsuz bir o kadar da eyleme yakışır değerlendirmelerle adlandırılan kolbastının müdavimi oluyor... Pek çoğu henüz yirmili yaşların başında olan gencecik insanlar delikanlılığın verdiği gücü, hiperaktiviteyi sanki yıllardır bu anı beklermiş, kendini “dere boyu kavaklar” nağmelerinin kollarına bırakmak için biriktirmiş gibi gelişigüzel hesapsızca harcamaktalar…Haksızlar mı? Bu toplu çıldırışta kontrolü kaybedip hepten bilinci yitirdikleri için onları mı sorumlu tutmalı…
Meşhur nükteyi bilirsiniz, içinde sırlı hikmetler taşır… Totaliterliğiyle tanınan bir padişah, keyfi olarak halkın vergilerini artırır. Bunun üzerine vezir, halkın arasına girer ve vergilerin artırılmasına halkın çok kızdığını totaliter padişaha anlatır. Ama somut durum, padişahın pek umurunda olmaz. Bir süre sonra vergileri yeniden artırır… Vezir yeniden halkın arasına karışır ve gelişmelerden duyduğu kaygıyı dile getirir, halkın vergilerin artırılmasına çok bozulduğunu söyler. Ama padişah, vezirin bu sözlerin pek takmaz. Kısa süre sonra padişah vergileri yeniden artırır.
Ortalığı bir sessizlik kaplar. Bir süre sonra yeniden halkın nabzını ölçmek için halkın arasına karışan vezir, geri döner. Vezir bu kez padişaha, insanların sokaklarda kahkahalarla güldüklerini, zil takıp oynamaya başladıklarını, deliler gibi sağa sola koştuklarını haber verir. Padişah bunun üzerine telaşlanır, “Aman duralım.” der; “Durum kötüye gidiyor.” .
Kolbastı alalade bir dans veya muteber(!) sayılan bir halk oyunu değildir yalnızca, bir milletin delirişinin dışa vurumu olduğu kadar bir neslin top yekun akıl sağlığının tehlikeye girmesidir. Hiçbir sıhhatli insanın kabul edemeyeceği figürleri ekonomik krizlerin pençesinde, global finans göçüğünün altında kalmış bir kitleye yaptırabilirsiniz ancak.
İşsizlikten beli bükülmüş, öyle ki artık resmi rakamlarda yer alamayacak kadar iş bulabilmekten ümidini kesmiş genç nüfus ancak bu tuhaf hareketler silsilesine itibar edebilir. Neredeyse artık kafasında “bir hunisi eksik” hale getirilen toplum kolbastıyı neden mi bu kadar popüler yaptı? Doğalgaz faturalarının kışın en sert koşullarında yüzde 22 zamlı fiyatlandırma üzerinden dağıtıldığı, yazın “merhaba” demesi ile birlikte ne hikmetse birden bire değer kaybettiği bir ülkede yaşadığımızı hatırlatmak isterim.
Enflasyonun hane algısına bir türlü akıl sır erdirememiş insanımıza rakam belirleme sisteminde hiçbir zaman ihtiyaç duyulmayacak “pinpon topu” nun neden orada yer aldığının bir kez dahi izah edilmediğini ifade ederim. Hep akla zarar deriz ya işte ennihayet zararlarının komplikasyonları gözle görülebilmekte…
Her fırsatta genç nüfusu ile övünen ama onlar için elle tutulur bir eğitim politikası izlemek yerine her yıl 1 buçuk milyondan fazla gencin birbiri ile yarıştığı seçme- seçilme sınavlarında yerleşemeyen 1 milyon gencin nerede olduğunu merak dahi etmemiş otomatik pilota bağlanan yönetim biçimimizin yapabildiği en iyi iş ne mi?
İlköğretim seviyesine kadar düşen kolbastı öğretici kursları desteklemek, bayram etkinliklerinde bile yer vererek renklendirdiği faaliyetleri ile zıvanadan çoktan çıkan bir toplumun bu haklı eylemine katkıda bulunmak…
Şems Şeyma Açıkay / Anadolu Gençlik Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.