Gökhan Gönül: Ben bir Fenerbahçe gönüllüsüyüm
Benim için bir takımda kalmak için üç tane önemli faktör var. Başkan, teknik direktör ve taraftarlar. Bunlardan bir tanesi bile beni istemezse, benim o takımda kalmamın bir anlamı olmayacaktır." dedi.
Galatasaray ve Milli Takım'da elde ettiği başarılar nedeniyle Fatih Terim'i hep kendine yakın hissettiğini belirten Gökhan Gönül, Futbol Federasyonu Basın Departmanı'nın hazırladığı TamSaha dergisine yaptığı açıklamada, ''Onu babam gibi görüyorum. Onunla bir kez olsun konuşabilmek, en azından "merhaba" diyebilmek istiyordum. Ben onunla konuşmak için fırsat ararken, o beni Milli Takım kadrosuna çağırdı. Hayatımda iki tane dönüm noktası var. Birincisi Fenerbahçe'ye imza atmam, ikincisi de ilk kez milli olduğum Norveç maçı. O karşılaşmada iyi bir oyun sergilemem, herkesin bana olan bakışını değiştirdi. Herkesi iyi bir futbolcu olduğuma inandırdım, beğenilen bir oyuncu haline geldim.'' diye konuştu.
Geride kalan sezonda Fenerbahçe'de bir "doku uyuşmazlığı" olduğunu belirten Gökhan Gönül, ''Bunun üzerine de kötü sonuçlar geldi. Ama inşallah bu sezon şampiyon olacağız. Hocamız Daum, futbolcular ve camiamız buna inanmış durumda. Ligde üst üste maçlar kazanarak Türkiye rekorunu kırdık. Umarım bir bozulma olmaz. Başkanımız "Üç yıl üst üste takımımı şampiyon yapacağım" dedi. Bize de başkanın verdiği sözleri tutmak düşüyor. "Bizim için Avrupa Ligi çok önemli değil" şeklinde anlaşılmasın. Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı almasından sonra, ona eş bir başarı olmadı. Futbolcuların da bu konuda açlık duyduğuna eminim.'' dedi.
Gökhan Gönül, Roberto Carlos'la birlikte oynamasının kendisi için en büyük şans olduğunu belirterek, şunları söyledi;
''Messi ve Ronaldo'nun bile yeri doldurulabilir ama ikinci bir Roberto Carlos gelmedi. Onun oyun içindeki hareket ve tavırlarından çok şeyler öğrendim, hâlâ da öğreniyorum. Sonra bir Alex var. Bana göre futbolun profesörü. Daum takıma hırs getirdi. Şampiyonluğu ne kadar istediğini gözlerinden anlayabiliyorsunuz. Futbolcularla iç içe. Bu konuda Aragones'e nazaran takımımızda büyük fark oldu. Antrenmanın neşeli geçmesi için her şeyi yapıyor. Sürekli bizi mutlu edecek espriler ve oyuncuları birbirine kaynaştırmak için fikirler üretiyor.''
Boş vakitlerini evde film izleyerek değerlendirdiğini belirten Gökhan Gönül, ''Ayrıca, dinimizle ilgili okumayı seviyorum. Bir de eşimle puzzle yapıyoruz. En son 5 bin parçalık bir tanesinin yapımına başladık. Eşim benim her şeyim. O benim hem eşim hem sevgilim hem de arkadaşım. Onu çok seviyorum.'' diye konuştu.
İşte Gökhan Gönül'ün TamSaha Dergisi'ne verdiği röportajın ayrıntıları;
- Fenerbahçe'ye geldiğin dönemdeki ilk röportajı TamSaha'ya vermiştin. Bu röportajda, aradan geçen dönemde nelerin değiştiğini öğrenmek istiyorum. O gün henüz ilk on bir oyuncusu değildin ama "Kendime güvenim olmasa Fenerbahçe'ye gelmezdim, kısa süre sonra banko oynayacağım" demiştin. Oldukça iddialı bir açıklamaydı ama dediğini de yaptın.
Özgüveni çok yüksek bir kişiyim. Güçlü bir karaktere sahibim. Bir futbolcu oynamadığı sürece unutulur, belki de yok olur gider. Ben de bu riski göze alarak Fenerbahçe'ye geldim. Kendi bölgemde direkt oynayabileceğime inandığım için transferi gerçekleştirdim. Şu anda da ne mutlu ki ideal on birin bir parçasıyım. İlk zamanlarımda 4-5 hafta süren bir kadroya girememe dönemi yaşamıştım. Ne de olsa bir sezon öncesini şampiyon olarak tamamlamış bir ekibin oyuncularıyla rekabet ediyordum. Öncelik de bir anlamda onlardaydı. Ama ben çalıştım ve formayı kapmayı başardım.
HAYATIMDA İKİ DÖNÜM NOKTASI VAR
- Fenerbahçe'ye gelene dek hiç milli olmamış bir oyuncu olmana rağmen geçtiğimiz sezon Milli Takım'ın olmazsa olmazları arasına girdin. Norveç maçındaki performansın unutulacak gibi değildi. İlk kez milli formayı giymiş bir oyuncudan beklenmedik bir çıkıştı. Bu konuda neler söyleyeceksin?
Galatasaray ve Milli Takım'da elde ettiği başarılar nedeniyle Fatih Hocayı hep kendime yakın hissettim. Onu babam gibi görüyorum. Onunla bir kez olsun konuşabilmek, en azından "merhaba" diyebilmek istiyordum. Ben onunla konuşmak için fırsat ararken, o beni Milli Takım kadrosuna çağırdı. Futbolu iyi bilenler anlayacaktır. Bir anda hiç milli olmadan, gelip de o derece üst düzey bir maçta oynamak kolay değil. Fenerbahçe'ye geldiğim ilk dönemde Şükrü Saracoğlu Stadı'nda Gaziantepspor ile bir karşılaşma yapıyorduk. Orada 50 bin kişinin önüne çıkmak beni çok heyecanlandırmıştı. Gençlerbirliği'nde taraftar sayımız parmakla sayılacak kadar azdı. Oradan gelip bir anda 50 bin kişinin önünde oynamak heyecan veriyor. O kadar insanın topun oynandığı yere baktığını düşündüğünüzde, top ayağınıza geldiği zaman psikolojik olarak bütün gözleri üzerinizde hissediyorsunuz. Maç bitip de eve gidince, kendi kendime, "Sen iyisin. İyi olmasan bu akşam sahada olmazdın" dedim. Böylece, heyecanımı yendim. Ama 2008 Avrupa Şampiyonası finallerine yükselebilmek için en kritik dönemeç olan bu maçta içimdeki duyguları düşünün. Finallere katılmak için bize mutlak galibiyet gerekiyordu. Fatih Hoca, beni kadroya davet etti ve o maçta sonradan oyuna girdim. Hayatımda iki tane dönüm noktası vardır. Birincisi, Fenerbahçe'ye imza atmam, ikincisi de ilk kez milli olduğum Norveç maçı. O karşılaşmada iyi bir oyun sergilemem, herkesin bana olan bakışını değiştirdi. Herkesi iyi bir futbolcu olduğuma inandırdım, beğenilen bir oyuncu haline geldim. Maçla ilgili aklımda kalan şeylerin tümü maç sonrasıyla ilgili. Oluşan sevinç yumağı, elde edilen başarıdan dolayı atılan sevinç çığlıkları hâlâ hafızamda. Böylesine önemli bir maçı 1-0 geriden gelip 2-1 kazanmamız beni inanılmaz mutlu etmişti.
- 2008 Avrupa Şampiyonası kadrosundan sakatlık nedeniyle ayrılmak durumunda kaldın. Bu durum başta sen olmak üzere herkesi üzdü. Sence o sakatlık olmasaydı kariyerinde ne değişirdi?
Sakatlanmak beni her anlamda etkiledi. Fenerbahçe'ye gelmiş, dört yıllık sözleşmemim iki yılını doldurmuştum. Avrupa Şampiyonası sayesinde daha çok tecrübe edinecek, belki takımımda aldığım ücreti arttıracaktım, belki de Avrupa'dan teklifler alacaktım. Kariyerimde, omzuma taktığım önemli bir apolet olacaktı. Çünkü şu ana dek TFF 3. Lig, TFF 2. Lig ve 1. Lig'de şampiyonluk yaşadım. Fenerbahçe'de hiç şampiyonluk görmeden, uluslararası alanda elde edilen büyük bir başarının parçası olacaktım. Ailem için de güzel bir anı olacaktı. Biliyorsunuz, futbol hayatı uzun sürmüyor. Bundan sonra 2012 Avrupa Şampiyonası var. Eğer ona kalırsak güzel. Ama kalamazsak kariyerimi noktalamadan son bir hakkım daha kalacak. Onda da 30'lu yaşlarda olacağım. Bu açıdan baktığınızda, önemli bir şey kaçırmış olduğum anlaşılıyor. Benim için çok acı bir tecrübe oldu. Sakatlığım nedeniyle kimseyi suçlamak istemiyorum. Bunun sorumlusu benim. Birkaç maç sakat olduğum halde oynadım. Bunu yapmamalıydım. O zaman bütün ağabeylerim bana akıl verdiler. "Maça ve antrenmana çıkma" diye uyardılar, önümdeki Avrupa Şampiyonası'nı hatırlattılar. Ben de onları dinlemedim ve kendi kendime zarar vermiş oldum. Fenerbahçe ile hem ligde hem de Avrupa'da önemli işlere imza atıyorduk. Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale yükseldik. Chelsea ile yaptığımız maçta 80. dakikada uzaktan attığım bir şut vardı; o vuruş gol olsa belki de takımımız yarı final oynayacaktı. Ligde de ikincilikle yetinmediğimiz için oldukça çetin bir savaş verdik.
FENERBAHÇE'DE DOKU UYUŞMAZLIĞI VARDI
- Fenerbahçe'deki ilk iki sezonunda bir Galatasaray, bir de Beşiktaş şampiyonluğu yaşadın. Sence o dönemde ters giden şeyler nelerdi?
Geride bıraktığımız sezonda Uğur Boral'ın da söylediği gibi bir "doku uyuşmazlığı" problemi vardı. Futbolcular-teknik heyet-teknik direktör arasında bir uyuşmazlık vardı. Bunun üzerine de kötü sonuçlar geldi. Evvelki sezonda da Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kadar yükseldik ama ligle Avrupa'yı beraber götüremedik. Çeyrek final başarısı Fenerbahçe'nin tarihinde görülmemiş bir başarı olduğu için, futbolcuların yüzde 70'inin kafası burada ilerleme kaydetmek yönündeydi. Belki de kafalarını tam olarak lige veremediler. Aslına bakarsanız, çok da kötü bir bitiriş yapmadık, ikinci olduk. Tam sebebi bilmiyorum ama inşallah bu sezon şampiyon olacağız. Hocamız Daum, futbolcular ve camiamız buna inanmış durumda. Şimdilik çok iyi gidiyoruz. Ligde üst üste maçlar kazanarak Türkiye rekorunu kırdık. En az gol yiyen takım durumundayız. Umarım bir bozulma olmaz.
- Daum, basın toplantılarında sürekli olarak ligdeki başarıya vurgu yapıyor. Sanırım evvelki sezonda yaşananlar, Daum'un da dikkatini çekmiş. Sizleri de bu şekilde mi yönlendiriyor?
Bunun böyle olduğu apaçık ortada. Başkanımız Aziz Yıldırım'ın verdiği sözler ortada. Türkiye'de "Üç yıl üst üste takımımı şampiyon yapacağım" diyen bir başkan daha görmedim. Yıldırım, mutlaka Daum ile yaptığı görüşmelerde bunu söylüyordur. Bize de başkanın verdiği sözleri tutmak düşüyor. "Bizim için Avrupa Ligi çok önemli değil" şeklinde anlaşılmasın. Ligin paralelinde onu da götürüyoruz. Galatasaray'ın UEFA Kupası'nda şampiyonluğa ulaşmasından sonra, kulüp takımları seviyesinde ona eş bir başarı olmadı. Futbolcuların da bu konuda açlık duyduğuna eminim.
- Fenerbahçe ile bu sezon Avrupa arenasındaki hedefleriniz neler?
Avrupa Ligi, ülkelerinde şampiyon olamamış üst düzey takımlardan oluşan bir lig. Turkcell Süper Lig'deki takımlardan çok büyük bütçelere sahip ekipler bulunuyor. Bir futbolcuya milyonlarca dolar bonservis ödeyebilecek güçleri var. Yine de onları yakalayabileceğimizi düşünüyorum. Grubumuzda ikinci sıradayız. İçeride Twente maçı oynadık. Aslında zor bir maç değildi. 1-0 öndeyken, benim tedavim nedeniyle sahada 10 kişi mücadele ederken golü yedik. Ardından da şok bir gol geldi. Twente'yi orada bile yeneceğimize inanıyorum. Daha sonra Sheriff'i deplasmanda yendik. Sonuçta gruptan ilk iki takım çıkacak ve bizim de bunların arasında olacağımıza inanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.