Ayşe Arman'a ilginç mektup!
Nur Aliya'nın yazısı...
AYŞE ARMAN'DAN TARİHİ İTİRAF-TIKLAYINIZ
Herkes kendince bir şeyler söylemişken ben de burnumu sokmadan edemeyeceğim. Ayşe bacı (bacı diyorum bizim mahalleye geçmişse samimi davranıp ürkütmemek lazım) kendince bir merak dolayısıyla mı, birilerinin itelemesiyle mi her nedense merak salmış bizim hal ve ahvalimize.
Tam soyunup dökünmüşken bin bir zahmetle giyinmiş kuşanmış, bu sıcak havalarda eza ve cefa çekerek orasını burasını örtmüş düşmüş yollara. Maksat; karşı mahalleyi anlayacak. Aklı sıra da ne kadar zor olduğundan bahsetmiş bu işin.
Kendisine bazı tavsiyelerimiz olacak elbette, yoksa bu yazıyı sadece salt eleştiri yapmak adına yazmıyoruz.
Birincisi; karşı mahalleyi anlamak için bu kadar sıkıntı çekmesine gerek yoktu, empati denen bir şey var, kendini karşındakinin yerine koymak için illa onun gibi görünmeye gerek yok. Yani eğitim şart azizim… Bu iş soyunmakla ya da örtünmekle olmuyor, illa eğitim, illa eğitim Ayşe Bacı
İkincisi; karşı mahallenin yaşantısını bu kadar merak etmenin de bir âlemi yoktu hani. Karşı mahalle diye nitelendirdiğiniz, ayrımcı zihniyetiniz bu tarafta kimsenin derdi değil. Kimse de şikayetlenmiyor ki halinden, siz onları anlamak için bu kadar çaba sarf edip hallerini ortaya dökesiniz.
Kendinizce bir oyun oynuyorsunuz, oyunda bir tek siz varsınız haberiniz yok. Çünkü karşı taraf olarak bizi hiiiç ilgilendirmiyor sizin garip oyunlarınız. Kendimizi de bu oyunun içinde hissetmiyoruz.
Sizin ya da bizim mahalleden birileri çıkıp diyecektir; “Yahu bu kadına neden bu kadar çok yükleniyorsunuz? Anlamaya çalışıyor, fena mı yani?”
Ben cevabımı veriyorum; bu olayda hiçbir iyi niyet göremiyorum. Ayşe Bacı madem bizim hayatımızı merak ediyor, madem gazeteci, gelip bizimle konuşsun, sorularını sorsun, biz kendisini en iyi şekilde aydınlatırız. İstediği sorunun cevabını içtenlikle veririz.
Nasıl üniversiteye, kamusal alana giremediğimizi, hatta okumak için gurbet ellerde ne sıkıntılar yaşadığımızı (tabii parası olanlar), her girdiğimiz ortamda bize benzemeyen insanlar tarafından kabul edilip edilmeyeceğimiz tereddüdünü hissettiğimizi, 3 tarafı denizlerle çevrili güzide memleketimizde bir avuç sahil bulup da denize girmek için nasıl hasret çektiğimizi ve yer bulduğumuzda da Ayşe Bacının bir sefer giydiğinde rahatsızlık duyduğu haşemayı giymek zorunda kaldığımızı en önemlisi eşit koşullarda yaşama özgürlüğümüzün kısıtlanmasının üzerimize konuşlandırdığı travmatik durumu hatta daha fazlasını biz kendisine anlatalım.
Neticede öyle bir günde bizim hislerimizi anlayamaz zahir. Gerçekten samimi ise biz hazırız, sorularını cevaplamaya. Gereksiz merakını gidereceğimize de söz veriyoruz.
Samimi bulmama bir örnek de şudur;
Kendisi gibi olmayan insanların samimiyetinde de şüphe etmek gerekir. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol. Neysen osundur çünkü. Ayşe Arman’da ne ise o olmalı.
Hasılı Ayşe bacı maksadına ulaşmıştır, bizim de katkımız olmadı değil. Çünkü istediği konuşulmaksa eğer çok konuşuldu, bunu başarı sayıyorsa evet başarmıştır. Bizim nazarımızda başkalarının hayatlarını hiç hissetmediği halde anlamaya çalışmakla akıntıya kürek çekmiş hatta alabora olmuştur ya, neyse…
Ayşe Bacıya son sözümüz bizden değil Ziyâ Paşa’dan gelsin:
En ummadığın keşfeder esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.